Halil USLU |
|
Kardeşlik ve bayram |
Uhuvvet-i hakîkî ile gönül ummanlarında birçok cihetle bayram tecellî eder. Saygının ve sevginin olmadığı yerlerde, istenilen mânâda bayram olmaz. Çoklarının ismi bayramdır. Bayram mübarektir, bayram müstesnâ bir gündür. Bayramlar hem dinî, hem de millîdir. Biri Allah’ımızın lütf-u İlâhîsidir, sırlar ve hikmetlerle doludur. Diğeri ise, millet ve devletlerin çok gelişmelere dayalı bayramlarıdır. Son 5 yıl içinde aile içi şiddetten 1.400 civarında kız ve kadının öldürülmesi veya intihar etmesi gerçek bayramın olmadığındandır. Eğer bayramlar gönül ve kalpleri yumuşatmıyor ise, gönüllere giden yollar tıkanmıştır, bu tıkanıklığı açmak lâzımdır. Gönüllerde ve eğitimin bütün birimlerinde, Hz. İbrahim Peygamber’in (as) Hz. İsmail’i (as) kurban niyeti ve sonrasında gökten gönderilen koç hadisesi, kıyamete kadar değerlendirecek. Kurban Bayramının mânâ-i hakikisini mutlaka bilmek ve öğretmek, ayrıca kurbanın sosyal hayata bakan müstesna kardeşlik sırlarını, Allah’a koşmanın ve inanmanın lezzetini herkese hissettirmek elzemdir. Şükürler olsun, âlemimizde bu mânâ da vardır, fakat 4 gün değil 365 gün ikame etmenin yollarını bulmak lâzımdır. Bayram gününde doğan nice civanlar vardır. Hatta Dünya Sağlık Örgütü’nün tesbitine göre yedi milyarlık büyük dünya ailesinde günde 400 bin çocuk doğmakta ve yılda 56 milyon civarında insan vefat etmektedir. Böyle bir tabloda kavgaların önlenmesi ve fakir ile zenginin kaynaşması, büyükler ile küçüklerin değer birimlerinin artması için mutlaka bizleri yaratan Rabbimizin âyetlerine kulak vermek ve icrâ-i faaliyete sokmak lâzımdır. O zaman dünyanın ve İslâm dünyasının rengi istenilen şekle gelecektir. Küçük aileden büyük dünya ailesine ve en küçük İslâm devletinden 57’nci İslâm devletine kadar Hucurat Sûresi 10. âyet mutlaka hâkim olması lâzımdır. Yani meâlen “Bütün mü’minler kardeştir”. Sorarım, acaba bu kardeşliğin neresindeyiz? Kubbeli binalardaki taşların birbirlerine destek vermeleri ve boyun eğmeleri, bizlere ders değil midir? Bu taşları ne ile geçeceğiz ve geçmeliyiz? Türkiye’ye ve İslâm dünyasına bakıyorum ve her zaman dediğim gibi bir bayram sabahında tekrar zikrediyorum; acaba âyetler mi bize küsüp gitti, yoksa bizler mi âyetlerden uzaklaştık? 524 cezaevi dolu. Dağlara çıkanlar ayrı bir facia. Futbol müsabakalarında küfürler, yumruklar ve katliâm bağrışmaları... Ve bizleri temsil eden TBMM’de ağızlara alınmayacak küfürlerin kravatlı zevâtın ağzından çıkması ve yumrukları sallamaları... Ülkemizin doğusunda durmayan kan ve baştan başa Irak, Filistin, Pakistan ve emsâli İslâm ülkelerindeki elem verici vakıalar ve görüntüler vs... bayramda olmayacak ve kabul edilemez hâl ve hareketlerdir. Bunda eğitimciler ve siyasîler mes’uldürler. Bu âyeti yaşayan aile, millet ve devlet, bahtiyar olup payidar olacaktır. Tarihimiz bunun örnekleriyle baştan başa doludur. İstikbalde aynı minval üzre hâkim olacaktır. Bu âyeti kendilerine rehber yapan diyâr-ı gurbetteki kardeşlerimiz, o diyarları bir İslâm ülkesi haline getirmişlerdir. Bayramın sabahında Rusya’nın, Almanya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Japonya’nın ve bütün dünya ülkelerinin camilerinden caddelerine taşan milyonlarca Müslümanın tekbir sadalarına kulak verelim ve duâlar edelim. Bu mezkûr âyetin ışığında, geçtiğimiz hafta, bahtiyar Kırşehirli kardeşlerimin himmetiyle Kırşehir’de hem Yeni Asya Kültür Merkezinde, hem de Ahi TV’de konuşmalarda bulundum. İsimlerini tek tek yazamadığım o aziz can dostlarına binler teşekkürler. Hz. Bediüzzaman’ın 1905 yıllarından günümüze uzattığı “Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı iman ve Kur’ân’dır” tesbitindeki mânâyı açmaya çalıştım. İki milyara ulaşan ve gittikçe artan İslâm dünyasının sosyal hayatta ayakta durmasını sağlayan duvarlardan birisi, Kur’ân’ın sosyal hayata bakan çok âyetlerinden bir âyeti bu âyettir. Bugün 5 milyonu bulan ve Kâ’be’de tek bir ses altında tavaf eden hacılardan da ders alınmalıdır. Kurban Bayramımız mübarek olsun. 27.11.2009 E-Posta: [email protected] |