Cevher İLHAN |
|
“İlke ve inkılâplar”la “açılım”! (1) |
“Açılım”ın millet irâdesinin temsilcisi Meclis’te “Atatürkçülüğe” rampa edilerek 10 Kasım bahanesiyle bir dizi övgünün yanısıra “demokratikleşme” ile tek parti devrinden kalma “Atatürk ilke ve inkılâpları” arasında bağ kurulması, “en koyu Atatürkçüler”i bile şaşırttı. Bunun içindir ki, “Kemalizm” ya da “Atatürkçülüğün” resmî ideoloji olarak 1941’de okullarda “Türk İnkılap Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti dersi” olarak öğretilmeye başlanmasına, 1971’deki 12 Mart muhtırasının ardındaki ara dönemde “Millî Savunma Dersleri”nin “Millî Güvenlik Dersleri”ne çevrilmesine ve 12 Eylül darbesiyle “Atatürkçülük” dersinin “sil baştan” “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihimiz” adını almasına dikkat çeken Yalçın Doğan, her darbe ve darbe hevesinin “Atatürkçülük” adına yapıldığını yazıyor. 12 Mart ara dönemi darbecilerinden Muhsin Batur’un, “Rejimin adı hoş, fakat Kemalizmle hiç alâkası yok, Atatürk’ün ruhuna işkence” tesbitiyle, “Atatürkçülüğün”, “çaya-çorbaya limon gibi”, darbeleri meşru kılmak için kullanıldığını aktarıyor. (Hürriyet, 10 Kasım 2009) Aslında AKP’nin “Atatürkçülüğü”, her ne kadar “gömlek değiştirdiğini” söylese de tek parti devrindeki antidemokratik baskıcı uygulamaları bir tek “Atatürk sonrası” 40’lı yıllara hasreden Erbakan’ın “Atatürk yaşasaydı partimizde olurdu” zihniyetinden tevârüs etmekte. Bundandır ki, iktidar partisi, “açılım”ı “Atatürkçülüğe bir tuzak” olarak değerlendiren muhalefete karşı, Başbakan ve partisi sözcüleri, “demokratikleşme”nin “Atatürk ilke ve inkılâplarıyla örtüştüğü” açmazına saplanmakta…
DEMOKRATİKLEŞME, “ATATÜRKÇÜLÜK”LE OLUR MU? Bu açmaz, AKP’nin kuruluşunda “bir yanda Anıtkabir, diğer yanda Kocatepe Camii” söyleminin tabiî bir sonucu. İsrail Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Alon Liel’in, “Erdoğanizm”i, “Kemalizmin yeni bir versiyonu” ve AKP’yi “İslâmı Kemalizmle barıştırma ve bağdaştırma hareketi” olarak tanımlanmasına Erdoğan’ın memnuniyetinin tezâhürü. “Gelişleri Obama, icraatları Bush gibi oldu, ‘Bushlaştılar” eleştirisine tepki gösterip, “Benzetileceksem, Atatürk’e benzetilmeyi isterim” diyerek, “Yaptıklarıyla Atatürk’e benziyor” övgüsünden onur duyacağını belirten Erdoğan’ın, “Hedefimiz Atatürk ilke ve inkılâplarını toplumun ortak paydası haline getirmektir” sözü, bu husustaki “hassasiyeti”nin göstergesi… Hassasiyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, hak ve hürriyetlerin ötesinde “Atatürkçülük”te. Bundandır ki her tartışmada, “hakikî ve öz Atatürkçü biziz!” atışmaları olmakta. M. Kemal’in Büyük Millet Meclisi’nde Hilâfetin kaldırılmasına karşı çıkanlara, “Muhtemel ki bazı kafalar kesilecektir!” cümlesinde özetlenen dönemin “demokrasi ile hiçbir alâkası olmadığı”nı “en katı Atatürkçüler” bile kabul ederken, AKP sözcülerinin “demokratik açılım” için “Atatürk”ü ve “Atatürkçülüğü” örnek göstermeleri, tam bir garâbet… Gerçek şu ki, AKP’nin “yedi” yıllık iktidarında, Türkiye’nin demokrasi kırılması, yalnız bu garâbetle kalmamakta. Öncelikle okul ders kitaplarında darbelerin övülmesi ve demokrasinin katledilmesinin ‘haklı’ ve ‘meşru’ gösterilmesi skandalı yaşandı. Atatürkçülüğün yüzde 40 arttırıldığı müfredattaki “laiklik” ve “irtica” bahisleri “darbeci mantığı”yla dercedildi. Başbakan’ın bazı internet sitelerinin “irticaî” diye fişlenmesi haberi üzerine 28 Şubat sürecindeki yönetmeliklerin antidemokratik ayrıklardan ayıklanması emrini verdiği bildiriliyor. Lâkin AKP devrinde basılan ders kitaplarında, milyonlarca öğrenciye, “İrticaî unsurların din perdesi altında her alanda Atatürk’e ve onun inkılâplarına saldırısı devam ettiği’nden başlanarak, “Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlanarak, laikliği her türlü tehdide karşı koruma görevi”ni belleten metinler okutuldu.
DİNİN VE DEMOKRASİNİN “RESMÎ İDEOLOJİ”YLE TANIMLANMASI… “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” kitaplarına Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Peygamberimizin-haşa-“tasvirleri” konuldu. Peşinde önce “mezheplere gerek olmadığı” yazıldı, 2006’da basılan kitaplarda İslâm’da mezheplerin sayısı dörtten “beşe” çıkarıldı. “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” ibâresiyle yetinildi. Namaz tarifinde, bayanlar için “başı yarı açık” resim kullanıldı. Cemaatlerin de tarikatlar gibi insanların din ve vicdan özgürlüğünü, ulusal birlik ve beraberliğini ortadan kaldıran gruplardır” ifadesi yer aldı. Başbakanlığın İçişleri Bakanlığı’nı okullara göndermekle görevlendirdiği genelgeyle, Kur’ân’da geçen, “cihad”, “fetva”, “halife”, “hicret”, “imamet”, “kâfir”, “medrese”, “mücâhid”, “şeriat”, “şirk”, “tağut”, “tebliğ”, “tekke” benzeri kelimelerin kullanılmaması istendi. Bazı bölgelerde ilköğretimlerde dağıtılan “okuma-yazma öğreniyorum” kitaplarında içinde haç işareti bulunan, çocukların kilisede aldığı eğitimi ve kilise dualarını gösteren fotoğraflar kullanıldı. Kimi açıkça darbe övgüsü yer alan bazı şeklî düzeltmelerin dışında, hâlâ AKP’nin “eğitimde Atatürkçülük” kırılması devam ediyor. “Atatürkçülük”, “laiklik” ve “irtica” bahisleri, körpe zihinlere tepeden dayatmacı bir darbeci zihniyetle dayatılıyor. Hâlen “Türkçe”den “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi”ne kadar birçok ders kitabında “Atatürk’ün görüşleri”ne atıfta bulunularak din ve demokrasi, “Atütürk’ün görüşleri”, “ilke ve inkılâpları” adesesinden tanımlanıp okutuluyor. Kısacası, “Kemalizm”i tahlil eden Dr. Theo Sommer’in tesbitiyle, “devlet kurucusunun ibadet şeklinde sunulan özdeyişleri, okul kitaplarında yer alan ruhu öldüren ideoloji”nin enjektesine aynen devam ediliyor. (Atatürk Devrimleri, Dünü, Bugünü ve Yarını,139) Peki, bu garâbetlerle “demokratik açılım” olur mu? 13.11.2009 E-Posta: [email protected] |