Cevher İLHAN |
|
“Genetiği bozdurulmuş gıdalar” yönetmeliği… (1) |
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Roma’daki Dünya Gıda Güvenliği zirvesinde dünyada açlığa, dünya zenginlerinin bencil ve israfçılığının ve bencilliğinin sebep olduğu belirtildi. Gittikçe yaygınlaşan “domuz gribi”ne karşı aşı güvenliği tereddütleri, “açılım” atışmaları, yargıya havale edilen “belge” tartışmaları, Yargıtay’a uzanan dinleme skandalları, yeni “ihbar mektupları” ve diğer iç ve dış gelişmeler ortasında apar-topar çıkarılan “genetiği bozdurulmuş gıdalar”a dair yönetmelik, tartışmaları bir başka boyuta taşımakta… Aylardır hükümetin bu hususta Meclis’e bir yasa tasarısı sevk edeceği beklenirken, alelacele yasa olmadan çıkarılan “yönetmelik”le, daha baştan genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların ve ürünlerin ithalatını, işlenmesini ve ihracatını serbest bıraktırmakta… Her ne kadar Tarım Bakanlığından yapılan açıklamalarda amacın “genetiği değiştirilmiş gıdalar”ın kontrol ve denetimi” olduğu bildirilse de, 26 Ekim’de Resmî Gazete’de yayınlanan ve peşinden yürürlüğe giren yönetmeliğin, “genetiği bozdurulmuş gıdalara” ülkenin kapılarını açtığı, evvelâ “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” isminden anlaşılıyor. GDO’lu gıdaların ve ürünlerin engellenmesi için değil, tam tersine ithal ve tüketiminin esas alındığı, yönetmeliğin metninden açıkça okunuyor…
YÖNETMELİK, GDO’LU GIDALARI YASAKLAMIYOR, “DÜZENLİYOR”! Meselâ, “izin koşulları” başlığı altında, “Genetiği değiştirilmiş gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri”nin yönetmelikle genel hükme bağlanması ve “yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO ya ilişkin ek bir belge aranmaması” bu gerçeği ortaya koymakta. Keza yönetmelikte, öncelikle “izin verilen GDO ve diğer GDO’larla ilgili bilgileri Bakanlık internet sitesinde yayımlar” cümlesi de, GDO’lu ürünlerin ithalini, işleyişini ve piyasaya sürülmesinin sağlandığını ele vermekte. Yine yönetmelikteki, “Bakanlık, GDO’lu gıda ve yemlerin ithalat ve ihracat kapılarıyla ilgili gerektiğinde düzenleme yapabilir” ibaresinde bu husus açıkça sırıtmakta. Yetkililerin, yönetmeliği savunurken bile “Yarın-öbürgün bir sıkıntı çıkabilir, garanti etmiyoruz” diye “şüpheli” konuşup güvence vermemesi de bu gerçeği su yüzüne çıkarmakta… Ayrıca, “GDO’lu ürünlerin işlenmesi ve depolanması” başlığı altındaki maddede, “İthal edilen GDO ve ürünlerinin gıda veya yem maddelerinin üretiminde kullanılabilmesi için bu ürünlerin izin, ruhsat ve tescil başvuruları”nı düzenlemesi de, yönetmelikte halktan gerçeğin gizlendiğini göstermekte. Bir diğer husus, “GDO’lu gıdalar”ın ithalinde inceleneceğinin, ancak yönetmelikte yazıldığı şekliyle bu ithal ürünlerin “GDO’lu olup olmadığı incelenmesi”nin ithal edenlerinin beyânına bağlı olduğunun yönetmelikte açıkça ikrar edilmesi. Bütün bunların yanı sıra, örneğin yönetmeliğin “denetim ve kontrol”e dair 17. maddesinde, “GDO ve ürünlerinin denetim ve kontrolleri bu yönetmelik hükümleri ile birlikte ilgili mevzuata göre yapılır” ifadesi, genetiği bozdurulmuş gıdaların Türkiye’ye ithali, işlenmesi, piyasaya sürülmesi ve tüketimine artık bir engelin kalmadığının bâriz belgesi…
GDO’LU ÜRÜNLERİN İTHALİNİN GEREĞİ NEDİR? Peki, daha “biyogüvenlik yasası” çıkarılmadan AKP hükûmetinin Meclis’i bypass ederek yasasız “genetiği bozdurulmuş gıda yönetmeliği”ni çıkarmasının gereği nedir? Tarım Bakanı, yönetmeliğe göre “kanun tasarısı”nın Meclis’e sevk edileceğini ifâde edi-yor. Bu durumda insan ve çevre sağlığı için fevkalâde riskler taşıdığı bütün dünyada kabul edilen, kanserden kısırlığa, felçten çeşitli kalıcı hastalıklara ve ölüme sebebiyet veren “genetiği değiştirilmiş gıdaları” yasaklamak yerine “yasa”yla yasallaştırılmasının zorunluluğu nedir? Tarım ilâçlarını ihtiva eden, böcek ilâcını ve birçok kimyasal maddeyi ve virüsü içine alan, yaratılıştaki mükemmel, sağlam ve fıtrî yapısı bozdurulmuş ve bağışıklık sistemini alt üst edip yok eden bu “genetiği değiştirilmiş gıdalar”a bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin ne ihtiyacı var? Sonra mevcut durumda bile doğru dürüst denetimleri yapamayan Tarım Bakanlığı, tamamen bir zehirden ibaret olan bu “bozdurulmuş gıdalar”ın pazarını ve piyasasını nasıl ve hangi personelle kontrol edecek? Belirlenen “üç laboratuvar,” Türkiye çapında bütün bu ürünlerin kontrol ve analizini nasıl yapacak? Zararlı maddelerle “genetiği bozdurulmuş,, insan, hayvan ve bitki sağlığını bozan, ekolojik dengeyi altüst eden ve çevreyi kirleten toksit ve zehirli etki yaptığı belirlenen bu ürünleri teste yetecek mi? Gerçekten, hazırlanan yönetmelikte bile “GDO’lu gıda ve yemin risk değerlendirmesinin sonucuna göre insan veya hayvan sağlığındaki olumsuzluğu”nun belirtilmesine karşılık, bu “zehirli” gıda ve ürünlerin yurda girişini, satılmasını ve tüketilmesini aynı yönetmelikle “düzenlemek” ne tür bir mantığın eseri? AKP hükümetinin, ille de bu gıdaları ithal etme ve halka yedirme “mecburiyeti” mi var? Varsa buna nasıl “egemenlik” ve “vesâyetsiz politika” deniliyor? Gerçekten, tıpkı Mahkemeden dönen “mayın yasası” gibi, hükümetin “genetiği bozdurulmuş gıdalar”da ısrar etmesinin sebebi nedir? Anlamak mümkün değil… 20.11.2009 E-Posta: [email protected] |