Mehmet KARA |
|
Sulandırmadan, bulandırmadan… |
“İrtİca ile Mücadele Eylem Plânı”nın orijinalinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaştığı ve Adli Tıp’ın raporuyla belgenin altındaki imzanın Genelkurmay Harekât Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’nde görevli Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunun tespitinin doğrulandığı yönündeki haberler tartışmaları devam ederken, bilgi kirliliği de yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde bir subayın, söz konusu belgenin ıslak imzalı olduğu iddia edilen orijinalini savcılığa göndermesinin ardından soruşturma yeni bir boyut kazanmıştı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yurtdışında olduğu döneme denk gelen tartışma Başbakanlık resmî konutunda Cumhuriyet bayramının akşamı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la görüşmesinin ardından “yargı sürecinin beklenmesi” yönünde bir açıklama gelmişti. “Islak imzalı” orijinal belgenin gazetelerde yayınlanmasının ardından Genelkurmay Bilgi Destek Şubesinde çalışan yedi subay ve bir sivil memurun İstanbul adliyesine getirilerek Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ifade vermişlerdi. Bu ifadelerin 7’sinin “tanık” bir kişinin de “şüpheli” sıfatıyla alındığı da söylenmişti. İlk haberlerde bu subaylar arasında Çiçek’in olduğu söylenmesine rağmen Çiçek’in ifadeye gelmediği ve “zorla getirileceği” de söylenmişti. Bu safhadan sonra Çiçek’e savcılıktan ifade için davetiye gönderilip gönderilmediği tam bir bilmeceye dönüşmüştü. Tartışmalar devam ederken, İstanbul savcılığından Çiçek’e “tebligat çıkarılmadığına” ilişkin bir açıklamasının olduğu söylendi. Tam da bu açıklamanın geldiği saatlerde Meclis’te partilerin grup toplantılar vardı. Grup toplantılarında genel başkanlar olayların aydınlatılması ile ilgili açıklamaları yaptılar. Gruplar başlamadan önce kulislerde milletvekillerinin gündeminde de bu konu vardı. İlk grup toplantısını yapan Devlet Bahçeli, siyasete müdahale heveslerini asla kabul edemeyeceklerini, konunun bir an önce açıklığa kavuşmasını, eleştirilerin hedefi haline gelen TSK’nın üzerindeki kuşku ve baskıların acilen kaldırılmasını gerektiğini, burada görevin hükümette olduğunu söyledi. Ardından Başbakan Erdoğan, partisiyle ilgili hazırlanmış böyle bir rapor karşısında sessiz kalamayacaklarını söyledi. “Oradaki zanlılar varsa bunların ortaya çıkarılması, bunların hukuka teslim edilmesidir. Burada da yönetici makamında olanların tutuculuk içine girmemesi gerekir. Rahatlıkla gelip yargıya bunları teslim etmelidir” derken de gerek hukuk sistemine gerekse de kurumların acımazsızca eleştirmenin de mahsurlu bulduğunu ifade etti. Son grup toplantısı ise CHP’nindi. Baykal, belgeyi hazırlayanlara da onu sızdıranlara da yüklendi. “Eğer o belge gerçekten doğru bir belgeyse, hazırlayanlar mutlaka ortaya çıkarılmalı” dedi. Belgeyi sızdırana ise meydan okudu, “Çık ortaya da hesaplaşalım” diyerek gürledi. Grup toplantılarının bittiği saatlerde de ihbarda bulunan kişinin ikinci bir mektubunun mail yoluyla savcılara ulaştırıldığı kamuoyuna yansıdı. İkinci ihbar mektubunda “ıslak imzalı belge”nin ortaya çıkmasından sonra Genelkurmay’da “olumsuz havayı lehe çevirmek” için 9 maddelik “faaliyetler” ve 400 internet sitesinin “andıçlandığı” söylendi. Ancak savcılara gönderildiği söylenen ve gazetelerde tüm ayrıntısına kadar yayınlanan ikinci ihbar mektubunun kendilerine gelmediğini söyleyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı, ikinci ihbar mektubunu gazetecilerden istedi! Bir gazeteci çantasından çıkarttığı belgenin bilgisayar çıktısını Çolakkadı’ya verdi! Bütün bu tartışmalar yapılırken meselenin yine “özü”nden kaçılıyor. Oysa ki, “vahim belge”de ortaya atılan ifadeler demokrasiye darbe niteliğinde... Ya birileri fena halde milleti işletiyor, ya da başka birileri gündemi değiştirip, olayı soğumaya, bırakıp, içinden sıyrılmaya çalışıyor. Bunu da meseleyi sulandırarak yapma niyetinde… Vahim belge hadisesinin serencamını böyle. Artık devleti yönetenlerin, soruşturmayı yürütenleri çıkıp neler olduğunu açıklaması gerekiyor. Çünkü her geçen gün hadise içinden çıkılmaz hale götürülüyor. Tartışmalar da demokrasiye zarar veriyor. Türkiye’nin hâlâ bunları konuşması büyük bir ayıp. Bu ayıptan kurtulmak için de herkes üzerine düşen görevi yapmalı. Sulandırmadan, bulandırmadan, karartmadan suçlu varsa hesabını hukuk önünde vermeli. 06.11.2009 E-Posta: [email protected] |