Recep TAŞCI |
|
Dolar düştükçe, ABD kazanıyor! |
Dolar… Dile kolay. Altmışbeş yıldır dünya ekonomisine damgasını vurmuş, ABD hegemonyasının simgesi. 1944’de imzalanan Bretton Woods Antlaşmasıyla altına endekslenmişken 1971’de bu bağını kopardı. Böylece kendisini sınırlayan bir engel kalmadığından ABD Merkez Bankası (FED) istediği kadar basabilirdi. Maliyeti birkaç sentti. Enflasyon riski yoktu. Zira rezerv paraydı. Ülkelerin merkez bankaları ile uluslar arası finans kuruluşlarının portföylerinde altın ile birlikte en baş köşede yer alıyordu. Dünya ekonomisinin dörtte birine sahip olmanın verdiği güçle bu imtiyazını koruyabildi. Şimdi kan kaybediyor. Mart ayından bu yana Euro karşısında yüzde 18’den fazla değer yitirdi. Euro/dolar paritesi 1,50’nin üzerine çıkarak son 15 ayın zirvesini gördü. Altına göre de fiyatı geriledi. Dolar neden düşüyor? ABD hükümeti iç talebi canlandırmak, işsizliği önlemek ve batma noktasına gelen banka ve finans kuruluşlarını kurtarmak için doğrudan ve dolaylı olarak piyasalara trilyonlarca dolar sürdü. Bol paranın yanında faizlerde sıfıra yaklaşınca doların ucuzlaması kaçınılmazdı. Resesyondan Türkçesiyle durgunluktan, çıktığı duyurulan ABD’de işsizlik rakamlarının Ekim ayında yüzde 10,2’ye yükselmesi, son 26 yılın en kötü verisi olarak kayda geçti. İşsizlik arttığı sürece bol dolar ve düşük faiz uygulamasından vazgeçilemeyeceği anlaşılıyor. Dolardaki değer kaybının bir diğer sebebi de “carry trade” işlemleri. FED’den sıfıra yakın faizle dolar borçlanıp faizin yüksek olduğu bir başka ülkede doların bozdurulması işlemi olan “carry trade” de dolar fiyatını aşağıya çekiyor. ABD’de 2009 yılında millî gelirinin yüzde 11 oranına ulaşan bütçe açıkları da doları zorluyor. Ayrıca yeni bir rezerv para arayışı altının yanı sıra euro’ya yönelmelerde doların tahtını sallıyor. Sallarken de varlık fiyatlarının gereksiz şişmesine sebep oluyor, yeni bir finansal krize zemin hazırlıyor. ABD hükümeti bu gidişe ne diyor? Garip gelecek, ama hayatından memnun. Belki de el altından süreci destekliyor. Çünkü dolar düştükçe, ABD kazanıyor. Dışarıya sattığı mallar ucuzladığından ihracat artıyor. Satın aldığı mallar pahalandığından ithalat daralıyor. Böylece rekor düzeydeki dış ticaret açığı kapanıyor. İç talep ithal mallarından yerli mallara kaydığından üretimi olumlu etkiliyor. Tabiî diğer ülkeler, özellikle de Avrupa Birliği durumdan şikâyetçi, doların değerini yükseltmesi için ABD’ye baskı uyguluyor. ABD’de; Çin’in parası Yuan’ın değerini düşük buluyor, arttırılmasını talep ediyor. Çin de; doların hakimiyetine son verme çabasında. Elinde 2,4 trilyon tutarında döviz rezervi olan Çin, bu paraların 800 milyar dolarını ABD Hazine tahviline yatırmış, geri kalanının önemli bir kısmını da yine ABD’de özel sektöre ait hisse senetlerinde değerlendirmiş. Yani eli kolu bağlı, zarara uğruyor. Dolardan ani bir çıkış hem dünya ekonomisini derinden sarsar, hem de zararını büyütür. Bu sebeple fincancı katırlarını ürkütmemek için temkinli bir politika izliyor. Aynı sıkıntıyı çeken diğer BRIC ülkeleri Brezilya, Rusya, Hindistan ile temas halinde yeni bir para birimi peşinde. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Irak, İran gibi ülkeler ticarî ilişkilerinde kendi paralarını kullanmayı tasarlıyor. Merkez Bankaları rezervlerinde altına ağırlık veriyor. Yine de kısa vadede dolardan kurtulmak mümkün değil. ABD hükümetinin faizleri yükseltmesi ve malî disipline dönmesiyle dolar tekrar tırmanışa geçebilir. Ülkemizde beklentiler bu yönde. Ekim sonu itibariyle bankalardaki 102 milyar döviz hesabının 60 milyar dolar cinsinden olması bunun göstergesi. Oysa son bir yılda TÜFE’den arındırılmış reel getirisi eksi 6’nın üzerinde. Demek ki tasarruflarını dolarda tutanlar zararda. Buna rağmen ileriye dönük umutlarını koruyorlar. Yarınlar nelere gebe, kimse tahminde bulunamaz, ahkâm kesenlere inanmayın. Hele böylesine kaotik bir ortamda. Küçük yatırımcılar dikkatli olmalı, kumarhaneyi andıran para ve sermaye piyasalarında kazananların, daima spekülatörler olduğu gerçeğini akıllarından çıkarmamalıdır. Dolar, borsa, faiz şeytan üçgeninin oluşturduğu, emek vermeden havadan para kazanıldığı bu gayri adil düzen yerine, alın teri ve göz nurunun itibar gördüğü, gelir dağılımını dengeleyen, herkese iş ve aş sağlayan bir ekonomik sistemin kurulması temennisiyle yazımızı noktalayalım. 23.11.2009 E-Posta: [email protected] |