Abdil YILDIRIM |
|
Kesilecek çok kurbanlarımız var |
Kurban, Hakîki Sevgili olan Cenâb-ı Hakk’a yakın olmak, O’na yakın durmak demektir. Bu vuslatın sevinci ile de bayram etmektir. Gerçi O bize bizden daha yakındır ama, biz O’na çok uzak bulunmaktayız. Çünkü aramızda çok büyük engeller, çok muzır mâniler var. Kalbimizde ve dünyamızda o kadar çok mecâzî sevgililer var ki, bunları birer birer terk etmeden Hakîki Sevgili’ye ulaşmak mümkün değildir. Çok büyük fedakârlıklar sonucu bu vuslata vâsıl olmak mümkündür. Bu ise biz âciz kullar için hiç de kolay değildir. Rabbimiz bu zaafiyetimizi bildiği için kurban kesmemizi emretmiştir. Kurban kesmekle, sahip olduğumuz nimetlerden ve dünyevî sevgilerden bir kısmını kendi yolunda fedâ etmemizi istemiştir. Dünya malı insana câzip gelir. İnsan, nefsini sevdiği gibi, nefsin hoşuna giden malı, mülkü, serveti ve şöhreti de sever. Bu sevgiler ve sevgililer ise, Hakikî Sevgili’ye giden yol üzerinde birer engel teşkil eder. İşte kurban, bunlardan vazgeçerek vuslat yolundaki engelleri kaldırmak, O’na vasıl olmaktır. Sadece bir hayvanı boğazlamakla bütün engelleri ortadan kaldırmış olmuyoruz. Kurban belki de en çok sevdiğimiz bir varlığımızı feda etmek, ondan vazgeçebilmektir. Hazreti İbrahim Aleyhisselâm biricik oğlu, ciğerpâresi olan İsmail Aleyhisselâm’ı kurban etmek üzere bıçağın altına yatırmıştır. En çok sevdiği evlâdını feda etmeyi göze almıştır. Biz ise, bir hayvanı kurban ederken, en iyisini, en alımlısını ve en değerlisini kesebiliyor muyuz? Yoksa nerede zayıfı, çelimsizi, sevimsizi varsa, onu mu kurban ediyoruz? Kurbanlığın en iyisini ve en irisini aldık ve kestik diyelim. Acaba bununla Rabbimize ne kadar yaklaşabildik? Bir hayvanı kesmekle, aramızdaki bütün engeller kalktı mı? Kalbimizdeki kin ve adaveti, haset ve husûmeti, gönlümüzdeki mecâzî mahbupları kesip atmadıysak, dünya sevgisini, mal mülk hırsını, şan ve şöhret tutkusunu, bencillik duygusunu terk etmediysek, O Sevgili’ye nasıl yakın olacağız? Demek ki bir hayvan boğazlamakla iş bitmiyor. Dünyaya ait diğer sevgilerden fedakârlık etmek, öteki engelleri de aşmak, Mahbub-u Hakikiye ulaşmak gerekiyor. Kurban, içimizdeki kötülükleri terk etmek, onları ihlâs bıçağı ile kesip atabilmektir. Elini haramdan, dilini gıybetten, kalbini kin ve nefretten arındırmaktır. Kurban, husûmet duygusunu muhabbet bıçağı ile, zulüm duygusunu adalet kılıcıyla, gaflet duygusunu gayret satırıyla, fesat duygusunu fazilet neşteriyle, tûl-i emel duygusunu ecel düşüncesiyle, enâniyet duygusunu mahviyet makasıyla kesip atmaktır. Kurban, dâvâsı yolunda hevâsını, fedâ edebilmektir. Hallâc-ı Mansur, Allah yolunda kurban edilirken, şeytan karşısına çıkar. “Ben ene dedim, lânete maruz kaldım, sen ene dedin, rahmete nâil oldun. Bunun sırrı nedir?” der. Hallâc-ı Mansur da şu cevabı verir: “Sen ene dedin, kendini ortaya koydun, ben ene dedim, kendimi ortadan kovdum”. Kurban, sadece malını servetini mecazi sevgisini ve sevgilisini değil, kendisini de feda edebilmek, Hallâc-ı Mansur gibi kellesini ortaya koyabilmek, enesini ortadan kovabilmektir. Kurban kesmek istediği halde, kurbanlık alacak imkânı olmayanların üzülmesine hiç gerek yoktur. İnsan iç âlemini şöyle bir yoklasa, kesebileceği bir çok kurbanlık bulacaktır. Hiç kimse kurbansız kalmayacaktır. Rabbim kesilen kurbanlar vesilesiyle bizleri de kurbiyetine nâil eylesin diyor, Bayramınızı en kalbî hislerimle tebrik ediyorum. 27.11.2009 E-Posta: [email protected] |