Osman ZENGİN |
|
Bu yazıyı okurken sıkı durun! |
“Bu üründeki meyve suyu; cömert meyve ağaçlarının, o ağaçlara kucak açan toprağın, su veren yağmurun ve onlara yaşam veren güneşin sayesinde üretildi. “Doğa, ona hak ettiği saygıyı göstermenin, emek harcamanın ve onu sabırla beklemenin karşılığını bize birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı meyvelerini sunarak verdi. Cappy’nin lezzetinin kaynağı olan doğaya, sonsuz teşekkürlerimizle…” Yerinizde duramıyor ve burnunuzdan soluyorsunuz adeta, değil mi? Çünkü; bunu ilk görüp, okuduğumda, beni de hafakanlar basmış, ne yapacağımı şaşırmıştım. Bilerek veya bilmeyerek yazılan ve ne olursa olsun şirk kokan bu ifadeler, maalesef Türkiye’de faaliyet gösteren Coca-Cola firmasının, “Cappy” isimli meyve sularının kutularının üzerinde yazmaktadır. Market vs. gibi yerlerde bunu görüp, okumanız mümkün. Biraz müdakkik miyim, artık hangi kelime ifade eder bilemiyorum ama, bu da benim huyum işte. Dikkatimden kaçan şey olsa da, genellikle bazı şeyleri incelerim veya dikkatle takip ederim. Altından da, böyle çapanoğlu çıktığında ise hiç duramam. Haksızlığa, hele de şirk kokan şeylere hiç dayanamam. Bundan yıllar önce de böyle bir şey olmuştu. TV’de, bir margarin yağının reklâmı yapılıyordu, dikkat ettim, içinde “doğadan size” diye bir ifade geçiyordu. Müsbet tenkid hakkımı kullanarak, yağın imalatçısı fabrikaya bir mektup yazdım. (O zaman internet falan yoktu tabii, biraz uğraştırıcıydı ama şimdi mail v.s. gibi yolları kullanmak daha kolay olduğundan, bu gibi durumlarda kırmadan, dağıtmadan müsbet tenkid hakkımızı kullanabiliriz) Güzel ifadelerle bir giriş yaptıktan sonra, reklâmı anlatıp, “Sizler de, elbette Müslümansınızdır. Bu ifade bizim inancımıza uygun değil. Böyle bir şeyi bilerek yaptığınızı zannetmiyorum. Bu, muhakkak reklâm ajansının bir yanlışlığından kaynaklanmıştır. Düzelteceğinizi ümid ediyorum..” mânâsında yazdım. Tabiî, ben vazifemi yapmanın rahatlığını hissetmemin yanında, ara sıra reklâma da bakıyordum, pek bir değişiklik yoktu. Bir ay kadar geçti, bir baktım reklâmdaki o ibare değişmiş, “mutfakta pişer size gelir” mi neydi, tam hatırlayamadım ama, o mânâda bir şey olarak değişmişti. Kendi kendime, “Allah, Allah! Acaba bizim mektup ellerine ulaştı mı, yoksa kendiliklerinden mi değiştirdiler?” derken, birkaç gün sonra bir baktım cevabi mektup geldi, açtım okudum şöyle yazmışlardı: “Sayın Osman Zengin, Mamüllerimize, dolayısıyla firmamıza göstermiş olduğunuz yakın ilgiye teşekkür ederiz. Kıymetli ikazınıza binaen ibarenin reklâmdan çıkarılması hususu reklâm ajansımıza talimaten bildirilmiştir. Bilgilerinizi rica eder, işlerinizde başarılar dileriz” diye. Aman Allah’ım! Nasıl sevinmiştim. ”Yani şimdi binlerce insan sokağa dökülse, alayiş nümayiş yapılsa, bağırıp çağırılsa bu netice alınamazdı, çok şükür” dedim. Ve o şekilde “doğa“ denilen dinsizlik sembolü ortadan kalkmıştı. Yine benzer bir hadiseye de geçen sene şahid olmuştum. Dost bir internet sitesine verilmiş bir reklâmdı o. O da, yine buna benzer bir şeydi. Onlarla da telefonla konuştum, anlayışla karşılayıp, teşekkür ederek düzelttiler. Bu meyve suyunun kutusunda yazan ifadeyle alâkalı da, bir mail yazmak için Cappy’nin internet sitesini aradım, bulamadım. Coca-Cola’nın İstanbul merkezini telefonla arayarak, yetkililerle görüşmek istediğimi söyledim. Zannedersem müşteri hizmetlerinden bir bayandı telefona çıkan. Yetkililerle görüştürmedi, kendisine durumu aktarmamı söyledi. Fakat konuşurken, dinî meselelerden çok uzak olduğunu anladım. “Estek-köstek” yaptı, akıl verdi, fetva verdi, ama müsbet netice çıkmadı. Bununla iktifa etmedim, bu sefer Coca-Cola’nın Bursa fabrikasını aradım. Burada da yetkili olarak bir bayanla görüştürdüler. O, biraz daha müsbet yaklaştı, durumu kendisine izah ettim, tamamen katmerli bir şirk kokan o ifadenin kaldırılması gerektiğini söyledim. İstanbul görüşmemi de söyledim. Mail adresimi ve telefon numaramı aldı. İlgilenip, yetkililere de aktaracağını söyledi. Bu sefer “Bakınız, ben aynı zamanda Yeni Asya gazetesi yazarıyım, bunu size açıkça söylüyorum, bunu da yetkililere iletebilirsiniz. Bir müddet beklerim, eğer cevap verilmez veya bir düzeltme olmazsa, gazetede bunu yazarım” dedim. Ama, maalesef 15 gün kadar bekledim, bir cevap gelmedi. Biz de, hassas olduğumuz bu konuda görüşlerimizi dile getirip, dindar efkâr-ı âmmenin de tercümanlığını yapalım istedik. Zira, tevhid inancının şahika eserleriyle yetişip gelmiş bizlere, çok abes geliyor bu durumlar. Bundan yaklaşık 40 sene kadar önce; yazarlarımızdan Ahmed Özdemir ve Lütfi Taşçı kardeşlerimin de bulunduğu bir grup arkadaşla, Ankara Bahçelievler’de yaptığımız sohbetlerde, Ali Vapurlu Ağabeyimiz (şimdi kendisi Hac’da, kulakları çınlasın, sağ-salim dönsün İnşaallah) ders yapardı. Çoğu zaman da “Tabiat Risâlesini” okurdu. Allah’a şükür, bu geçen zaman zarfında, bu gibi şirki işmam eden meseleler epey zayıfladı, inançsızlık azaldı. (Tabiî, bunlar hep Risâle-i Nur’ların tahşidâtı ile olmuştur) İşte; zaman zaman Ankara’da bir araya geldiğimizde, Ali Ağabeye lâtife yollu takılarak, “Ya Ali abi, artık Tabiat Risâlesi’ni eskisi gibi çok okumuyorsun” dediğimde gülerek “Kardeş, şimdi dinsizlik pek yok, azaldı“ diyordu. Evet, şükürler olsun, dinsizlik azaldı ama ahmaklık hâlâ devam ediyor. Bir takım yerlere yaranacağız diye veya sosyete ayağından, şirk kokan hatalar yapılıyor. Bunların düzelmesi, düzeltilmesi lâzım. Müslümanın inancına, en azından saygı gösterilmesi lâzım. Hem malını ona sat, hem de şuursuzca onun dinî hassasiyetini rencide edici halleri takın, olmaz öyle şey! 21.11.2009 E-Posta: [email protected] |