Cevher İLHAN |
|
“Açılım”ın resmen revizesi! |
“Kürt açılımı” diye başlayıp ardından bizzat Başbakan tarafından “demokratik açılım” ve “millî birlik projesi” diye ismi değiştirilen, “açılım”ın en son sınırdaki şovlarla askıya alınmasının ardından bu kez yeni bir çıkmaza itilmekte. Siyasî iktidar tıkanan “açılım”ı, Kandil’den “Mahmur kampı”na kaydırmakta. Başbakan’ın “kamptakiler” için, “Mahmur’da şu ana kadar teröre bulaşmamış ve silâhla ilişkisi olmayanlardan dönmek isteyenler varsa kapımız açık” demesi; ve “açılım”ın koordinatör Bakanı İçişleri Bakanı’nın “açılım”ı, Mahmur’dakilerin geri getirilmesine indirgemesi, “açılım”ın hükûmet tarafından resmen revize edildiğinin ifâdesi… Oysa daha iki hafta önce Meclis’teki “genel görüşme”de “açılım”ın öncelikle “terörün sona ermesi”, “anaların gözyaşının dinmesi” ve “demokrasinin standardının yükselmesi” hedefiyle başlatıldığı, bizzat Başbakan ve ilgili Bakan tarafından dile getirilmişti. Aslında “terörün bitmesi” için bütün dünyada olduğu gibi, terör örgütünün şartsız silâh bıraktığını deklâre etmesi, teröristlerin peşinen “pişman olduklarını” bildirmeleri gerekirdi. Ne var ki bunların hiçbiri olmadan apar-topar “açılım” başlatıldı. Kandil’den gönderilip davul zurna ile karşılanan “eski” teröristler, “önderliğin emri”yle geldiklerini, hiçbir surette pişman olmadıklarını ve “örgütün mesajı”nı getirdiklerini açıkça söylediler… DOĞU’DAN BATI’YA PROVOKASYON! Baştan beri, bu konuda “muhatap” olmadıklarını, Ankara’nın Öcalan’ı ve terör örgütünü “muhatap alması”nı ileten, aksi halde “kan akmaya devam eder” diye terör örgütü adına “terörle tehdit” eden DTP kanalıyla kışkırtmalar yapıldı, yapılıyor. Kandilden gelenler, evvela Doğu’daki parti toplantılarına “konuşmacı” olarak katılıp parti otobüsü üzerindeki nümâyişi salonlarda ve meydanlarda sürdürdüler. Hükûmetin açık ikazına ve kamuoyunun infiâline rağmen, propaganda maksadıyla yetiştirilen ve gönderilen bu “eski” teröristlere, ajite edici Kürtçe nutuklar attırdılar. Terörist başının posterleri ve PKK “bayrakları” altında terör örgütüne bol bol övgülerle “terör şantajı”nda bulundular… Özetle en ufak bir “pişmanlık” hali ya da halkın hassasiyetlerine temkin bir yana, âdeta ateşin üzerine benzin dökülmekte. Bununla da kalınmamakta, “PKK gösterisi”ne dönüşen ve Batı’ya, metropollere taşınan mitinglerde halkın öfkesini azdıran, açık tahrikle etnik kamplaşmayı derinleştirip kin ve düşmanlık zehrini salan eylemler sürdürülmekte. En son “İzmir mitingi”nde olduğu gibi DTP’lilerin “zafer işâreti”yle ve diğer tahrik edici sloganlarla ortalığı gerdirip parti otobüsü ve konvoyunun taşlanmasında olduğu gibi siyasî gösteriler, demokratik tepkinin çok ötesinde karşılıklı kutuplaşma ve kavgayla vâhim ve tehlikeli boyutlara tırmanmakta. Bundandır ki içine girilen çıkmazda Başbakan, Libya’ya gitmeden önce DTP’yi “Parti otobüsünde ve konvoyunda terör örgütünün bayraklarını asmayın!” diye uyarmakta. İçişleri Bakanı’na, “Bu tür görüntülere asla sıcak bakılmaması ve derhal müdahâle edilmesi” tâlimatını vermekte; bunun bir “çatışma gayreti” olduğunu belirtmekte. Buna mukabil bu mitingleri tertipleyen DTP Eşbaşkanı Türk, bir taraftan “karşı gösterileri”, “Türk-Kürt halkını karşı karşıya getirmeye çalışan bir provokasyon ve “örgütlü linç girişimi” olarak yorumlarken, diğer taraftan “Eğer diğer kentlere de sıçrarsa zorlayıcı bir durum oluşur” deyip “dolaşmaya devam edecekleri”ni açıklayarak, inadlaşmayla örtülü bir tehdidi ihsas ettirmekte… Hükûmetin, bu “tertib”e tedbiri ise DTP toplantılarında daha çok polis görevlendirmek… HABUR’DAN DÖNEN “AÇILIM”, ANCAK MAHMUR’A VARABİLDİ… Belli ki terörden nemâlanan etnik tahrik ve kavgadan siyasî rant ve çıkar sağlayan iç ve dış mahfiller, “açılım”ı, demokratikleşmeyi, milletin barış ve birliğini istemiyor… Yine belli ki hükûmetin, “açılım”ı, ecnebî parmağının karışması ve karıştırmasıyla ülkenin kargaşaya itilmesine karşı ciddî bir tedbiri yok. Teröristlere silâh bıraktıracak, terör örgütünü dağdan indirtecek bir plânı yok. Dahası, demokrasinin standardını yükseltecek, barış ve demokrasi içinde hak ve hürriyetlerin geliştirilmesini sağlayacak bir projesi de yok… Bunun içindir ki “açılım”hükûmetçe Kandil’den Mahmur’a kaydırılıyor. Kandil’deki teröristlerin, Kuzey Irak’ta, Avrupa’da cirit atan yüzlerce terörist elebaşlarının getirilmesi yerine, terör örgütünün iğfali, dayatması ve zorlamasıyla kaçırılan “mülteci kampları”ndaki çoğu çocuk, kadın ve yaşlıların geri getirilmesiyle kalınıyor. Terör örgütünün silâh, para, ilâç ve lojistik desteğinin önünün kesilmesine; Kuzey Irak’taki özerk idâre ile örgütü besleyen ve himâye eden müfsid mihrakların caydırılmasına; uyuşturucu, silâh ve nüfuz kaçakçılığının önlenmesinde; malî ve finans kaynaklarının kesilmesine, terörü yöneten elebaşların teslim edilmesine ciddî bir tedbir alınmıyor… Peki, daha Kandil’de beş binden fazla terörist dururken, Avaşin, Zap, Hakurk başta olmak onbinlerin barındığı örgüte eleman sağlayan terör örgütünün konuşlandığı kamplarından kimse getirilmezken, on iki bin kişinin yaşadığı ve küçük bir kasaba haline gelen Mahmur’dan altı bin kişi dönse neye yarayacak? Terör sona erecek ya da en azından azalacak mı? Sonra kalan altı bini, diğer kamplardakiler ve en önemlisi Kandil’deki teröristler ne olacak? “Açılım”dan amaç, öncelikle bu kampların tahliyesi mi, yoksa terör örgütünün tasfiyesi ve terörün durdurulması mı? Görünen o ki AKP iktidarının “Atatürkçülük”le, “ilke ve inkılâplar”la açmaya çalıştığı demokratikleşmeden mahrum irâde zâfiyetiyle “ucu açık” ve nereye varacağı belli olmayan “açılım”, terör örgütünü ve maşalarını daha da cür’etlendirmekte… Ve Habur’dan dönen “açılım” Kandil’e ulaşamadan ancak Mahmur’a varabilmekte… 26.11.2009 E-Posta: [email protected] |