Görüş |
Göğsü taşa çarpmadan!
Dünya, safâ yeri değil ki. Bir görevle tavzif olmuş insanlar. “Kul” olmuşlar Allah’a. Meşrû daire geniştir, belki keyif de sürülür; sınırlar aşılmadan. Görevini tamamlayan dinlenmeye çekilir saâdetle, sevinçle. Bir bakıma, rahat etmek hakkıdır. Her nimeti yaratmış Hâlıkımız insan için; yiyip içip şükretsinler diyerek. Yoksa, pıskırıncaya, tıksırıncaya, nefes alamayıncaya kadar yiyip yiyip de kudursunlar diye vermemiş, türlü çeşit taâmı! Gel gör ki, yiyoruz. Ardından da, “şükür için” diyoruz! İnsanda, istikbal endişesi olmalı; yarına dair düşünce bulunmalı. Malûm, dünya gelip geçilen handır. Hayat devam ettikçe elbet yenir, içilir. Allah’ın ihsan ettiği her nimetten, her kolaylıktan istifade edilir. Ama, şaşmadan, şaşırmadan; aşırmadan! İhtişamlı hayatlar, bugün elde olanlar nefse prim vermemeli. Bunlardan istifade etmek Müslüman’a memnû değil; taşmamak, haddi aşmamak, helâlden uzaklaşmamak şartıyla. Gönül neler istemez? Tul-i emel bitmez ki. Cenneti düşünmeli iştiyakla, ümitle. Tehditlere kulak verip, Cehennemden korkmalı. Çünkü, hiç kimseye iltimas olmaz, hesap verilen günde. Bugün burada gülenin, orada, ağlama ihtimali de var. Ebû’d-Derda’nın (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz (asm): “Siz benim bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Yüksek dağlara çıkar, sızlanarak Allah’a yalvarırdınız. Çünkü, kurtulup kurtulamayacağınızı bilemiyorsunuz”1 buyuruyor. Hadis-i şerifte geçen “Yüksek dağlara çıkar, sızlanarak Allah’a yalvarırdınız” ibaresi, “Göğsünüzü taşlara çarpar, paralardınız” şeklinde de tefsir ediliyor; dünyadaki hâllerden, yaşantıdan dolayı. O’nun bildiklerini bilmek, gördüklerini görmek bizce mümkün değil de; tasavvur etmek bile, insana dehşet verir. O, Cennetle Cehennemi gördü geldi Mi’râcta. Her hâli bildirdiler; o da bildirdi, bize. Taşlara çarpmadan göğsü; aklı, aklın alabildiğini Mevlâ’ya mal etmeli. Alınan nefesin, sürülen safânın, ihsan olunan şifânın kıymetini bilmeli. Bunları, Cenâb-ı Hakk’ın rızası dairesinde kullanmalı, daima. Yani, ihsan edilen sıhhat, ikrâm edilen nimet başları döndürmesin. İmanların nurunu Rabbimiz söndürmesin. “Mahkemeler mülk değil kadıya”, kaymakama! Bugün “var” olan, yarın “çıkar” ellerden. “O ân”ı tasavvur edip el açmak “Üst Makam”a, acze düşmüş kulların sığındığı limandır. Yoksa, sonuç “aman”dır! Yâ Rabbi! Bize, Senden başkasının eli, kolu yetişmez. Sana ulaşmak için, bizim de gücümüz yetmez. Sen bize merhametinle ve mağfiretinle muamele etmezsen, nice olur hâlimiz? Yâ Rabbi! Bize rahmetinle muâmele eyle. Bizi, Sana müteveccih olanlarla eyle…
Dipnot:
1- Câmiü’s-Sağîr,4:1427.
ALİ RIZA AYDIN - [email protected] |
19.11.2009 |