Cevher İLHAN |
|
“Ekinleri ve nesilleri helâk ederler…” |
Kur’ân’da, “Senden ayrıldığında veya bir iş başına geçtiğinde, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekinleri ve zürriyetleri helâk etmeye koşar. Allah ise fesâdı sevmez” buyrulmakta. (Bakara Sûresi, 205) Ayrıca Peygamberimizin hadislerinde, “İnsan neslinden onarılmaz büyük hâdiseler ve hastalıkların çıkacağı” haber verilmekte. Âyetin tefsiriyle, yeryüzünde bozgunculuk yayan mihrakların, tohumları, dolayısıyla gıdaları bozacağı, dolayısıyla nesilleri ve insanlığı fesâda verip dejenere edeceği beyân edilmekte… İçine yerleştirilmiş virüslerle, “ölüm tohumları” türetilmekte. Tohumlar, tarlalar, ürünler bozdurulmakta. Ve kısır tohumlarla, genetiği, yaratılıştaki fıtrî yapısı bozdurulmuş gıdalarla, hastalıklı nesiller meydana getirilmekte; nesiller bozulmakta… GDO’lu tohumların tekrar tohum olmadığı; devamlı üreme testinde kısırlık yaptığı; bizzat kısır olduğu ve üç nesil sonra tamamen kısırlaştığı uzmanlarca belirtilmekte… Ve Kur’ân’ın işâretiyle “tohumları bozan” ve “gıdaların genetik yapısını bozduran” bozguncu şebekeler, fıtrî-ekolojik gıdanın gelecekte dünya nüfusuna yetmeyeceği yalanı savrulmakta. Fıtrî gıdaların yetmediği ve açlıkla baş edilebilmesi için küresel güçlerin “GDO’lu gıdalar”a başvurduğu uydurmasını “gerekçe” olarak propaganda etmekteler… Daha önce Güney Afrika’daki Dünya Habitat Toplantısı kararlarını da protesto eden ABD ve İsrail gibi ülkeler, materyalist inkârcı felsefeyle, “gıdaların genetiğinin değiştirilmemesi halinde dünyanın aç kalacağını” iddia etmekteler… İSRAF VE SEFÂHET, İNSANLIĞI PERİŞAN EDİYOR Gerçek şu ki hırsıyla, israfıyla, kendisinden başkasını düşünmeyen, menfaatı uğruna kendi eliyle “yuvası”nı tahrip eden insanoğlu, küresel ısınma sonucu meydana gelen kuraklık ve iklim değişikliğiyle yer küreyi tahrip eden felâketlerle çevreyi, tabiatı kirletiyor. Zâlim ve gaddar güçler, havaya saldıkları sanayi atıkları, zehirli gazlarla, atmosferi küresel atık çöplüğü enkaz ve süprüntülerle dolduruyor. Beşerin kirli eli karıştığı yeri karıştırıyor, bulaştığı yeri kirletiyor, pisliyor. Hegemonyası hesabına, çevreyi tahrip felâkete, erken kıyamet senaryosuna sürüklüyor. “Kıyamet projesi”ni devreye sokuyor… Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “parlak, temiz, nâzif, kirsiz, bulaşıksız, ufûnetsiz (kötü kokusuz) arz (yeryüzü) ve kâinat”, insanlığın eliyle kirletiliyor; bulaşmasıyla bulaşık hale getiriliyor. (Lem’âlar, 487) Aç gözlülüğüyle ekolojik dengeyi bozduğu gibi, ihtiyaçlarından fazlasını harcaması ve israfla iktisadî krize sebep oluyor. Uluslararası sermaye, faiz, kısa zamanda çok kazanma hırsı, bankalar eliyle dünyanın iktisadî dengelerini altüst ediyor. Bununla yetinmiyor; daha çok kazanmak için tohumları, gıdaları ve dolayısıyla nesilleri de bozuyor… Dünya nüfusunun yüzde 20’si, yeryüzündeki kaynakların yüzde 80’ini tüketiyor. Enerji rezervlerini ve hatlarını elde etmek ve egemenlik kurmak için silâh ve askerî harcamalara ayrılan para, dünyadaki bütün yardımların 12 katı. En az bir milyar insan temiz sudan mahrum; yılda beş bin insan kirli sudan ölüyor. Her yıl 13 milyon hektar orman yanıyor. Balıklardan kuşlara birçok hayvan türünün nesli tükeniyor. Bugün dünyada bir milyar 250 milyon insan aç; buna karşılık 800 bin kişi obeziteden hasta. Pazar ve piyasaların israf ve tüketim üzerine kurulması; en genel tespitlerle 22 milyar insanı rahatça doyurabilecek dünyadaki temel ihtiyaç maddelerinin hoyratça harcama ve tüketim alışkanlığıyla 7 milyara bile yetmemesi, insanlığın yarısından fazlasını yoksulluğa mahkûm ediyor. Menfaatçilik ve merhametsizlik, iktisadî ve sosyal adaletsizlikle insanlar arasında gelir dağılımı dengesizliği, sosyal bunalımları ve çatışmaları, huzursuzluk ve kavgayı tetikliyor. İsraf, aşırı tüketim, israf ve sefâhet, insanlığa pahalıya mal oluyor. Yine bu hırsla genetiği bozdurulmuş, biyolojik müdahaleye tabi tutulmuş tohumlar ve gıdalarla “yüz çeşit hastalığın”, kanserin türemesine ve bulaşmasına zemin hazırlanıyor. Bütün bunların üzerine, kendi çıkarı için insanlığı ateşe veren, ülkeleri işgal edip sömüren egemenlik ve çıkarı, daha fazla para kazanma uğruna küresel zulümle yeryüzünü zulüm ve kanla bulaştıran gözü dönmüş küresel güç ve uluslararası sermaye, sınır tanımaz hırsla dünyanın dengesini bu kez “genetiği bozdurulmuş gıdalar” ve tohum üretmeyen “bozdurulmuş kısır tohumlar”la bozuyor. Her yıl tohum alımında bile kendine mecbur ediyor… İNSANLIK İFSADIYLA YERYÜZÜNÜ ÖLDÜRÜYOR… Şefkat ve merhametten mahrum “mimsiz medeniyet” dünyayı âdeta “pisliyor”, “ telvis ediyor”; toprakları, ziraatı, bitkileri, su kaynaklarını, denizleri, gölleri, nehirleri zehirliyor. “Bu vatan-ı dünyevîmizi” yaşanmaz hale getiriyor. Âyetin beyânıyla, “Yeryüzünde fesad yapan ve kan döken” çıkarcı zâlimler, “küre-i arzın bu yangını”nı körüklüyor. Bu haliyle insanoğlu, “Arzın (yeryüzünün) içine pençesini sokmuş, ölümünü intâç eden (netice veren) bir zehir” oluyor. (İşârât’ül İ’câz, 251) BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) çağrısı ile geçen hafta Roma’dan toplanan ve 192 ülkenin katıldığı zirvede, insanlığın israf ve bencillikle yoksulluk ve açlık vartasına itildiği tesbiti bunun itirafı. 6 saniyede bir, günde 17 bin, yılda 6 milyon çocuğun açlıktan öldüğüne dikkat çekerek, “Sadece bugün itibarıyla 17 bin çocuk açlıktan ölecek, her 6 saniyede bir çocuk, yılda ise 6 milyon çocuk açlık yüzünden can veriyor” diyen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un, mevcut gıda üretiminin tüm dünyanın ihtiyacını fazlasıyla karşılayacağını kaydedip, zengin ve güçlü ülkelere sitemi, bunun ikrarı… Buna mukabil bir milyara yakın insan “aşırı beslenme” sonucu obeziteden hastalıklı. Çıkarcı küresel zâlimler, sömürülerini sorgulamak yerine, daha çok kazanmak peşinde. Çıkarları hesabına, israf ve tüketim sarmalındaki insanlığı ateşe sürüklüyor; yokluğa ve yoksulluğa atıp açlığa mahkûm ediyor… Ne var ki insanlığı bu felâkete dûçar eden zengin devletler, tarımın geliştirilmesi için yoksul ülkelere yardım yerine, genetiği değiştirilmiş ve gelecekte bazı toplumların kökünü kesecek genetiği bozdurulmuş gıdaları üretme peşinde. Bundandır ki daha önceki zirvelerde olduğu gibi, bu zirve de “sözde” kalıyor ve “fos” çıkıyor… Çâre, Kur’ân’ın ikazına kulak vermekte… 22.11.2009 E-Posta: [email protected] |