Şükrü BULUT |
|
Medyanın komünisti olur mu? |
Kıbrıs meselesinden dolayı Türkiye Amerika’nın hışmına uğramış, ambargo uyguluyordu. Dönemin Başbakanı da Seydişehir Alüminyum ile İsdemir’de rotayı kuzeye çevirmiş ve kendisini tenkit edenlere “Teknolojinin komünisti olmaz” demişti. Komünizmi halkımız ve hatta iktisat ve sosyal bilimleri okumamış dünya halkları; komite diktası, temel insanî haklara karşı, aile ve nikâhı kabul etmeyen, tüm otoriteleri kendi adına yıkmaya çalışan, mukaddesata düşman ve yine yayılmacı politikaları istikametinde uluslararası terör ve anarşiyi destekleyici olarak tarif ederler. Bu genel tarifi doğrulayan uygulamaların coğrafyalarını, diktatörlerini ve anarşistlerini yaşlılarımız bizzat ve yeni nesillerimiz kitaplardan okuyarak öğrenmişlerdir. Biz komünizmin neticelerini incelerken Karl Marx, Sigmund Freud veya Vera Schmidt gibi teorisyenlerin ütopik hikâyelerini nazara alacak değiliz. Rusya’nın bin senelik ve Çin’in daha fazla tarih ve kültürlerinin nasıl herc-ü merc olduklarına bakmamız gerekir. Doğu Avrupa’daki kiliselerin yaşadığı felâketleri, Orta Asya Türkistan’ı ile Kafkasya İslâmının uğradığı ciğersûz hadiseleri nazara almamız lâzım. Henüz toplu mezarları bile tam aranamamış olan dünkü katliamlar olmamış gibi “komünizmi ve cinayetlerini” hemencecik rafa kaldırmak, yeni komünist ve bolşeviklerin şu küresel süreçte dünyamızı ağ gibi sarmasına zemin hazırlayacaktır. Komünizm, Marksizm, Darwinizm, Freudizm veya Bolşevizm deyiniz, netice değişmiyor. Tümünün ortak paydası “dinsizlik” değil mi? Hürriyet adı altında kadını âciz ve zelil bir zevk aracına dönüştürmek değil mi? Gençliği cinsellik ve benzeri meşguliyetlerle şirazeden çıkarmak değil mi? “Ekonomik olarak topluma pahalı mal oluyor” diye aileyi kaldırmak değil mi? Altmış yaş üzerindekiler için “Yeteri kadar yaşamışlar” deyip onlara ilgi ve bakımı kesmek değil mi? İnsanların manen hürmet ettiği tüm mukaddesatı tahrip etmeyi ve daha doğrusu insanlığın temel ilkelerini kaldırmayı hedeflemiş tüm fikir, eylem ve tasarrufların hepsine birden komünizm diyebileceğimize göre, medyanın da komünizm muhtevalı fikirlerinin olup olmadığına inceleyenler karar vereceklerdir. Saldırgan dinsizliğin teorisyenlerinin iddia ve hedeflerini, geleneksel Hristiyan Avrupa’sının hedefleriyle karıştırmamak gerekiyor. Zahiren birbirine yakın görünen bu iki hayat tarzının farklarını sorular ve iddialar ortaya koyar. Nikâh ve aileye bağlı değilse, Allah inancıyla problemi varsa, eşitlik adı altında zenginlerin malına ve ehl-i namusun kadınlarına göz dikiyorsa, Marx, Freud, Darwin ve diğer dinsiz feylesoflara kuvvetli bir tarafgirliği varsa, kıtalararası işbirlikleri ve barış konferanslarına karşıysa; bunlar geleneksel Avrupalılardan ayrılırlar. Bunlara “saldırgan ateist” de diyebiliriz. Mukaddesata, semavî dinlere, dinî ahlâka ve millî tarihlere bigâne kalmakla, onlarla mücadele etmek arasındaki fark; beynamaz ile namazı inkâr eden arasındaki fark kadardır. Veya tesettürü uygulamayan bir Müslüman kadınla tesettüre adeta savaş açmış kadın arasındaki fark gibi. Siz pek çok bînamazın “Türkçe ezan histerilerine” veya alkol kullanmadığı halde “alkol tellâllığına” şahit olmuşsunuzdur. Komünizm, dinsizlik adına “semavî dinlerle ve o dinlere dayanan hayat prensipleriyle” mücadele sistemi mânâsına da gelir. Masum ve afife bir genç kızın iffeti onu Kur’ân okuyan masum çocuk kadar rahatsız eder. Hayatın içindeki “dinî arayışları” gördükçe komünistleri “hafakanlar” basar. Onlar her ne kadar hiçbir dine mensup olmadıklarını iddia etseler de, taassup içinde dinsizliği din olarak yaşadıklarının, Avrupa’nın saldırgan dinsiz feylesoflarına birer peygamber gibi sarıldıklarının kendileri de farkında değillerdir. Size yukarıda arz etmeye çalıştığımız çerçeveden medyamıza baktığınızda; resimleriyle, mesajlarıyla, ahlâkı aşındıran haberleriyle, serd ettiği fikirleriyle, ekranların ahlâksızlığı teşvik eden yarışma programlarıyla ve aileyi parçalamayı hedef alan dizileriyle Lenin’i, Troçki’yi, Mao’yu, Stalin’i, Enver Hoca, Tito ve Jivkov gibi komünist diktatörleri mest edecek unsurlarla yazılı ve görüntülü basın-yayın “yeni komünizmi” ihyaya çalışmıyor mu? Bizim halkımız neocon, neoliberal, cinsel ihtilâl veya Frankfurt mektebinden fazla birşey anlamıyor. Komünizm buharlaşmadığına, dinsizlik teknolojinin yeni imkânlarını da kullanarak dört yanımızdan hücuma geçtiğine ve medyadaki insaniyet ve İslâmiyet düşmanları da “dinsizlik ve ahlâksızlık” silâhlarını, bin seneden beri Kur’ân’a bayraktarlık yapan milletin masum yavrularına doğrulttuklarına göre, sözü dolaştırmaya gerek yok. Bildiğiniz gibi, Rus milletinde komünizme karşı günden güne bir nefret ve intikam duygusu gelişiyor. Rus gençleri, kendilerini neoliberal diye tanıtan turuncular için Lenin’in heykellerini turuncuya boyuyorlarmış. Yani düne kadar “kızıl” rengiyle iftihar edenler, yeni dönemde turuncu olarak ortaya çıkıyorlar. Yarın yeşile de geçebilirler. Fakat artık renkler, sloganlar ve logolar fikirleri gizleyemiyor. Medyada olduğu gibi... 17.11.2009 E-Posta: [email protected] |