H. İbrahim CAN |
|
Felluce’de hâlâ bebekler ölüyor! |
Cumartesi günü The Guardian gazetesinin yayınladığı bir haber çok fazla dikkat çekmeden, sun’i gündemler içinde kaybolup gitti. Felluce’de bebekler, özürlü, tümörlü ve hatta iki başlı doğuyorlardı. Bu kısacık haberin içinde aslında tüm Irak’ın ve Afganistan’ın dramı saklıydı. Bu iki ülkeye özgürlük ve demokrasi getirmek için gelen Amerika ve müttefiklerinin yalnızca kan, gözyaşı ve kaos getirdiklerinin en hazin göstergesiydi orada olanlar. Peki ne olmuştu Felluce’de? Bağdat’tan yalnızca 70 kilometre uzaklıkta, Fırat kıyısındaki bu güzel şehir, önce ilk Körfez Savaşında bir İngiliz uçağının attığı dört bomba ile sarsılmış, iki yüzden fazla masum can vermişti. Ama Felluce adını Amerika’nın Irak savaşında duyurdu. İşgalcilere karşı direnişin kalesi oldu Felluce. Amerikan ordusu tüm gücüne, öldürücü silâhlarına rağmen teslim alamadı 2004 yılı Nisan ayında Felluce’yi. Bombalar yağdırdılar kentin üzerine. Sivilleri taradılar. Hastaneleri kuşatıp kapattırdılar. Ama teslim alamadılar bu kahraman kenti. Bunun üzerine dünyanın süper gücünün en ölümcül ordusu aylarca plan yaptı. Kasım ayı geldiğinde Amerikan ordusu 1968’de Vietnam Savaşında Hue Kenti Savaşından bu yana en şiddetli saldırısını gerçekleştirdi. “Hayaletin Öfkesi Operasyonu” adını verdikleri savaşta yasak olan kimyasal silâhları kullandı Amerikan Ordusu. Beyaz Fosfor kullanarak yaktılar masumları. Napalm’ın modern versiyonu olan MK-77 bombalarını attılar sivillerin üzerine. Camileri, tarihî eserleriyle birlikte on bin binayı yerle bir ettiler. Altı bin kişi öldü bu saldırılarda. Tüm Amerikan ordusu bomba olup, kurşun olup yağmıştı masum kadınların, çocukların ve yaşlıların kısılıp kaldığı kentin üstüne. Amerikalılar bu orantısız savaşı kazandıklarında Irak’ın işgalini tamamladıklarını varsaydılar. Şimdi Amerikan ordusu Irak’tan çekiliyor. Peki geriye ne bırakıyor? Özgürleşmiş ve demokratikleşmiş huzurlu bir Irak mı? Elbette hayır. Parçalanmış, Arap, Kürt, Sünnî, Şiî çatışmalarıyla kaosu yaşayan, tüm zengin kaynaklarına rağmen işgalciler ve ambargo ile yoksullaştırılmış, ağır bir şekilde tahrip edilmiş bir ülke bırakıyorlar geriye. Ama asıl mirasları insanların hayatlarında, ruhlarında açtıkları yaralar. Her evden cesetler çıktı bu savaşta. Yaralananlar, sakat kalanlar, yerlerinden yurtlarından edilenler yüz binlerce. Bu tahribatın daha yıllarca süreceğinin en acıklı örneği de Felluceli çocuklar. Bu zamana kadar hiç görülmemiş ve açıklanamayan çoklu tümörleriyle, sinir sistemi problemleriyle doğuyor çocuklar. Bu yıkımın simgesi de iki başlı doğan bir bebek. Şimdi Iraklılar ve İngiliz doktorlar Birleşmiş Milletlere başvuruyor. Bu özürlü ve hastalıklı bebeklerin nedenlerini araştıracak bağımsız bir komisyon kurmaları ve yirmi yıla yakın zamandır süren savaşın bıraktığı toksik maddelerin temizlenmesi için. Her gün iki özürlü çocuk doğuyor. İki yaşın altındaki çocuklarda beyin tümörleri var. Gözleri ve kalpleri kusurlu doğanlar var. Samira Abdülgani isimli bir çocuk hekiminin üç haftalık günlüğünü inceliyor The Guardian muhabiri. 37 özürlü çocuk doğduğunu görüyor. Yalnızca bir hastanede doğanlar bunlar. Amerikalılar Irak’tan çekilirken Amerikan halkı soruyor: “Değer miydi?” Amacınız dünya hegemonyası ise değerdi. Bedelini nasıl olsa Felluceliler ödüyor. Tıpkı Can Dündar’ın dediği gibi: Felluce’yim ben… Yıkık, harap, mağrur ve asi… Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi… İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım. Evlâtlarım ceset ceset yatar caddelerimde… …dünyanın gözleri önünde… 17.11.2009 E-Posta: [email protected] |