Cevher İLHAN |
|
“Açılım torbası”ndan çıkanlar… (2) |
İçişleri Bakanının her açıdan milletinin 21. yüzyıldaki ihtiyaçlarını karşılayamadığını ikrar ettiği mevcut “ihtilâl anayasası”nın yerine, geniş mutabakatla hazırlanacak çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasayı “tedbirler”in en sonuna “uzun vade”ye ötelemesi, hükümetin “demokratik açılım”da demokratikleşmeyi ertelediğinin göstergesi… “Açılım”ın koordinatör Bakanı, açık açık anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez olan ilk üç maddesinin hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini söylüyor; “Cumhuriyetin nitelikleri”nde yer alan “laiklik ilkesi”nin târif ve tanımının bu tartışmanın dışında bırakıldığını belirtiyor… Oysa Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi; Türkiye’nin sözü edilen ve “açılım”ın ana hedefleri arasında sayılan gerçek bir demokrasiye ulaşması için AB’ye taahhüt ettiği insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, siyasî partiler ve seçim kanunu, yargı reformunu ve özgürlükleri esas alan yeni demokratik anayasa kavuşması gerekiyor. Anayasanın baştan sona değiştirilmesi mümkün değilse bile, en azından anayasanın 4. maddesindeki, “Cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilemeyeceği”ne dair hükmü kaldırılarak, 2. maddesinde “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” kaydı getirilen “laiklik” ilkesinin, dünyadaki demokratik ülkelerin anayasalarındakiyle uyumlu hale getirilmesi; “din ve vicdan hürriyetinin teminatı” temel târifine göre yazılması demokratikleşmenin birinci şartı. Ve milletten yetki almayan yetkisiz “organlar”ın millet egemenliğine “anayasal müdahalesi”nin önlenmesi, düzeltilecek maddelerin başında geliyor. Bunun için evvela anayasanın 7. maddesinde “yasama yetkisi”ni “Türk milleti adına TBMM’ye veren” ve “bunun devredilemeyeceğini” belirten, 6. maddesinde “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” esasını getiren ibarelerle, bu maddedeki “Türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır” cümlesindeki çelişkinin giderilmesi lüzûmu ortaya çıkıyor. ÂCİL ANAYASAL VE YASAL DEĞİŞİKLİKLER… Bu bakımdan öncelikle anayasada yer alan ve hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmayan, “eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda” yapılması garabetinin âcilen düzeltilmesi icap ediyor. Sahi “Eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda yapılacağı” hükmünü getiren bu madde düzeltilmeden, tıpkı TRT-6’de olduğu gibi Kürtçe’nin “ilke ve inkılâplar” kalıpları içinde öğretilmesi, demokratikleşmeye hangi katkısı olacak? Sonra hemen hemen herkesin “Kürtçe” bildiği bölgede “Kürtçe seçmeli dersi” ne işe yarayacak? Bütün bunlarla beraber, vatandaşların düşünce, vicdan, din, inanç ve ibadet özgürlüklerinin, dinini öğrenme ve yaşama hakkının kâmilen sağlanması şart. Hiç olmazsa YÖK’ün kuruluş ve işleyişine dair Anayasanın 130. ve 131. maddelerinin düzeltilmesiyle, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi yükseköğretim üst kuruluşunun bilimsel özerkliğe ilişmeden üniversiteler arasında koordinasyon ve genel plânlama ile sınırlanması kaçınılmaz. Bunu yanında Ceza Kanunu, Askerî Ceza Kanunu, Ceza Yargılaması Yasası ve bu arada Askerî Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri yasaları, askerlere sivil yargı yolunu açan değişiklikle uyumlu hale getirilmeli. Bu maksatla “Askerî yargı”ya dair Anayasanın 145. maddesi değiştirilmeli. Ayrıca her dönem onlarca subay-astsubayın sorgusuz yargısız “disiplin suçu”yla mesleklerinden ihraç eden Yüksek Askerî Şûra kararlarını yargı denetimi dışında bırakan Anayasa’nın 125. maddesindeki hukuk dışılık Anayasa ve yasalardan çıkarılmalı… DARBELERDEN KALMA AYRIKLAR AYIKLANMALI… Keza millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i kapatan, meşrû hükûmetleri deviren, devleti işgal ve ilga eden darbecilerin “her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceği ve haklarından herhangi bir yargı merciine başvurulmayacağı” kaydını getiren, Anayasanın “geçici 15. maddesi”nden başlanarak, darbeleri ve darbecileri koruyan hükümler anayasadan ve yasalardan ıskat edilmeli. Yine Meclis’in ve demokratik mekânizmanın dışında, “koruma ve kollama görevi” bahanesiyle darbeleri meşru göstermede istimal edilen “TSK İç hizmet Kanunu 35. maddesi” gibi istismar âletleri, yönetmelikler ve tâlimatlar iptal edilmeli… 28 Şubat “irtica ile mücadele” sürecinden kalma Kur’ân kurslarındaki “yaş yasağı”ndan kanunsuz keyfî başörtüsü yasağına kadar yığınlarca yasak mevzuat tek tek ayıklanmalı. Özetle 27 Mayıs kanlı darbesinden 12 Mart muhtırasına, 12 Eylül ihtilâlinden 28 Şubat “postmodern darbesi” sürecinde, demokrasiye kurulan komplolar; başarılı-başarısız darbeler, demokrasi suikastları sorgulanmalı. Millete ve demokrasiye karşı dayatılan “psikolojik harekât”lar hesaba çekilmeli. Yüz binlerce insana işkence etmiş, hapse atmış, mağduriyete uğratmış, “irtica ile mücadele konsepti”yle fişlemiş bütün darbeler ve darbeciler yargılanmalı. Darbeler, darbe plânlamaları, andıçlar, fişlemeler, cuntalar, cunta oluşumları ve hazırlıkları yargılanmalı… Aksi halde, salt “terörle mücadele yasası”nda dair birkaç mevzii değişiklikle, içi boş yarım yamalak “torba yasalar”la, eksik ve güdük “yamalar”la “demokratik açılım” olmaz. Terörist başının gizlenen “yol haritası”daki “özerklik” ve “tefrika” talebine, terör örgütünün “tâlimatlı-şovlu açılım”ına karşı, bir-iki yönetmelikle ve birkaç komisyonla ne terör sonra erer, ne de “açılım” olur… Olsaydı, mevcut Anayasanın şimdiye kadar 16 kez değişikliğe uğrayıp 100’e yakın maddesinin değiştirilmesiyle olurdu… 17.11.2009 E-Posta: [email protected] |