Cevher İLHAN |
|
Ve “açılım”ın dış boyutu… |
Aylardır hep “açılım”ın demokratikleşmeyi ilgilendiren iç boyutu tartışıldı. Hükümetin “demokratikleşme” iddiasına karşılık, ciddî ve kararlı bir siyasî irade ortaya koyamadığı, köklü bir hazırlığının olmadığı ele alındı. Ancak “açılım”ın en başta gelen temel hedeflerinden olan “terörün bitmesi”nin dış boyutu hiç ele alınmadı. Meclis’teki tartışmada Başbakan, “açılım”ın belirsizliğini eleştirenleri, “siyasî rant ve nemâlanmak”la suçladı. Ne var ki “akan kanın durması”nı herkes istediği halde, niçin durmadığının, terör örgütünün neden şımarık şantajlarla “silâh bırakmayacağı”nın perde arkası aralanmadı. Meclis’te “açılımın birinci hedefinin terörün sona erdirilmesi” olduğunu belirten İçişleri Bakanı, terörün bitmesi konusunda terör örgütünden ve dıştan hiçbir güvenceyi dile getirmedi… Oysa bütün dünyada terörün bitmesi, terör örgütünün silâhları bırakıp teslim olması, terörü bıraktığını resmen deklâre etmesiyle olmuş. İngiltere, İRA’nın silâhları bırakıp uluslar arası mercilere resmen teslim ettikten sonra görüşmüş. İspanya, ETA’nın terörü bıraktığını aracı ülkelere deklâre etmesi üzerine, örgütle temasa geçmiş… Ancak Türkiye’de terör örgütünden ya da sözcülerinden şimdiye kadar dolaylı da olsa bu konuda herhangi bir teminat verilmemiş. Ne her fırsatta “PKK’yla işbirliği”ni öneren, hatta “yoksa kan akmaya devam eder” diye tehditler savuran DTP’den, ne “yerli” ve yabancı aracılarla Ankara’ya “özerklik istekleri”ni iletip “terörist başının muhatap alınmasını” isteyen PKK’dan ve ne de İmralı’dan gönderdiği “yol haritası” gizlenen Öcalan’dan, “silâhların bırakılması”na dair en ufak güvence verilmiş değil…
ANKARA, TERÖRÜN DIŞ KAYNAĞINI KURUTMALI… Tam tersine, 19 Ekim’de Kandil’den gelen ve birer kahraman gibi davul ve zurnayla karşılanan sekiz PKK’lı, “hiçbir pişmanlık duymadıklarını”, dahası bir “elçi” olarak terör örgütünün tâlimatıyla ve mesajıyla geldiklerini söylediler. Parti otobüsünün üstünde PKK bayraklarıyla, Öcalan’ın posterleriyle, büyük bir alâyiş ve nümâyişle gelen teröristler, “silâhların bırakılması” hakkında tek kelime konuşmadılar. Peşinden Kandil’den ve DTP’den gelen açıklamalarda, terör örgütünün silâh bırakmayı kesinlikle düşünmediği, terörden vazgeçmediği, aksine “açılım”ın istedikleri doğrultuda kotarılmaması halinde, “Terörün devam edeceği!” tehditlerini savurdular. Bu tabloda, Ankara’nın öncelikle terör örgütünü silâh bıraktırmaya zorlayacak, dağdan indirtip tasfiyesini sağlayacak kararlılık ve irâdesinin olması gerekiyor. Bunun için örgütü koruyup kollayan bölgesel ve küresel güçler nezdinde girişimlerinin olması icâb ediyor. Peki, Amerikan Irak’taki işgaline tam destek veren, savaş uçaklarının ve askerî personelinin her türlü silâh, mühimmat, savaş malzemesi ve lojistik desteğinin nakil ve dağıtımı için havaalanlarını ve limanlarını tahsis eden, üslerini açan, işgali ve çıkarları uğruna Afganistan’a askerî birlik gönderen AKP hükûmeti, “stratejik müttefiki” ABD nezdinde hangi teşebbüste bulunmakta, hangi tedbirleri talep etmekte? Neden, Washington’dan ve son demde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyaretiyle işbirliği ve yakınlığın zirveye ulaştığı Erbil’den, PKK’yı etkisizleştirecek tedbirlerin alınmasını, terörü besleyen uluslar arası boruların kesilmesinı istemiyor? “Komşularla sıfır problem”den dem vuran ve “Türkiye’nin ABD ile çıkar ve politikalarının tam örtüştüğünü” iddiasıyla “oynak merkezli dış politika”yı seferber eden Dışişleri, neden terör örgütünün silâh bırakması için “diplomasi”yi seferber etmiyor?
ANKARA, WASHİNGTON VE ERBİL’E TAVIRLI OLMALI… Kuzey Irak’taki yerel idâre, hâlâ PKK’yı “terör örgütü” ilân etmiş değil. Dahası terör örgütünü topraklarında barındırıyor. Barzani yönetimi ve bölgeyi kontrolünde tutan işgalciler, terör örgütünün silâh, uyuşturucu, nüfuz ticaretini yapmasına, haraç toplamasına açıkça göz yumuyor, hatta himâye ediyor. Sadece üç elebaşının Amerika’daki mal varlığını donduran Amerikan yönetiminden, niçin terör örgütünün ABD ve Avrupa’daki bütün paralarının bloke edilmesi, mal varlığına el konulması talebinde bulunmuyor? Hakikaten Ankara, niçin Bağdat’la işbirliği çerçevesinde Irak’ın da fevkalâde rahatsız olduğu terör örgütünü tasfiye için ABD’ye ve Kuzey Irak yönetimine “olmazsa olmazları”nı iletmiyor? Erbil’den Kandil’e her türlü silâh, ilâç, para ve lojistik destek sağlayan yolları kapatmaya, lojistik desteği kesmeye, finans kaynaklarını kurutmaya çalışmıyor; teröristleri teslime zorlamıyor? Neden Kuzey Irak’ta ve Avrupa’da lüks ve şatafat içinde serbestçe dolaşan ve sayıları üç yüzü aşan terörü tezgâhlayan ve yöneten terörist elebaşların iâdesinde diretmiyor; teslim edilmesini temin etmiyor? PKK’yı bölgede amaçları için “pazarlık unsuru” olarak istimal eden, “Kürt kartı”nı oynayan, egemenlik ve çıkar projeleri hesabına kullanan ABD’ye ve ilişkilerini ilerlettiği Kuzey Irak’a bunun “dostluğa” ve “model ortaklığa” yakışmadığını hatırlatıp, caydırmıyor? Yoksa bütün bunlar yapılıyor da, Washington ve Erbil, Ankara’yı kaale mi almamakta? Bu durumda, Türkiye’nin ABD ile çıkarları nasıl örtüşmekte ve hükûmet Kuzey Irak’la nasıl canciğer kuzu sarması olmakta? En çarpıcısı, Erdoğan yeni ABD ziyaretinde Obama’dan neyi isteyecek? 18.11.2009 E-Posta: [email protected] |