Mehmet KARA |
|
Kafaları karıştırmak isteyenler mi var? |
Türkiye garip bir dönemi yaşıyor. Gündemin birisi bitmeden bir yenisi başlıyor. Milletin kafası allak bullak. Son aylarda bir şey geliştirildi. Önce bir gazete ortaya bir konu atıyor. Sonra o konu ertesi gün tartışılmaya başlanıyor. Bir diğer gün bunlar ilgili kişilere değerlendirilip haberleştiriliyor. Sonra da olaylar içinden çıkılmaz hâl alıyor, ya da bunu yapanlar bu maksadı taşıyor. Islak imzanın Adlî Tıp Kurumunda doğruluğunun ispatlandığının ortaya çıkmasının ardından yaşananlar… Gizli ibareli belgeler, sonra birbiri ardına ortaya çıkan “ihbar” mektupları”... Artık gündem haftalık değiştiriliyor. Bir ay öncesi gündemi hatırlayanımız var mı? Ermeni açılımını, hatta demokratik açılımı konuşuyor muyuz? Bir ihbar mektubu ile ortaya çıkan vâhim plânların içinde yer aldığı “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı”nın orijinalinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaştığının anlaşılmasından sonra yaşananlara akıl sır ermiyor. Geldi-gelecek derken günlerce sonra ifade verilmesinin ardından cezaevine konulan sonrasında “itiraz” neticesinde serbest bırakılan bir albayın durumu… Tam da bu günlere denk gelen Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı ve savcılara gönderildiği söylenen ve gazetelerde günlerce manşetlerden verilen başka bir ihbar mektubunun muhataplarına gitmemesi soruları arttırıyor. Artık birileri ihbar mektubu ile kamuoyunu yanılmaya mı çalışıyor, ya da bazı olayların üstü mü örtülmeye çalışılıyor soruları akıllardaki soruları daha da arttırıyor. Tam bir bilgi kirliği yaşanıyor, ya da yaşattırılıyor. Gazetelere de bol malzeme çıkıyor ancak, hangisi doğru hangisi yanlış artık kestirilemiyor. Son olaylara bakıldığında sanki birileri bir oyun oynuyor ve gündemi değiştirmeye çalışıyor izlenimi doğuyor. Gazetelerde bölüm bölüm yayınlanan son ihbar mektubunda ortaya çıkan plân ve projelere baktığımızda aslında bu iddiaların hiç yabancısı olmadığımız görülüyor. 28 Şubat döneminde yaşanan yönlendirme haberlere, kullanıldığı söylenen gazetecilere, sahte şeyhlere hiç de yabancı değil bu ülke. Kurulan internet siteleri, özel radyolar da bu döneme has projeler… Ortaya çıkan plânlara bakıldığında insan dehşete kapılıyor, millete reva görülen bu projeler bunları plânlayanların, düşünenlerin, kaleme alanların demokrasiden hiç nasibi almamış mı, demokrasiyi içlerine sindirememişler mi olduğu sorularını sorduruyor. Bunları söylerken de şunu kesinlikle göz ardı etmemek lâzım. Eğer medya olmasaydı birçok şey gizli kapaklı kalacaktı. İsteyen istediği oyunu oynayacak, toplum mühendisliği yapacaktı. En azından artık kimse bunu yapamayacak. * * * MİLLETİN GÜNDEMİ Bu arada Türkiye gündemi böyle şeylerle meşgulken, gerçek gündem unutuluyor. Gerçek gündem derken de, milletin içinde bulunduğu sıkıntılardan bahsediyoruz. Milletin gündeminde hayat pahalılığı, zamlar, bir türlü kaldırılmayan yasaklar var. Hayat pahalılığı işçi, memur konfederasyonlarının yaptıkları açlık ve yoksuzluk sınırı araştırmalarında ortaya çıkıyor. Bu araştırmalar gösteriyor ki, 70 milyonu aşan nüfusun büyük bir çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırın altında hayatını geçirmeye çalışıyor. Resmî işsizlik rakamı yüzde 13.4 olurken, gerçek işsizliğin yüzde 20’lerde olduğu bal gibi biliniyor. Tabiî işsizlik yoksulluğu beraberinde getiriyor. Yolsuzlukta hırsızlığı, yolsuzluğu… Memurlara önümüzdeki yılın başında verilecek yüzde 2.5 luk zam, tüketim maddelerine yapılan zamlarla daha şimdiden uçup gitti. Bu yüzden memurlar TBMM’nin kapısına kadar gidip, durumlarının düzeltilmesini istediler. Milletin başka bir gündem maddesi de domuz gibi diye bilinen A(H1N1) virüsü ile ilgili. İnsanlar sokaklarda rahat yürüyemiyor, toplu taşım araçlarını çekinerek biniyor. Millette büyük tedirginlik var. Bir yandan başbakanın “Ben ve ailem aşı yaptırmayacak” diyor diğer yandan Sağlık Bakanı canhıraş bir şekilde insanların aşı olmasını istiyor. Bakan’ın “Benim çocuklarım hastalığı atlattılar bu yüzden aşı olmayacaklar” sözünün ardından insanlar aşı olmaktan korkuyor. Diğer yandan da gazete sayfalarında her gün adeta maç skoru verilir gibi “Bugün gripten ölenlerin sayısı şu kadar oldu” türü haberler insanları artık iyice ürkütüyor. İktidara mensup bir milletvekilinin danışmanı Meclis’te bizi gördüğünde “Artık şu başörtüsü yasağını yazmayın” dese de inkâr edilmemesi gereken büyük bir yara haline gelen başörtüsü yasağı problemi devam ediyor. Yüze yakın sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu “başörtüsü platformları”nın Konya’da yaptığı toplantıda başta başörtüsü olmak üzere temel hak ve özgürlüklere yapılan baskılar bir an önce son bulması istenirken, kangrene dönüşmüş olan başörtüsü yasağının nihai çözümüne dair bir açılıma ihtiyaç olduğunun söylenmesi de bu mağduriyetlerin acilen giderilmesinin önemini ortaya koyuyor. İhbar mektupları ve telefon dinlemeleri elbette önemli bir gündem maddesi, ama bunlar da milletin gündemi. Bunlara da çözüm bulunması lâzım. Moda tâbirle, gereğinin yapılması lâzım. 22.11.2009 E-Posta: [email protected] |