Yasemin YAŞAR |
|
Zâhir ve bâtındaki edep |
Haya duygusu, edebi netice verir. Edep ise, kişinin zahirinin de batınının da terbiye ile güzelleşmesidir. Edebin en güzeli ise sünnet-i seniyyedir. “Sünnet-i seniyyenin hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın.” (Lem’alar) “Kim sünnetin edebine sarılırsa, Allah onun kalbini, marifet nurlarıyla nurlandırır. Kim salihlerin edebiyle edeplenirse, o kerâmete ve İlâhî ihsanlara kavuşur. Kim evliyanın edebiyle edeplenirse, onun İlâhî yakınlığı artar. Kim sıddıkların edebiyle edeplenirse, o müşahedeye ulaştırılır. Kim edepten mahrum olursa, bütün bu hayırlardan mahrum kalır.” (İmam- Gazâlî) Edep ve hayanın iman ile doğrudan alâkası vardır. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı tanımayan bir kimse, O’na yönelmez, O’nun emir ve yasaklarına dikkat etmez ve edepten uzaklaşır. Bu yüzden Resûlullah (asm), “Haya ile iman bir arada bulunur. Biri giderse, öteki de beraber gider” buyurmuşlardır. Her tabakanın, her dönemin, her kulluk derecesinin ayrı bir edebi vardır. Ve edebi terk, huzurdan kovulmayı gerektirir. Çocuk edebi terk ederse, tekdir edilir. Genç edebi bozarsa, ahlâksız damgasını yer. İhtiyar edebi bozarsa, sevmek beklediği nazarlardan soğukluk görür. Kul edebi bozarsa, huzurdan tard edilir. Edep, nefsi terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir. İnsana verilen cihazları Allah’ın emri doğrultusunda kullanmak da edeptir. Büyük zatların esas üzerinde durduğu edep ise, kalpleri temizlemek, içinde bulunduğu vaktin gereğini yapmak, kalbe gelen boş düşüncelere iltifat etmemek ve Allah’tan talepleri esnasında İlâhî huzurda güzel edep içinde olmaktır. Edep, ihlâsı netice verir. Çünkü ihlâs, Allah’ın rızasını esas aldığı için, her zaman ve zeminde, edebi muhafaza eder. Kimselerin görmediği yerlerde de edepli olur. Resûlullah’ın mi’racta Cenâb-ı Hakk’a karşı edebi, Necm Sûresi’nde belirtilmiştir. “O’nun gözü başka şeylere kaymadı, haddi de aşmadı.” Bu hâl Resûlullah’ın yüksek edebine işarettir. Yani, Allah’tan gayr her şeyden yüz çevirmek halidir. Bizler de her vakit, namazlarda okuduğumuz Fatihalardaki, ‘İyyâ kena’budu ve iyyâ kenestaîn’ âyetlerinde, bu edebin talimini yapmaktayız. Bu yüzden iman, amel ve edep birbiriyle bağlantılıdır. İbadet vasıtasıyla bu edep talimi, her an huzur-u İlâhîde olma, Rabbin azametini zihinlerde tesbit etme düşüncesini devamlı kılar. Bu devamlılık insanı istikamete sokar, istikamette olan insan, kâinatın umum nizamına uyum sağlar. Böylelikle her şey yaratılış hikmetine uygun hareket eder. İnsan her vakit ve her zeminde edebi muhafaza edebilir. Şartları ne olursa olsun, benzer şartları yaşamış olduğu halde, iman ve edebini hiç bozmadan yaşayan sayısız maneviyât önderleri bulunmaktadır. Bu yüzden gençlerimiz ve çocuklarımızı güzel ahlâkla edeplendirmek ve haya duygularını kaybettirmemek için, büyük zatların hayatlarını okumak, öğretmek tesirli olacaktır. Bundan başka görülen hayasızlıklara tepkisizlik, nemelâzımcı yaklaşım bu kötü hallerin yayılmasını kolaylaştıracak ve belki de bu hayasızlık ateşi, bir gün, nemelâzım diyenlerin evlerine ve evlâtlarına da bulaşacaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Allah bir kulunu helâk etmek istediğinde, ondan hayasını çekip alır. Hayası çekilip alınan kul, hayasız ve uğursuz olur. Uğursuzlaştığında kendisine güven duygusu alınır. Güven duygusu alındığında sen onu artık hain olarak görürsün. Hain olduğunda merhamet duygusu kaldırılır. Bu duygu yitirildiğinde de lânete uğrar, mel’un olur. Mel’un olunca da artık İslâmiyetle bir bağı kalmamıştır.” Ariflerden birisi, “Zahiren ve batınen edebe sarıl. Zahirindeki edebi zayi eden kimse, zahiren cezalandırılır. İç âlemindeki edebi terk eden kimse ise, iç âleminde cezalandırılır” demiştir. İç âlemindeki edep, insanın kuvve-i hayaliyesinde ve düşüncesinde olan edeptir. İç sesleri dediğimiz bu sesler, ne kadar insaniyete, kulluğa uygun olursa, dışa da o yansır. “Güzel gören güzel düşünmeyi ve bu da güzel hülyalar kurmayı netice verir” sözü, iç edebin bir silsilesinden bahseder. İnsanın düşünce kirliliği, kuvve-i hayaliyesindeki bozulmalar (vesvese), negatif bakışlar iç dünyadaki edep ve haya ile alâkalıdır. Zahir ve batındaki edep, birbirinden ayrı çalışmaz. Zahir organların (göz, kulak, ayak, dil..) haram-helâl çizgisindeki bozulmaları, batını da kirletir. Bu yüzden bir bakma, bir lokma, bir öpme, bir temas her şeyi allak bullak edebilir. İç ve dış edebi muhafaza etmek için, sağlam bir irade sahibi olmak gerekir. Bunun yolu da, zahire girenleri süzgeçlemekle beraber, batını da kuvvetlendirmektir. 22.11.2009 E-Posta: [email protected] |