Osman ZENGİN |
|
Bayram Ağabey diyor ki... |
19 Kasım 1997 tarihinde, bir hizmet seferindeyken, elim bir trafik kazası neticesinde rahmetli olan; Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin, hem hizmetkârı, hem de talebesi Bayram Yüksel Ağabeyle, bizim çok hukukumuz, hatırâmız ve muhaveremiz vardı. Yine vefat yıl dönümü gelince onu hatırladık. Vefatından sonra bir-iki yazıyla onu yâd etmiştik. İşte, yine hatırladığımız, Bayram Ağabeyin bize söylediği enteresan bir söz vardı, aklıma o geldi. Aslında o sözünü ben, onun sağlığında da, daha sonra da, birkaç defa gazetemizde yazdım. Söylediği söz, gazetemiz Yeni Asya ile alâkalıydı. Rahmetli Zübeyir Gündüzalp Ağabey, hizmetimizde gazeteye büyük bir ihtiyaç hâsıl olmasından dolayı; 1967 yılında İttihad ve 1970’de de Yeni Asya gazetelerine ön ayak olup, neşir hayatına başlamalarına sebep olmuştu. O günlerde, kendisini Risâle-i Nur Talebesi olarak kabul eden ekseriyet tarafından kabul görmüştü gazetelerimiz. ”Nurcuyum” diyen herkes tarafından okunuyordu. Zübeyir Ağabeyin Rahmet-i Rahmân’a kavuşmasından sonra, 12 Mart askerî despotları tarafından İttihad kapatılmıştı. Yeni Asya da sıkıştırılıp sıkıntıya sokulduysa da, yoluna, neşir hayatına devam ediyordu Elhamdülillah. İşte, Zübeyir Ağabeyin sağlığında, dahilde ona karşı çıkan, ses çıkartan pek olmuyordu. Ama, nasıl o rahmetli olduysa, siyasî yeni teşekküllerin de tahrikiyle, zaten Üstadın içtimâî ve siyasî görüşlerinin çoğuna yanaşmayan bazıları tarafından, Ankara merkezli bir Yeni Asya muarızlığı başlatılmıştı. Tabiî biz de buna üzülüyorduk, neredeyse azınlıkta kalmıştık ama, yine de yolumuzdan inhiraf etmeden devam ediyorduk. O günlerde, Hacı Bayram Camii civarında terzi olan Turan Çalışkan Ağabeyin dükkânında, devamlı birlikte olduğumuz, hizmetlere birlikte koştuğumuz, hasbî bir muhabbet fedaisi olan Lütfü Taşçı kardeşimle beraber oturuyorduk. İki kişi geldi, Vanlı iki öğretmen. İhtilâlciler tarafından İzmir’de hapse sokulup tahliye olduktan sonra da Van’a gitmek üzere yola çıkıp, Ankara’ya da uğrayarak, ”Hem kardeşlerimizi, hem de Bayram ağabeyi ziyaret ederiz” düşüncesiyle, orayı bulup gelmişlerdi. Biraz konuştuk, baktık ki, sârî hastalık gibi gazete muarızlığı onların arasında da mesele olmuş. Ankara’ya gelene kadar, yolda hep tartışmışlar. Biri müsbet görüşte, biri de menfî, yani Yeni Asya muarızı. Bize sordular, biz de dilimizin döndüğünce anlattık meseleleri, gazetemizin ehemmiyetini vs... Müsbet olan çok seviniyordu anlattıklarımıza, menfî düşüncede olansa, bir türlü ikna olmuyordu. O zaman dedik ki: “Haydi 27’ye gidelim, Bayram Ağabeye soralım.” Dördümüz gittik. İçeri girdiğimizde baktık ki, Bayram Ağabey birkaç kişi ile sohbet ediyor, biz de yavaşça oturduk, dinlemeye başladık. Lâfın arasında dedi ki: “Gazetede (Yeni Asya) Üstadımızın hayatı neşroluyor (N. Şahiner’in yazdığı tarihçe-i hayat). Gazeteye muârız olan, Üstadımıza muârız olur. Üstad’a muârız olmak, Risâle-i Nur’a, Allah muhafaza İslâmiyet’e karşı gelmektir.” O zaman bunları not ederek düştüğümüz tarih de; 10 Nisan 1974 idi. Şaşırmıştık, Lütfü ile birbirimize baktık. İçimizden de “tevafukun böylesi” dedik. Tabiî, o saff-ı evvel ağabeylerin çoğu evliyâ mesabesindeydi. İşte, hem Bayram Ağabeyin rahmetli oluş yıl dönümü vesilesiyle, hem de bazı “Nurcu” kardeşlerimizin Yeni Asya gazetesine bakış farklılıkları için bunları yazdık. Geçtiğimiz yaz, Ankara’ya gitmiş, eski dâvâ arkadaşlarımızdan bazılarını ziyaret etmiş, sözü gazete meselesine getirip, cemaatî bağımızın olduğu diğer arkadaşlarımızın, Yeni Asya yerine müşabihlerini okuduğunu söylemiş ve buna üzüldüğümü beyan etmiştim. O arkadaşımız da, daha önce birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdandı. Enteresan bir şey söyledi: “Ben, yine Yeni Asya alıyorum. Nurcuların bundan başka gazetesi yok ki...” Taaccüb edip, tebrik etmiştim kendisini. 19.11.2009 E-Posta: [email protected] |