M. Latif SALİHOĞLU |
|
Yakın tarih yeniden yazılsın (2) |
Türkiye'nin yakın tarihinin niçin yeniden yazılması gerektiğine dair hususları maddeler halinde sıralamaya devam ediyoruz.
7) Birinci ve ikinci Lozan Konferansı (1923) esnasında, Hahambaşı Haim Naum aracılığıyla "gizli oturumlar" yapıldığı, İsmet Paşa ile kapalı kapılar ardında hayatî konularda anlaşmaya varıldığı yönünde son derece ciddî iddialar var. Şimdiye kadar tekzip edilmeyen bu iddiaların mutlaka bir cevap bulması ve Lozan'ın gizli–açık bütün yönleriyle vüzuha kavuşturulması lâzım. Aksi halde, o tarihten kısa bir süre sonra (Mart 1924) devreye sokulan ve bin yıllık medeniyeti, kültürü, ahlâk ve mâneviyatı temelinden yıkmayı hedef alan devim hareketinin, Lozan'da varılan "gizli anlaşmalar"a dayandığı yönündeki görüş ve düşünceler kuvvet kazanacak, belki haklı çıkacak.
8) İkinci Lozan görüşmelerinin devam ettiği günlerde (Nisan 1923) genel seçim kararı alındı. Yeni hazırlanan milletvekili listesinde, hükümetin ve bilhassa İsmet Paşanın uygun görmüş olduğu Lozan politikalarına karşı çıkan muhalif mebusların hiçbirine yer verilmedi. Yani, ilk Meclis'teki II. Grubun tamamı liste dışı bırakılarak tasfiye edildi. Böylelikle, muhalefetin sesi susturulmuş oldu. Oysa, bu mebuslar da vatanperver ve hatta Kuvâ–yı Milliyeden kimselerdi. Bunlara niçin kıyıldı? Lozan'a karşı gelmek, neden cürüm addedildi? Bu ve benzeri sorular ikna edici cevaplar bekliyor.
9) Hükûmetin Lozan politikalarını en sert şekilde eleştiren Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyi kim niçin katletti? Çankaya Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman'ı bu cinayeti işlemeye, hemşehrisini öldürmeye kim azmettirdi? Tetikçi olduğu anlaşılan Topal Osman, niçin yaralı değil de öldürülerek ele geçirilmek istendi? Dahası, her ihtimale karşı kafasının gövdesinden kesilmesi emrini kim verdi? Bu muammalı olaylar zincirinin açıklığa kavuşturulması gerektiği gibi, bilâhare Ankara'da işlenen diğer siyasî cinayetlerin üzerindeki sis perdesinin de dağıtılması kaçınılmaz olmuştur. Yoksa, dünden bugüne işlenen faili ve mahiyeti meçhûl cinayetlerden nemâlanan karanlık şer odakları mı var?
10) 1923 yılı baharında hazırlanan ve II. Gruptakileri dışarıda bırakan milletvekili listesine Said Nursî de dahil edilmek istendi. Ancak, Nursî bu teklifi reddetti. Tıpkı, yüksek maaş, umumî vaizlik ve köşk tahsisi tekliflerini reddettiği gibi... Acaba, bu "toptan red"din asıl gerekçesi neydi? Bu önemli hadiseden hiç bahsetmeyen resmî tarih kitapları için "Doğru tarihi yansıtıyor" denilebilir mi?
11) Yeni hazırlanan (1923) milletvekili listesi ile ordu komutanlıkları listesinin tanziminde, Kafkas Cephesi ile Çanakkale Cephesi (1915–16) gazisi komutanlara karşı alabildiğince cimri davranılması, buna mukabil, bir ismi de "Selanik Ordusu" olan Hareket Ordusuna katılmış subaylara bonkör davranılmasının asıl sebebi nedir? Bununla bağlantılı olarak, ayrıca—ders kitaplarında yer almayan—şu sorular da cevap bekliyor: * Hareket Ordusu kurmay kadrosunu Müslüman Türk mü, yoksa "Selanik dönmesi" subaylar mı teşkil ediyordu? Mahmut Şevket Paşa, ne zaman, nerede ve niçin ordunun başına getirildi? * "Meşrûtiyeti kurtarmaya geliyorum" diyerek İstanbul'u işgal eden bu ordu, neden İttihatçı muhalifi sesleri susturmak, padişahı devirmek ve ortalığı kan revan etmek sûretiyle meşrûtiyetin canına okumayı tercih etti? * Çanakkale Zaferini kazanan gazilere 1923'lerden itibaren hangi nazarla bakıldı? Onlara ne şekilde muamele edildi? Zafer, kime, ya da kimlere mal edildi? Bu büyük zafer, zafer gününe (18 Mart 1915) kadar Çanakkale diyârında dahi bulunmayan şahıslara ne zamandan beri ve ne maksatla mal edilmeye başlandı? (Devamı var)
Tarihin yorumu 26 Kasım 1943
Risâle'de Kastamonu Zelzelesi
Külliyat'taki üç risâlede (Şuâlar, Kastamonu Lâhikası, S. T. Gaybî) üzerinde ehemmiyetle durulan Kastamonu Zelzelesi, 26 Kasım 1943 tarihinde, gece saat 22:00 sularında vukua geldi. Bu tarihlerde Kastamonu'dan Denizli Hapishanesine sevk edilen Üstad Bediüzzaman ve 126 talebesi, Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyordu. Merkezi Tosya ilçesi olan bu yıkıcı depremin şiddeti 7.2 olarak tesbit edilmiş. O zamanki gazete haberlerine göre, depremin etkisi Samsun'dan Ankara'ya kadar hissedilmiş, neticede binlerce ev ve işyeri yıkılmış, tarihî surların temel taşları bile yerinden çıkarak evlerin üzerine yuvarlanmış, binlerce insanımız da yaralanmış, yahut hayatını kaybetmiş. Bediüzzaman Hazretleri, bu hadise hakkında şunları ifade ediyor: "...Şimdi aldığım haber: Kastamonu, civarı, kalesi, Risâle–i Nur’un matemini tutmuş gibi ağlamış ve zelzeleyle sıtma tutmuş. İnşaallah yine Risâle–i Nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek." (Şuâlar, s. 274) Bir başka eserinde ise, Hüsrev Efendinin aynı hadise ile ilgili mektubuna atıfta bulunarak şunları söylüyor: "Aziz kardeşlerim! Bu fecirde, birden bir fıkra ihtar edildi. Evet, ben de Hüsrev’in zelzele hakkında tafsilen yazdığı keramet–i Nuriyeyi tasdik ederim ve kanaatim de o merkezdedir." Gazete haberine istinaden yazılan Hüsrev'in mektubunda ise şu ifadeler yer alıyor: "'Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler." (Şuâlar, s. 287) 26.11.2009 E-Posta: [email protected] |