Mehmet KARA |
|
Bakan siyasetçi midir, değil midir? |
İşte 10 puanlık bir uzmanlık sorusu… Milletvekilleri genellikle tabandan gelen insanlardır. İlçe, il başkanlığı yaptıktan sonra milletin vekili olurlar. Ama istisnaları da vardır. Bazı milletvekilleri –ki bunlara teknokrat da deniliyor- seçilir seçilmez bakan olmalarına kesin gözüyle bakılır. Biz bugüne kadar bakanlarında siyasetçi olduğunu biliyorduk. Ama bir bakan çıkıp bir milletvekiline “siz siyasetçiler” dediğinde anladık ki, meğer onu söyleyen bakan kendisini siyasetçi görmüyormuş. AKP’nin geçtiğimiz hafta sonu Kızılcahamam’daki “14. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı”nın kapalı bölümünde geçen bir diyalog birçok gazetede yer aldı. Muhatapları da bunu yalanlamadıklarına göre demek yaşanmış böyle ilginç bir diyalog... Erdoğan iktidara geldiğinden bu yana bu tür toplantılar yapıyor. Son toplantıda da AKP Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç bakan ismini vermeden bir olay anlatmış. “İlimde bir göletle ilgili problem var. Çözmek için sayın bakanın yanına gittim, ödenek istedim. ‘Köylüler için bu önemli, küçük paralarla da bu göletler yapılabilir’ dedim. Bakan olumsuz yanıt verdi. ‘Bürokrat değil, siyasetçi gözüyle bakın’ diye tepki gösterince, ‘Siyaset gözlüğü ile baktığınızdan memleket bu hale geldi. Siz siyasetçiler hep böylesiniz’ karşılığını verdi” diyerek Erdoğan’a şikâyette bulunmuş. Erdoğan’ın “Kimmiş o bakan. O da siyasetçi değil mi?” diye sormuş. Bunun üzerine Şimşek yerinden kalkarak, “Benim efendim” karşılığını vermiş. Erdoğan ikisine dönerek, ilginç bir çözüm bulmuş. “O zaman şimdi ikiniz bir odaya giriyorsunuz, duman çıkıncaya kadar da o odadan çıkmıyorsunuz” demiş ve onları başbaşa bir odaya göndermiş. Şimşek olayın üzerinden bir gün geçtikten sonra yaptığı açıklamada, “Talepleri karşılama imkânımız yok. Bu nedenle Maliye Bakanları popüler olmaz” diye bir açıklama yaparak kendini suvundu. Bu açıklamaya bakılırsa, duman çıkmadan odadan çıkmışlar ve milletvekilinin talebi yerine getirilmemiş.
KUŞ POLEMİĞİ (!) Siyasetin “sol” kanadında ilginç gelişmeler yaşanıyor. CHP’de yaşanan “Dersim depremi”nin ardından partiden kopmalar oldu. Bir taraftan Mustafa Sarıgül meydan meydan gezmeye başladı. Birkaç aya kadar partisini kuracak. Diğer yandan da bir parti daha kuruldu. 1985 yılında kurduğu DSP’den ”Ecevit’in ölümünden sonra partinin çizgiden saptığı”nı düşünen 90 yaşına merdiven dayamış Rahşan Ecevit, 24 yıl sonra partisinden istifa ederek ikinci partisini de (DSHP) resmen kurdu, ya da doğru tabirle kurdurttu. Şimdiki partisi de ilki gibi “demokratik sol” ifadesini içeriyor. Yeni partiye buna ek olarak “halk” kelimesi girdi. Eski partisine benzerlik sadece ismiyle kalsa iyi. Bir de ambleminde güvencin olunca eski partisi ile yeni partisi arasında “kuş polemiği” başladı. (İki kuş arasındaki fark, yeni partideki kuşun ağzında buğday başağı var.) Başka bir benzerlik ise yeni partinin başında Bülent Ecevit gibi gazeteci olması. Ulusalcı görüşleri ile tanınan ve ART’te “Ceviz Kabuğu” isimli programını devam ettiren Hulki Cevizoğlu yeni partinin genel başkanı oldu. Cevizoğlu, görevine devam eder mi, yoksa Rahşan hanım görevi alır mı bilemiyoruz ama Cevizoğlu partinin kuruluşu için geldiği İçişleri Bakanlığında “benzerlikler”le ilgili sorulara muhatap oldu. Sorulara cevap verirken de, esprili bir dil kullandı, “Kimsenin kuşunda, taşında gözümüz yok. Hem DSP hem de SHP’yi içinde barındıran bir parti kurduk. Bu zaten Ecevit`in güverciniydi, Ecevit’in sembolüydü. Bunun için başkaları düşünsün, biz bu yolda gidiyoruz…” dedi. Yeni partiye DSP’den kopan bazı milletvekillerinin katılacağı ve Meclis’te temsil edilmeye başlanacağı söyleniyor. Önümüzdeki günler ne getirir, ne götürür bilemiyoruz ama aklımıza şu soru takıldı. DSP artı SHP, eşittir DSHP eder mi?
CİVANIM DELİKANLI… Siyasetçiler milletten aldıkları emaneti yine millete harcamak için çok çalışırlar. Geceleri gündüzleri olmaz. Hele ki, bir ülkenin başbakanıysanız sorumluluğunuz katlanır. Bu da siyasetçilerin görünüş itibariyle yıpranmasına sebep olur. Bir kaç sene içinde saçları beyazlar ya da dökülür, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Temposu çok olan siyasetçilerden birisi de Tayyip Erdoğan. Özellikle seçim dönemlerinde 2-3 ilde aynı günde miting yapmak için koşuşturup durur. Tabi bu temponun insanı yıpratması da gayet tabiîdir. Erdoğan’ın bu yıpranmışlığını enteresan şekilde yardımcısı Bülent Arınç yorumladı. “Bak Tayyip Bey bile ne halden ne hale geldi. O civanım delikanlının şimdi gözlerinin altı morardı, düşünüyor. İktidar sorumluluk ister, yorulmak ister, bazen ağlamak ister…” Evet, iktidar olmak çok çalışmayı gerektirir. Bu yorgunlukta milletin hayrına olursa görevini yapmış olursun. Yoksa boşuna yorulmuş olursun… 29.11.2009 E-Posta: [email protected] |