Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Olgun müminin özelliklerinin bir kısmı şunlardır: Dinde tavizsizlik, yumuşaklıkta tedbirlilik, îmanda kesinliğe ulaşmak, ilimde açgözlü olmak, yürekte şefkat, âlim olmakla birlikte yumuşak huylu olmak, fakirlikte sabır, tamahkârlıktan sakınmak.
Câmiü's-Sağîr, No: 1375 |
18.11.2009 |
Millet, ihtiyarıyla, o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek
Halk Partisi ise: Hakikaten acip ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmi sekiz senelik bütün cinâyatıyla başkaların cinâyâtı ve İttihatçıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galip hükmündedirler. Çünkü ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, nemrutçuluklar çoğalır. Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu halde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrutçulukla nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette mânen Demokratlara galip geliyorlar. Halbuki, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan, hadis-i şerifte “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” (Keşfü’l-Hafâ, 2:463.) yani, “Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır.” Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur. Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâmdaki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş bir millet olsa, o Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Frenk illeti tâbir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâmı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve câzibedar bir hâlet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar. Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başına geçerse, ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünkü, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan bu âyet-i kerimedir: “Birisinin günahıyla başkası muahaze ve mes’ul olmaz.” Halbuki, ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle mâsum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü “Bir mâsumun hakkı, yüz câniye feda edilmez” diye İslâmiyetin bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir. Mâdem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve câzibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve mânevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum. Emirdağ Lahikası, s. 386-87 *** Halk Partisi İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem Cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbariyle on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı âzamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek.
Emirdağ Lâhikası, s. 422 |
18.11.2009 |
Kâri, şiir ve Nûr
belâgâtı nâib ve nazdar hem ürkek gör bak bak ve gör. acı bir nükte var ve bin tatlı ihtâr. duruşu naif hem z/arif ceylan ceylan hem de müellifi gibi saîd..
“lisânını (onun) yoluna yordamına göre uzat” der gibi ders verir gibi küllî ders yerden kaldırır gibi kevnî bir âyeti küllî bir âyeti alkışlar gibi nakışlar akışlar fetihler fethedilişler ve nâşirler yani fâtihler (var)
kırmızı kırmızı duruş çocukluğumun en mayhoş kırmızısı ve yeni gençliğimin çocukluğumun b/aş köşesi okumalar rûha dokunanlar ve doyuranlar okumalar, okumalar nûru rûha dokumalar
bismi.. diyerek başladığımız sözler lem’alar şuâ şuâ şûle-i nûr şuâlar küfrün ve İmân’ın muvazenesi hem meselâ ve Hüsn cemâli ve hüsn-ü mücerredi bir arada görüp kucaklayıp ve hüsn-ü haddimle oku(n)duğum kitaplar; nûr nûr..
ey siz ki çocukluğumun b/AŞ(K) köşesi ve inşaallah ilâ âhir ömrümün, okutun âlemi bana yüksek bir temâşâ ile ve yine. zaten çözememişim; âlem mi büyük, insan mı bir âlem bir insana sığar mı? okutun okutun şu âyetleri bana üstadıma selâm ile zaten nûr’du olsun yine pürnûr.. dilimizde virdimiz; ALLAH, hûuu ve nûr..
Elif Ruhefzâ Altuner |
18.11.2009 |