Faruk ÇAKIR |
|
Öğretmenim! |
kulda ya da okul dışında ne öğrendiysek, bu ‘öğretmen’lerimiz sayesinde olmadı mı? ‘Öğreten’lerin sadece okuldaki ‘öğretmen’ler olmadığı malûm. Çünkü ‘anne’ler en birinci öğretmenlerdir. “Öğretmenler günü” arefesinde duyduğumuz bir haber yüreklerimizi burktu. Hepimizi üzmesi gereken habere göre; dünya ölçeğinde Türkiye’deki öğretmenlerin yüzde 70’i düzenli kitap okumuyormuş. Aynı araştırmaya göre ‘hiç kitap okumayan’ öğretmenlerin oranı yüzde 37.8, iki ayda bir kitap okuyan öğretmenlerin oranı ise yüzde 30.7. Böyle bir tablo karşısında—çare olmadığı belli olsa da—üzülmekten başka ne yapılabilir? Araştırmanın ortaya koyduğu rakamların gerçeği ne ölçüde yansıttığı belki tartışılabilir, ama zaten ‘okumayan bir toplum’ olduğumuza göre, öğretmenlerimizin bu hastalıktan uzak olduğunu söyleyebilir miyiz? Öğrenciler, öğretmenler okumuyor da, gazeteciler, anne-babalar, yöneticiler okuyor mu? Muhtemelen onlar arasında da ciddî bir araştırma yapılsa onların da arzu edilen seviyede (ayıp olmasın diye ‘hiç’ demek istemedik) okumadığı ortaya çıkacak. Yakın zaman önce, hâlen müfettiş olarak eğitim camiâsında hizmet veren ilkokul öğretmenimle karşılaştım ve 1970’li yıllarda görev yaptığı öğretmenlik günleri ile bu günler arasındaki değişimi onun ağzından dinledim. Kendi ifadesiyle ‘dağlar kadar fark var’mış. Hem öğrenciler, hem öğretmenler hem de bir bütün olarak ‘sistem’ çok değişmiş. Hatırlıyorum, ilkokuldayken öğretmenlerimiz bizi daha fazla kitap okumaya teşvik ederlerdi. Belki öğrenciler son yıllarda yeniden kitap okumaya teşvik ediliyor, ama bir ara kitabın tamamen gündemden çıktığına şahit olmuştuk. Çok önemli bir nokta da şu: Öğretmenlerin ‘hak’larını savunmak için kurulan dernekler, vakıflar ya da sendikalar; bu konuya yeterince ehemmiyet vermiyor. Elbette bu konularda açıklama yapan, rapor hazırlayan ve yaşanan sıkıntıya dikkat çeken sivil toplum kuruluşları ve sendikalar var, ama bunun yeterli olduğunu söylemek çok zor. Hemen her gün e-posta kutumuza eğitim camiasıyla ilgili mesajlar gelir. Bu mesajlar daha ziyade öğretmenlerimizin maddî sıkıntılarının sona erdirilmesini talep eden konularla ilgili oluyor. Elbette bu konu da çok önemli, ama maddî konular kadar öğretmenlerin eğitimlerini devam ettirebilme imkânları da önemli değil mi? Şunu da bilmek gerekir ki, öğretmenlerimizin kitap okumasını arzu ediyorsak, kafalarının rahat olmasını temin etmemiz lâzım. Binbir sıkıntıyla boğuşan öğretmenlerimizin gönül huzuruyla kitap okuması mümkün değil. Aynı zamanda ‘okumuyorlar’ diye itham etmeden; kitaba ayırabilecek kadar maddî imkân sunup sunmadığımızı da sorgulamalıyız. Bütün öğretmenlerimizin ellerinden öperken, acizâne bir talebeleri olarak; çağın Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur eserlerini okumalarını arzu ederiz. Öğrencileri olarak biz bu eserlerden istifade ettik, onların da istifade etmelerine duâcıyız... 24.11.2009 E-Posta: [email protected] |