M. Latif SALİHOĞLU |
|
Muhalifleri biçme siyaseti |
Demokrasi tarihimizin, Cumhuriyet'in özellikle ilk dönemlerine ait cidden utanç verici sayfaları var. İşte, hürriyet ve demokrasi adına utanç verici o sayfalardan biri 1925, bir diğeri ise 1930 yılına ait. 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), daha bir yılını bile tamamlayamadan, 5 Haziran 1925'te kapatıldı. Parti kapatılmakla da yetinilmedi, lider ve kurucu kadrosu başta olmak üzere, yurt çapındaki yönetici ve aktif üyelerinin hemen tamamı en ağır şekilde cezalandırıldı. Benzer şekildeki diğer utanç hadisesi ise, 1930'daki Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) açılış ve kapanış safhasında yaşandı. Diğeri gibi bu parti de M. Kemal'in izin ve teşviki ile kuruldu. Kuruluş tarihi 12 Ağustos 1930, kapatılması ise aynı yılın 17 Kasım'ında gerçekleştirildi. Garip bir rastlantı eseri olarak, birinci sayfanın (CTF) açılış, ikinci sayfanın (SCF) ise kapanış tarihi gün itibariyle 17 Kasım'a tekabül ediyor.
Kuvâ–Milliye ruhu nerede?
Terakkiperver Fırkasının kuruluşu aşamasında, aynı zamanda Halk Partisinin Genel Başkanı olan M. Kemal, Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanlığı makamında bulunuyordu. Onunla birlikte "Amasya Tamimi"ne imza atan İstiklâl Harbinin diğer komutanları ise, tam kadro halinde Karabekir'in başkanlığında kurulan Terakkiperver C. Fırkasına girdiler: Rauf Bey, Adnan Bey, Ali Fuat, Refet Paşalar ve diğerleri... Bu durumda, asıl Kuvâ–yı Milliye ruhunun Terakkiperver grubunda yaşandığını rahatlıkla söylemek mümkün. CHF ise, bir ara Fethi Okyar'ın idaresine verildi; ancak onun kan dökme taraftarı olmaması üzerine, 1925'ten (Şeyh Said hadisesi) itibaren büyük ölçüde İsmet Paşanın insafına terk edildi. İsmet Paşa da, kendisinden umulanın bile üzerine çıktı ve Başbakanlık yaptığı dönemde (Mart 1925–Ekim 1937 tarihleri arasında) hem yüz binlerin kanını dökmekten, hem de muhaliflerini türlü entrikalarla ezip geçmekten geri durmadı. Meselâ, 1925 yılı başlarında yaşanan Şeyh Said Hadisesi esnasında Başbakanlığı devraldığı gibi, insanî alternatifleri hiç düşünmeksizin, Doğu'daki ayaklanmayı en kanlı bir şekilde bastırma cihetine gitti. Her iki taraftan dökülen kanların, zayi olan malların haddi hesabı bilinmiyor. Dökülen onca kardeş kanı bir yana, bu elem verici hadisenin siyasî faturası da TCF lideri Karabekir Paşa ve dâvâ arkadaşlarına çıkarıldı. Partileri kapatıldığı gibi, ayrıca yargılandılar ve bir sene sonraki hayalî "İzmir Sûikastı" dâvâsında idamın eşiğinden döndüler. Böylelikle, nisbeten yaşatılmaya çalışılan Kuvâ–yı Millîye ruhu, dehşet verici darbelere mâruz bırakılarak adeta komaya sokulmuş oldu.
"Serbest Fırka"cılık, bir kez daha hançerlendi
Terakkiperver Fırkasının kapatılması üzerinden henüz beş yıllık süre geçmişti ki, siyaset sahnesinde bu tam anlamıyla bir "danışıklı dövüş" denemesi yapıldı. Eski Başbakanlardan Ali Fethi Beye kurulacak yeni bir partinin başına geçmesi istendi. Fethi Bey, oldum olası kendi iradesi ile değil, bir başkasının inisiyatif ve direktifi ile hareket ediyordu. Yine öyle yaptı. "Acaba, başka muhalif kimse kaldı mı?" alavere–dalaveresiyle kurulan yeni partinin ismi "Serbest Cumhuriyet Fırkası" oldu. Siz bakmayın ismindeki "serbest" ve "cumhuriyet" tabirlerinin bulunduğuna. Bu parti, tam anlamıyla bir "yasak ve istibdad"ın âleti ve hatta oyuncağı haline getirildi. Fethi Beyin başına geçtiği bu partinin mahallî seçimlerde kısmî başarı kazanması bile, iktidardaki İsmet Paşayı deliye döndürmeye yetti. Paşa, hemen harekete geçti ve daha fazla büyümesine, ileri gitmesine fırsat tanımadan SCF'yi kapattırma cihetine gitti. Aldığı "kuvvetli destek" sayesinde de bu hedefine vardı. Partiyi kapattırdığı gibi, bu partide samimi duygularla faaliyette bulunan kimseleri cezalandırmada da başarı kazandı. (17 Kasım 1930) Üstelik, aynı yılın sonlarında Menemen'de yaşanan menfur hadiseyi (Kubilay olayı) de siyaseten bu partinin mensuplarına fatura etmeye çalıştı. Böylelikle, siyasî kumpas kurmada bir kez daha başarılı olundu ve demokrasinin ruhuna bir kez daha okunmuş oldu. 17.11.2009 E-Posta: [email protected] |