Mehmet KAPLAN |
|
Şerif Mardin... |
Dünya çapında ünlü bir sosyal bilimci olacağı o çakır çakır çakan gözlerinden belli idi! Prof. Dr. Şerif Mardin Hocamdan bahsediyorum. Amerika’da çalışan bir bilim adamı idi… İlk defa; Hafızam beni yanıltmıyorsa Cennet köşesi Bursa’mızda üniversite öğrencisi iken arkadaşlarımla birlikte kaldığımız eve 1977 senesinde gelmişti. Bizi incelemek için… Evet; Yanlış değil. Bizi incelemek için… Çünkü; Maalesef Türkiye’de o yıllar anarşi ve terörden beslenenler yüzünden kan gövdeyi götürüyordu… Herkes: Kendince çareler üretmek için arayış içinde bir o tarafa, bir bu tarafa koşuşturarak medet arıyordu. Üniversitede okuyan ve Risâle-i Nur okuduğu için teröre bulaşmayan genç bir model olduğunu duymuş, bizleri tanımaya gelmişti.
*** Hiçbir yabancılık çekmedik. Hemen kaynaştık ve sanki Risâle-i Nur kültürüne sahip bireymişçesine bize bu kitaplardan okuyup izah etmesini isteyerek kendilerine uzatıverdik. Gayet nezaketle; Bu eserleri bizim kadar bilmediğini... Ancak; Biz dindar üniversiteli gençleri tanımak istediğini ve nasıl bir 24 saat geçirdiğimizi gözlemlemeye çalıştığını dile getirdi. Bizim okumamızı istedi ve dilimiz döndükçe bir hoş sohbet cereyan etti. Özellikle aynı evde kalan bizim gibi 5 veya 6 kişiden oluşan İstanbul’daki kardeşlerimiz ile de tanışmışlar. Nitekim Bursa’dan ayrılarak beraberindeki ağabeylerimizle İzmir’e gittiklerini hatırlıyorum…
*** En çok kütüphanelerimizden etkilenmişti… Bizlere, gayet hayranlık dolu ifadelerle şunu sorduklarını hatırlıyorum: -Hepiniz farklı branştasınız, ancak; hepinizin kendine ait birer kütüphanesi var ve hepsinde de en üstte Kur’ân-ı Kerim… O’nun altında Risâleler… Diğer alt raflarda ise başka kitaplar bulunduruyorsunuz. İstanbul’daki arkadaşlarınızda da bu böyle idi! Neden? Aşağıdaki cevabı alınca Hocamızın gözlerinin ışıldadığını gördüm. -Kur'ân-ı Kerim; Müslümanları ve özellikle Osmanlı İmparatorluğunun doğduğu bu topraklarda bizi biz yapan İlâhî kaynağımızdır. Onun bu asırdaki tercümesi ise Risâle-i Nur Külliyatıdır… Kütüphane raflarımızın üst katlarını bu sebeple bu şekilde düzenliyoruz. Alt raflarda sırası ile branş kitaplarımız, onun altında ise genel kültür ihtiva eden kitap ve klâsiklerimiz mevcuttur. Türkiye’mizde; Dünyayı yeniden aydınlatacak müthiş ve inanılmaz güzellikte bir gençliğin geldiğini ve bunun dünyada bir benzerinin bulunmadığı tarzında iltifat dolu sözler etti bize. Şunu da eklediğini hatırlıyorum: -Neden anarşiye bulaşmadığınız gayet açık… İç dünyanız da kütüphaneleriniz gibi muntazam! Mardin Hoca’mızın; Sonraki yıllarda: Bizimle ve Risâle-i Nur ile ilgili en azından bir üniversite hocası olan beni mutlak mânâda tatmin edecek doygunlukta ve çok bariz bir şekilde tutum sergilediğini görüp-okumadım… Bunu; hepimize bulaşan, akademik bir soğukluk ve Avrupaî üniversite şüpheciliğimize bağlıyorum!
*** Bu günkü köşemi hocamıza ayırma sebebim şu: Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili çalıştığı için Türkiye Bilimler Akademisi’ne alınmadığı iddia ediliyor! Muhterem Şerif Mardin Hocamın bu Akademiye ihtiyacı mı var ki? Akademi böyle bir tutum sergiler mi? Sergilerse ve sergiledi ise çok ayıp… Zaten; Dünyaca ünlü bir sosyal bilimci olan Prof. Dr. Şerif Mardin ancak gittiği yere değer katar. Ancak; Bu kıymetli bilim insanına bu eğer lâyık görüldü ise.. Çok kolay bir çözümü var: Bu yılki Cumhurbaşkanlığı şeref nişanı yahut onur ödülü kabilinden bir nişan kendilerine takdim edilebilir. Herkes de anlar: Bize bir harf öğretene gerçekten de değer verebildiğimizi. 25.11.2009 E-Posta: [email protected] |