Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Kusurlarımızı görmek basîretin; itiraf etmek kemâlâtın işaretidir |
Peygamberlerin dışında, bütün insanlar hata işlerler. Kusur ve hatalar insanlara mahsus. Günahlara girmek de yine insanlara ait bir fiil. Böyle olduğundandır ki “Gül dikensiz, kul da hatasız olmaz” atasözü halkın en çok kullandığı sözler arasına girmiştir. İnsanların bazısı az, bazısı çok; kimisi küçük, kimisi büyük hata ve kusurları işler. Bazısı bilerek hem de büyük hata ve günahları işlemekten çekinmezken; bazıları da değil büyük günahları, küçük hata ve kusurları dahi işlememenin gayretindedir. Kısacası, kişinin inancı, itikadı kuvvetlendikçe hata ve günahlardan sakınma hassasiyeti arttığı gibi; iman ve inançtaki zaafiyet durumu da kusur ve günahlara girme oranını arttırır. Hata ve kusurlarının farkına varmada, kusurlarını itiraf etmede ve Yüce Allah’tan af dilemede din büyükleri ilk sırayı alıyor. Bunların başında da peygamberler geliyor. Meselâ; gecenin bir zifiri karanlığında, denizin fırtınalı ve dağdağalı dalgaları içinde, balık tarafından yutulmakla, boğulmakla yüzyüze kalan Hz. Yunus’un (as) “Sen’den başka ilâh yoktur. Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum” (Enbiya Sûresi: 87) diyerek Yüce Allah’tan kurtuluşunu istemeden önce hatasını itiraf etmesi ve ondan sonra da kurtuluşa ermesi câlib-i dikkattir. Yine, din büyüklerinden Malik bin Dinar’ın, kendisine bir kuraklık mevsiminde yağmur duâsına çıkalım dediklerinde: “Değil yağmur duâsına çıkmak; korkarım ki benim yüzümden başınıza taş yağar” diyerek Allah nezdindeki kusur ve hatalarının büyüklüğünü ve çokluğunu çekinmeden itiraf etmesi de dikkat çekicidir. Öte yandan Mısır’da bir yağmursuzluk mevsiminde halk, bir din büyüğü olan Zünnûn-i Mısrî’ye gelip yağmur duâsı için yalvardıklarında; o bu kuraklığın sebebi olarak kendini gösterir ve bunun için de ülkeyi terk eder ve gerçekten de yağmur yağmaya başlar. Zünnun tekrar döndüğünde, bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı verir: “Bilirsiniz ki kötü insanlar yüzünden hayvanların dahi rızkı azalır. Baktım ki Mısır’da benden daha kötü insan yok. ‘Demek benim yüzümden yağmur gelmiyor’ diye düşündüm. Halkı sıkıntıdan kurtarmak için memleketi terk etmeye karar verdim.” Yine Mevlânâ Hazretlerinin “Ne mutlu kusurunu anlayabilene” sözü, ders alınacak önemli bir tesbittir. Ferdinand Von Kotzebue’nin; “İnsanlar hata yapabilirler. Ancak büyük insanlar hatalarını anlayabilirler” sözü de, üzerinde tefekkür etmemiz gereken bir sözdür. Son asrın büyük âlimi Bediüzzaman’ın; “Ben nefsimi terbiye etmemişim” itirafı, “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum” sözü, “Bütün dünya beni meth-ü sena etse, beni inandıramaz ki, ben iyiyim” ibretli sözü; “Ben bir hiçim…”, “Ben bir kuru çubuk hükmündeyim…” gibi derin mesajlar yüklü söz ve ifadeleri, onun eriştiği tevazu ve mahviyetteki mevkii ve mânevî makâmâtındaki derecesini bize gösterdiği gibi, bu meyanda bizim için de nümûne-i imtisâl olduğunu haber veriyor. Kusur ve hataları görüp itiraf etmek, elbette kolay değil. Çünkü insanda her an nefis ve şeytan hükmediyor. Bediüzzaman’ın, “Şeytanın bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın” (Lem’alar, s. 138) sözünü kulak ardı etmemek gerekir. Bazı din büyüklerinin haricinde kusurunu, hatasını, yanlışını görebilme kemâlâtını gösteren insanlar çok azdır. Görebilse dahi onu kabullenmekten ziyade, te’vil ve yorumlara saparak suçunu, kabahatini hafifletmeye çalışır. Böyle bir durumda olan insanın aklına, istiğfar ve istiâzede bulunmak, Allah’tan af talebinde bulunmak gelmez. İsterseniz her zaman olduğu gibi, bu derdin devâsını da yine Bediüzzaman’dan öğrenelim: “Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstehak olur.” (Lem’alar, s. 138) 29.11.2009 E-Posta: [email protected] |