Cevher İLHAN |
|
İsrail’le “Ayrılık” yok! (3) |
Türkiye, CHP’nin “tek parti” iktidarında Müslüman ülkeler içinde İsrail’i ilk tanıyan ve diplomatik ilişki kuran ülkedir. Ocak 1950’de Tel-Aviv’e ataşe gönderilmesiyle başlayan gayrı resmî ilişkiler, 6 Mart 1950’de İsrail’in tanınmasıyla resmileşmiştir. Ancak İsrail’e ilk resmî tepkiyi koyan da Demokrat Parti hükûmetidir. 1955’te Bağdat Paktı kurulurken, Türkiye İsrail’in 1947’deki sınırlarına çekilmesini bildirdi. 1956’da Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesiyle, İsrail, İngiltere ve Fransa’nın kanal bölgesini işgali ve İsrail kuvvetlerinin Sina Yarımadasına girip Mısır’a saldırması üzerine DP hükûmeti İsrail’i kınamakla kalmadı. Tel Aviv’deki diplomatik temsilcisini geri çekti, Ankara’daki İsrail temsilcisinin de gitmesini istedi. İsrail’in 1947’deki sınırlarına çekilme talebini tekrarladı. Demirel’in başbakan olduğu Adalet Partisi hükûmetinde Türkiye, 1967’deki “Altı Gün Savaşı”nda Türkiye İsrail’e karşı açıkça Arapları destekledi. BM’de Filistin lehine oy verdi ve resmen Filistin’den yana tavır aldı. ABD’nin Arap ülkelerine karşı Türkiye’deki üsleri kullanmasına izin vermedi. Savaşın sonunda İsrail’in Mısır’dan aldığı Sina Yarımadası ile Suriye’den aldığı Golan Tepeleri’nden çekilmesini istedi. Başbakan Demirel ile Ürdün Kralı Hüseyin Ankara’da “İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve Kudüs’le ilgili BM kararlarının uygulanmasını isteyen” bir bildiri yayınladılar. Ardından Demirel Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti ve Türkiye’nin İsrail’in işgal politikalarına karşı çıktığını tekrarladı…
DP VE AP HÜKÛMETLERİ, AÇIKÇA TAVIR KOYDU… BM Genel Kurulunda, Pakistan’ın sunduğu, İran, Gine, Mali ve Nijer’in desteklediği, İsrail’e “Kudüs’ün statüsünü değiştirebilecek her türlü oldubittiden sakınmayı” ikaz eden ve “hukuksuz emr-i vakilerinin geçersiz olacağını” karar altına alan tasarısının kabul edilmesinde Türkiye önayak oldu. Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in savaşta işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngören 242 sayılı kararının kabulüne çalıştı. Yine AP hükûmeti döneminde, 1969’da Mescid-i Aksa’nın kundaklanması üzerine, İslâm ülkelerinin toplantısına katılan Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in çabalarıyla Türkiye İsrail’i kınayan grubun başında yer aldı. 1973’teki Arap- İsrail savaşında, Adalet Partisi’nin on iki bakanla içinde olduğu ve güvenoyu verdiği Naim Talû hükûmeti, ABD’nin Türkiye üzerinden İsrail’e silâh götürmek isteğini geri çevirdi. Dahası bir NATO ülkesi olarak Sovyetler Birliği’ne müsaade etti. Sovyetler Birliği’nin İsrail’e karşı savaşın kaderini değiştirecek Türkiye üzerinden Mısır ve Suriye ordularına askerî yardım ve malzeme ulaştırmasını sağladı. Sovyetler’in Türk hava sahasını kullanarak 10 gün içinde 935 uçuşla 15 bin ton askerî malzemeyi bölgeye ulaştırması, Washington da tam bir şok etkisi yaptı. Zira bu yardım sayesinde Arap orduları direnmiş, ilerlemiş ve üç milyonluk İsrail 2 bin 700 askerini kaybetmişti… Keza 1975’te Demirel’in başkanı olduğu Milliyetçi Cephe koalisyon hükûmeti, BM’de Arap ülkeleri tarafından hazırlanan “Siyonizmin ırkçılıkla eşdeğer olduğunu” belirten karar tasarısını açıkça desteklendi. Ardından Türkiye Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Filistin halkının temsilcisi olarak tanıdığını açıkladı. 1978’deki Camp David barış anlaşmasının ardından Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirme politikası çerçevesinde İsrail’in itirazına rağmen FKÖ’nün Ankara’da temsilcilik açmasına izin verildi.
TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN BU GARÂBETE DÜŞMEDİ… 12 Eylül ihtilâlinden iki hafta önce, 28 Ağustos 1980’de İsrail, Kudüs’ü ilhak edip “başkent” ilân ettiğini açıklayınca, yine Demirel’in başında bulunduğu Adalet Partisi azınlık hükûmeti, Kudüs Başkonsolosluğunu kapattı. Tel Aviv’deki temsilciliğini ise ikinci kâtiplik seviyesine düşürdü. Bunun üzerine darbeye günler kala Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen, MSP’nin desteklediği CHP’nin gensoru önergesiyle düşürüldü. 1987’de başlayan “İntifada”da İsrail askerlerinin Filistinli sivillere yaptığı zulüm, TRT televizyonunda hiçbir sansüre tabi tutulmadan bütün açıklığıyla gösterildi. 2001’de İsrail’in yüzlerce Filistinli’yi katlettiği “Gazap Üzümleri Operasyonu”nu başlatmasını kınayan dönemin Başbakanı Ecevit, partisinin grup toplantısında, İsrail’in “soykırım” yaptığını söyledi… Özetle, 12 Eylül ihtilâli ürünü siyasî süreçte, darbe ve ara dönemlerde bile Türkiye “Ayrılık” filmindekine benzer çelişkili garâbetlere düşmedi. Türkiye, AKP iktidarı öncesinde onlarca kez İsrail’i kınadı, siyasî yaptırımlarda bulundu; elçisini geri çekti, diplomatik tavır sergiledi. Özellikle Demokrat Parti ve Adalet Partisi iktidarlarında, Menderes ve Demirel’in başında bulunduğu hükûmetler döneminde, İsrail’e birçok kez ciddî tavır alındı, esaslı kınama kararlarına imza atıldı, büyükelçisini geri çekti ve ciddî yaptırımlarda bulundu. Yahudi lobisinden “övgüler”le “cesâret ödülü” alan ilk Müslüman lider olan Erdoğan’ı İslâm âleminin “kurtarıcısı” ilân eden “yandaş” ve “karşıt” medya, ne garip ki bunların hiçbirini görmedi, görmüyor… Varsa yoksa bir tek “one minute”ü görüyor; onun da akıbeti İsrail’e karşı kırılmalarla ortada… 05.11.2009 E-Posta: [email protected] |