Görüş |
Ebed yolculuğu devam ediyor
Şaban Döğen Ağabey Çorum İmam Hatip Lisesi’nde okurken nurları tanıma bahtiyarlığına erenlerdendir. Bundan sonra kendini nurun hakikatlerini anlamaya, yaşamaya ve onları yazıp anlatmaya adamıştı. Hiç boş vakti yoktu. Ya okur ya da yazardı. Zaman zaman bir araya geldiğimizde konu her zaman hizmetti. Hizmetin dışında konuştuğunu görmedim ve de duymadım. Yeni Asya gazetemizdeki yazdığı köşenin adı, Kur’ân, Sünnet ve Risâle-i Nur’un mesajları, onların izahları ve yorumlarıydı. Gazeteden ayrılıp başka gazete ya da televizyonlarda çalışması için nice cazip teklifler almasına rağmen o, tıpkı Üstadının yaptığı gibi elinin tersiyle itmiş, hiçbirine iltifat etmemişti. Çünkü ihlâsına, sadakatine, tesanüdüne ve istikametine halel gelir endişesiyle Yeni Asya şahs-ı mânevîsinin içinde sebat etti. Son nefesine kadar da bu hâlini devam ettirdi. Nice cemaatî sıkıntılar yaşandığında savrulmadı. Şahs-ı mânevîden ayrılmadı. Daima meşveret kararlarına uyarak istikametini bozmadı. Savrulup gidenlerin cemaatî özelliklerini yitirerek ferdîleştiklerini, sönük akıl feneriyle yaptıkları yorumlarında isabet etmediklerini, kendi doğrularının Risâle-i Nur’un doğrularının önüne geçtiğini, ehl-i dalâlet ve zındıkaya karşı tek başına koyabileceğini zannedip İslâmî ferec ve sürurun gecikmesine sebep olduklarını gördükçe Şaban Döğen Ağabeyin sebat ve metanetinin önemi daha iyi anlaşılır zannederim. Kıyl-ü kal etmeden Risâle-i Nur ölçüleriyle bakardı meselelere. Kendisi kültür hayatımıza önemli eserler kazandırdı. Ölüm dilini susturunca geride bıraktığı eserler kültür dünyamızı aydınlatmaya devam edecek elbette. Üstadımızın ‘’Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme" sözünü bıraktığı eserleriyle gerçekleştirdi. "Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz dünyada, birimiz ahirette de olsak biz beraberiz‘’ hakikati bizi zahiren ayırdı, fakat hakikatte ayıramadı. Her yerdeki yapılan Nur hizmetinden hissedardır, ruhu haberdardır. Aramızdan günah cihetiyle ayrıldı, sevap cihetiyle yaşamaya devam etmektedir. Bu yönüyle de kıyamete kadar aramızda yaşamaya devam edecektir. Üstadımız “Şimdi âlem-i melekût ve ervahta ölmüş vefat etmiş insanların ervahı pek çok kesretle vardır ve bizimle münasebettardırlar. Manevî hedayamız onlara gidiyor. Onların nuranî feyizleri de bizlere geliyor’’ diyor. Mademki başta Üstadımız olarak dar-ı bekaya irtihal etmiş ağabey ve kardeşlerimizin ruhları bizimle münasebettardır; manevî hediyelerimiz olan Yasinleri, Fatihaları ve duâlarımızı onlara hediye olarak gönderelim ki, onların da feyizleri bize gelsin. Böylece bizlerde nurun hakikatlerinin–-o feyizler sebebiyle—inkişafı sağlansın. Bu manevî hediyelerimiz zaman geçtikçe azalabilir. Bunun için Şaban Döğen Ağabeyimizin makaleleri zaman zaman yayımlanarak feyizlere ve berekete vesile olacaktır diye düşünüyorum. Rabbim, vazifesini itmam edip emanetini Sahib-i Hakikisine teslim edenlerden eylesin. Mekânı cennet, makamı Cennetü’l-Firdevs olsun. Rabbim kabrini, Cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin İnşaallah. |
MEHMED KOVANCI 18.11.2009 |
Suçu itiraf eden bir vekil ve takıyyecilik
Merdi Kıpti, şecaat arz ederken sirkatini söylermiş. Aynen bunun gibi milletvekili Onur Öymen, Dersim Faciasıyla ilgili öyle sözler sarf etti ki güya şecaatini gösteriyor. CHP Lideri Baykal ve arkadaşlarının becerebildikleri en güzel şey; iyi birer hatip olmalarıdır. Demokrasi ve insan haklarına aykırı, yüzlerce sözü öylesine uygun cümlelerle ifade ederler ki cevap vermek için zorlanırsınız. Türkiye’de yapılan haksızları görmezden gelerek lâf ebeliği ve cerbeze ile insanları aldatırlar. Bugüne kadar hep böyle devam etti. Onur Öymen’in, Dersim olayları ile ilgili olarak sarf ettiği sözler büyük bir tartışma başlattı. Öymen, özür dilemek yerine “ne olmuş yani” diyerek kendini savundu. Artık Türkiye’de taşların yerli yerine oturacağı, hamaset yüklü siyaset yerine gerçeklerin söylenip tartışıldığı bir siyaset ortamı doğmuş oldu. Gariplikler asrında yaşıyoruz. Büyük bir haksızlığa maruz kalmış Dersim’li Alevî kardeşlerimizin çok kötü bir şekilde istismar edilen dinî bir inancından bahsetmek istiyorum. Şiîlikte takıyye düşüncesi ve inancı vardır. Yani olduğu gibi görünmek konuşmak yerine muhatabını aldatacak şekilde hareket etmek meşrû görülür. Bir nev'î yalancılık ve riyakârlık olan bu durumun Şiîlik inancına nasıl girdiği araştırmaya değer ilginç bir konudur. Takıyye ile ilgili olarak Şiîler, hâşâ! şecaat kahramanı Hazreti Ali’nin diğer halifelere karşı kabul etmediği halde biat etmesini örnek gösterirler. Bu hal ise Hazreti Ali’ye yapılacak en büyük haksızlıklardan ve iftiralardan bir tanesidir. Bilâkis taşıdığı birçok hususiyet yüzünden İslâmda emsalsiz bir yeri olan Hazreti Ali, asla takıyye yapmaz dobra dobra doğruları söylerdi. Kaderin bir cilvesine bakın ki Hazreti Ali’ye olan sevgi ve bağlılıkları ile övünen Alevîler bilmeden ona karşı büyük bir haksızlık yapmaktadırlar. Akıl ve vicdan sahibi hiçbir insan riyakârlık ve dalkavukluğun bir çeşidi sayılan takıyyeciliği Hazreti Ali’ye yakıştıramaz. İşte bu haksız ve yanlış inançtan dolayı takıyyecilik Şiîlerde bir karakter haline gelmiştir. Bir nev'î sinsi davranmak onlara göre marifetli bir iştir. Hatta bu yüzden Dersim’de büyük bir zulüm işlendiği halde takıyye yapmışlar, zulmü işleyen liderleri göklere çıkarmışlardır. Yıllardır düşünüp dururum. Yahu canlarına kibrit suyu döken bazı insanları bu kadar övmek nasıl bir iştir. Bu kadar da yalancılık olur mu? Bu sorunun yegâne cevabı işte bu “takıyyecilik” denilen İslâm dışı inanç ile izah edilebilir. Her halde dünyanın hiçbir yerinde böylesine riyakârca ve aldatıcı bir usule rastlanmamıştır. Alevî kardeşlerimiz derhal bu tuhaflığı ortadan kaldırmaya çalışmalı, şecaat kahramanı Hazreti Ali’ye karşı isnat etmiş oldukları bu çirkin sözlerden vazgeçmelidirler. Aksi takdirde hesap gününde çok çetin bir belâya düşmüş olacaklardır. İşte görün bakın, bir milletvekili yapılan zulüm ve haksızlıkları nasıl övünerek anlatıyor? Onun bu pervasız konuşmasından sonra bazı menfaatler adına takıyye yapmak hiç insan onuruna yakışır mı? Bir musîbet bin nasihatten yeğdir. Alevî kardeşlerimiz madem Ehl-i Beyti en az bizim kadar severler bu akıl ve mantığın kabul edemeyeceği takıyye inancından vazgeçmelidirler. Onur Öymen gibi dobra dobra konuşmalı, yapılan haksızlıkları korkup çekinmeden açığa çıkarmalıdırlar. Aksi takdirde gelecek nesiller onları affetmez. Bu riyakârca davranışları yüzünden onlara en hafifinden “yazıklar olsun” diye hakaret edeceklerinde şüphe yoktur. Rabbimden Alevî ve Sünnî bütün Müslümanların kardeşçe ve Âl-i Beyt sevgisi ile yaşamasını niyaz eder aramıza nifak sokmak isteyen bütün İslâmiyet düşmanlarını bu dünyada dahi kahhar bir tokatla tokatlamasını niyaz ederim…
VEHBİ KARA - [email protected] |
18.11.2009 |