Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Kurbana doğru |
Bir Kurban Bayramı haftasına daha girdik. Geçen Kurbanda, hattâ Ramazan Bayramında aramızda olup da bugünlere erişemeyen nice sevdiklerimiz var. Ali İhsan Tola, Hasan Aktunç ve Mehmet Güvenç ilk, İbrahim Canan’la Şaban Döğen ise son kafilede yer alıp berzaha göçen, aşina olduğumuz bahtiyarlar. Gazetedeki taziye ilânlarıyla vefatlarından haberdar olduğumuz isimsiz kahramanlar ayrı... Bunlara, Kurban Bayramına bir hafta kala, tıpkı Döğen gibi âni bir krizle terhis belgesini alan Kırklareli kahramanlarından Sedat Kuranlı da dahil oldu. Bizim yaşlardaki Kuranlı, önceki hafta yapılan temsilciler toplantısına katılmıştı ve gördüğümüz kadarıyla hiçbir hastalık emaresi yoktu. Dolayısıyla âni vedası bizleri yine sarstı. Böylece, Döğen’in ayrılmasıyla çok kuvvetli bir şekilde tazelediğimiz “rabıta-i mevt” dersini Kuranlı’nın vefatı ile bir kez daha tekrarlamış olduk. Allah rahmet eylesin; acılı ailesi ile Kırklareli ve Trakya’daki hizmet erbabının başı sağ olsun. *** Kurban Bayramı yaklaştıkça, bayrama adını veren kurbanlıklarla ilgili haberler giderek artan bir yoğunlukla medya gündeminde yer buluyor. Haberlerin ana teması, bu yılki fiyatların yüksekliği. Resmî ağızlar “Bunlar balon, hayvan sayısı yeterli, fiyatlar düşecek” dese de, geçen seneye göre yüzde 50-60 civarında bir artış söz konusu. Dünya ile kıyasladığımızda ise, her zaman olduğu gibi etin en pahalı olduğu ülkelerin ilk sıralarında yer aldığımızı görüyoruz. Ki, bunun başlı başına ele alınıp enine boyuna tahlili gerekiyor. Fiyatlar enflasyon oranını kat kat aşarak yükselirken alım gücündeki düşüşün geldiği nokta da ayrıca üzerinde durulması icab eden bir konu. *** Bu güncel ve dünyevî boyutların ötesine geçip, kurbanlık pazarlarından ekranlara yansıyan sevimli görüntüleriyle bizlere günler öncesinden Kurban Bayramı atmosferini hissettirmeye başlayan mübarek hayvanlara, Risale-i Nur’da verilen ölçülerin ışığında tefekkür nazarıyla baktığımızda ise, nazarımıza, imanımızı arttırıp kuvvetlendirecek yeni yeni pencere ve ufuklar açılıyor. Zaten kurbanın mânâsı Allah’a yakınlaşma ve kurbanlık hayvanlar bunun için özel bir vesile. Esasen Kurban Bayramı dışındaki vakitlerde de bu hayvanlar bize aynı mesajları veriyorlar. Ama sair zamanlarda onları canlı hayvan olarak değil de kesilmiş et olarak görüp yemeye alışık olduğumuz için bunları pek anlayamıyoruz. Kurban Bayramı bu ülfet perdesini yırtıyor ve bizleri onların canlı halleriyle muhatap kılıyor. *** Birinci Söz’deki “İnek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar ‘Bismillah’ der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar” cümleleri de; “Sizin için sekiz çift ehlî hayvan indirdi” mealindeki Zümer Sûresi 6. âyetini tefsir eden Yirmi Sekizinci Lem’a’nın Yirmi Altıncı Nüktesindeki “Sekiz nev'î hayvanat-ı mübarekeyi size hazine-i rahmetinden, güya Cennetten nimet olarak indirilmiş, gönderilmiş. ... Güya o mübarek hayvanlar tecessüm etmiş ayn-ı nimet ve rahmettirler” ifadeleri ve devamındaki izahlar da, bu çerçevede ufuk açıyor. “O mübarek hayvanlar bütün cihetleriyle bütün beşere nimet olduğundan, saçından bedevilere seyyar haneler, elbiseler; etinden güzel yemekler; sütünden güzel, leziz taamlar, derilerinden papuçlar vesaire, hattâ gübreleri mezruatın (bitkilerin) erzakı ve insanlara mahrukatı (yakacağı) hükmünde...” ifadeleri de (Lem’alar, s. 662). *** Kur’ân’da, adeta Cennetten indirilmiş birer nimet ve rahmet olarak nitelenen bu mübarek havyanlar için, “kurban” niyetiyle kesilmek ayrı bir mazhariyet. Sahibine sırat köprüsünde “burak gibi” binek olarak da hizmet verme imtiyazını kazandıran (Sözler, s. 329) özel bir ayrıcalık... 22.11.2009 E-Posta: [email protected] |