Ahmet ÖZDEMİR |
|
Hastalıklarımızı ne kadar tanıyoruz? |
Hastalıklarınızla hiç yüzleştiniz mi? Peki, kaç çeşit hastalık vardır? Hemen aklınıza grip, kanser, tansiyon, romatizma, felç, kalb krizi gibi hastalıklar gelir. Acaba hastalıklarımız sadece onlar mı? Niyazi-i Mısrî’nin şu mısraları Risâle-i Nur’un bazı kısımlarında çok tekrar edilir: “Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim, Bir devâsız derde düştüm, ah, ki Lokman bîhaber.” 1 Yani, insanın kalbi bütün kuvvetiyle beka istediği halde, hikmet-i İlâhiye onun cesedinin harabiyetini gerektiriyor. Lokman Hekîm de çaresini bulamadığı, dermansız bir derde düşmüştür. Çaresi bulunmayan dert, yaşlılık ve arkasından gelen ölüm olsa gerektir. Yirmi Altıncı Lem’a’yı (İhtiyarlar Risâlesi) okursanız yaşlılığı daha çok seversiniz. Ben Üstadın sanki Hastalar Risâlesini hasta olmayanlara (sağlamlara), İhtiyarlar Risâlesini de gençlere yazdığını düşünüyorum. Eğer İhtiyarlar Risâlesini sadece ihtiyarlar, Hastalar Risâlesini de yalnızca hastalar okusaydı, diğerleri gaflete düşüp günahlara girmez miydi? Bediüzzaman, “Gençlerinizin hayırlısı ihtiyarlarınıza benzemeye çalışanlar; ihtiyarlarınızın kötüsü de gençlerinize benzemeye çalışanlardır” hadisini şöyle yorumlar: “En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi olur.” 2 Bir hadis-i şeriflerinde Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), “hastalık gelmeden sağlığın kıymetinin” bilinmesini tavsiye etmiştir. Bediüzzaman Said Nursî, hastalıkları iki kısma ayırmakta ve “Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir” demektedir. Allah’ın “Esmâü’l-Hüsna” dediğimiz sayısız isimleri vardır. Onlardan birisi de Şâfî ismidir. Rezzak ismi açlığı istediği gibi, Şâfî ismi de hastalığı istemektedir. Hakikî hastalıklar için, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, dünya dediğimiz şu büyük eczahanesinde, her derde bir devâ, her hastalığa bir derman depolamıştır. Günümüzde pek çok insan ve kuruluş bu devaları keşfetmeye çalışmaktadır. O devâlar ise elbette dertleri, hastalıkları isterler. Cenâb-ı Hak her derde bir derman yaratmıştır. Tedavi için ilâçları almak, kullanmak meşrûdur; fakat tesiri ve şifayı sadece Cenâb-ı Hak’tan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O verecektir. Hâzık, mütedeyyin, dindar doktorların tavsiyelerini tutmak, önemli bir ilâçtır. Çünkü günümüzdeki pek çok hastalığın kaynağı, sû-i istimâller, perhizsizlik, israf, hatalar, sefahet ve dikkatsizliktir. Mütedeyyin, dindar hekim, elbette meşrû bir dairede nasihat eder ve vasiyette bulunur. Sû-i istimâlleri, israfları yasaklar ve hastalara teselli verir. Hasta o nasihate ve o teselliye güvenir, hastalığı hafifleşir; sıkıntı yerinde bir derece ferahlar. 3 Elbette hasta olduğumuzda Allah’ın Şâfî isminin kapısını çalacağız. Hâlimizi O'na arz edeceğiz. Hastalıklarımızı Allah’a şikâyet edeceğiz, ama O'nu kullarına şikâyet etmeyeceğiz. Oradan dertlerimize derman isteyeceğiz. İkinci nev'î hastalığın vehmî hastalık olduğunu söylemiştik. Bu hastalık en az önceki kadar yaygındır. Vehmî hastalığın ilâcı maddî değildir. Bediüzzaman vehmî hastalığın en etkili ilâcını şöyle açıklamaktadır: “Ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, şişer. Ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır.” Bu durumu şu örneklere benzetir: “Arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılır. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür, hattâ bazen onu divane gibi kaçırır. Ehemmiyet vermezse, âdi bir ipin yılan olmadığını görür, başındaki telâşına güler.” Günümüzde evham ve vesvese türünden hastalıklar daha çok yaygındır. Bu tür hastalıklara mübtelâ olanların daha çok mânevî hayatlarının tehlikeye girdiklerini görürüz. Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate dönüşür. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mâneviyesi kırılır. Yani ilgiye, alâkaya değmeyen çok küçük bir şeyi büyütür. Tohum gibi küçük bir şey dağ gibi olur. Sonuçta onun altında kalıp ezilir. Bediüzzaman’ın hasta-doktor ilişkisindeki tesbiti de çok dikkate değer: “Hususan merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.” 4 Günümüzde hasta ve yakınlarının bu zaaflarından faydalanan insafsız doktorları saymaya bilmem lüzum var mıdır? Evhamların tahrik edilerek malların nasıl heba edildiğini; akıl ve sağlıkların nasıl yok edildiğini üzülerek seyrediyoruz.
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 504, 557. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 474. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 493-494. 4- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 494. 23.11.2009 E-Posta: [email protected] |