Cevher İLHAN |
|
“Açılım torbası”ndan çıkanlar… (1) |
Aslında “açılım”ın önündeki en büyük handikap, “açılım”ın amacının doğru dürüst ortaya konulamaması. Meclis’teki “genel görüşme”de “açılımın süreci ve kapsamı” hakkında bilgi veren İçişleri Bakanı, “Açılımın birbiriyle bağlantılı iki temel hedefi vardır; birincisi terörün sonlandırılması, ikincisi de demokrasimizin standardının yükseltilmesi” diyor. Lâkin DTP’nin ısrarla “muhatap olmadığını,” hükûmetin “terör örgütünü muhatap almayacağını” deklâre ettiği süreçte, “terörün nasıl duracağı, silâhların nasıl susacağı?” soruları bir muamma olarak ortada kalıyor. “Demokratik açılım”ın daha çok bireysel özgürlükleri, hak ve hürriyetleri, demokrasinin geliştirilmesini esas aldığı, bizzat Bakan’ın “Açılımın sloganı, ‘herkese daha çok özgürlük” cümlesiyle ortaya çıkıyor… Ne var ki buna mukabil Meclis’teki DTP’nin muhatap gösterdiği Öcalan’ın “yol haritası,” Kandil’den uçurulan talepler ve “DTP’nin raporu”nda özgürlüklerin ötesinde, “özerkliğe” ve federasyon”a kayan tefrika ve ayrılık iletilmekte. Aksi halde hiçbir şekilde “pişman olmadığı” ve “terörü bırakacağını" belirtmeyen terör örgütünden “terörün devam edeceği” tehdidi savrulmakta… Peki, dünyanın hiçbir yerinde “terörü ve silâhları bıraktığını” resmen ve fiilen ilân etmeyen bir terör örgütüyle hükümetin görüşemeyeceği gerçeği karşısında, “açılım”ın “birinci hedefi” nasıl gerçekleşecek? Bütün bu çıkmazların ortasında koordinatör Bakan’ın çıkaracağını söylediği “kısa-orta vadeli tedbirler”le terör nasıl durdurulacak; demokratikleşme nasıl sağlanacak? Zira sözkonusu “tedbirler”in hiçbirinde “terörün durması, teröristlerin silâh bırakması”nı şart koşan bir düzenleme bulunmuyor. AKP hükümetinin koordinatör Bakanı’nın, “ihmal edildiği için de kronik hâle gelmiş siyasî, sosyal ve ekonomik sorunların çözümü”nün demokratikleşmedir” deyip Meclis’e sunduğu “yapılacakların listesi,” iddia edildiği gibi hükümetin bu hususta hiç de “cesurca ve kararlılıkla hareket ettiğini” göstermiyor. Tam tersine, çoğu AB sürecinde zaten yapılması gerekip yapılamayan mevzii değişikliklere “açılım” makyajı sürülüyor. Keza Bakan’ın, aslında demokratik açılımın hedeflerinin gerçekleşmesi, alınacak idarî ve yasal tedbirlerle beraber elde edilecek kazanımların kimi hak ve özgürlüklerin standardının yükseltilmesi” cümlesi, mâlûmu ilâmın ötesinde bir anlam ifâde etmiyor. Tesbit şu ki “açılım Bakanı”nın “kısa vade”ye bağladığı, “yasa gerektirmeyen idarî tedbirler ve yönetmelik değişiklikleri”nde de yeni bir şey yok. Hükümetin “torba kanun”la Meclis’e getireceği değişikliklerin büyük bir kısmı, şimdiye kadar grup toplantılarında, “açılım” nutuklarında dile getirilmiş… On sekiz yaş altında polise taş atan çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmasını sağlamaya yönelik kanun tasarısı ile cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla ana dilleriyle görüşmesine imkân sağlayan yönetmeliği, Meclis’te tekrarlayan Atalay, çeşitli dil ve lehçelerle ilgili üniversitelerde akademik araştırma yapılmasını, enstitü kurulmasını ve seçmeli ders konmasını, “tedbirler” arasında gösteriyor. Siyasî partilerin Kürtçe propaganda yapmasını, farklı dil ve lehçelerde özel televizyon ve radyoların yirmi dört saat yayın yapma yönetmeliğini zikrediyor. Yine Doğu ve Güneydoğu’da yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının kaldırılması gibi “idarî tedbirler” üzerinde çalışıldığını belirten Bakan’ın, toplumsal ve dinî hizmetler dâhil, vatandaşlarımızın günlük hayatlarında ana dillerini konuşmalarının serbest bırakılacağını söylemesi, bunlardan biri… “Orta vadeli tedbirler”i genellikle yasal değişiklik gerektiren çalışmalar olduğunu belirten Bakan, “Bağımsız bir ayrımcılıkla mücadele komisyonu”nun kurulmasından, “Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nı bağımsız ve sivil bir insan hakları kurumuna dönüştürmesine yönelik “çalışmalar”ından bahsediyor. Ayrıca işkence ve kötü muameleye karşı BM sözleşmesinin ihtiyarî protokole dair kanun tasarısının onaylanmasını; şikâyetleri inceleyecek “kolluk şikâyet mekanizması”nın kurulmasını, “demokratik açılım”ın “temel tedbirleri” arasında sayıyor. Kısacası, “açılım torbası”nın “kısa ve orta vadesi”nde bunların dışında bir şey yok. Anayasa değişikliği, uzun vâdeye bilinmeyen bir geleceğe ertelenmiş. AKP’nin iktidara gelir gelmez taahhüt ettiği, AB’ye vâdedilen reformlara, siyaseti demokratikleştirecek düzenlemelere, darbe dönemlerinden kalma antidemokratik yasaların tasfiyesine dair hiçbir “tedbir” yok… Oysa gerçek bir demokratik açılım için, Türkiye’nin öncelikle “ihtilâl anayasası”ndan kurtarılması, en azından darbe dönemi demokrasi dışı vesâyetlerden arındırılması gerekmekte. Yoksa birkaç yönetmelik ve bir iki komisyonla “demokratik açılım” olmaz… 16.11.2009 E-Posta: [email protected] |