Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Buruk bayram |
Meslek Liselerini tercih eden öğrencilerin üniversite imtihanlarında katsayıdan kaynaklanan bir farklılıkla puanlarının kırılması 28 Şubat post modern darbesinin öğrencilerimize hediyelerinden bir tanesi! Tıpkı Kur’ân kurslarına getirilen yaş sınırı gibi… Tıpkı yıllardır üniversitelerimizde devam eden başörtüsü yasağının daha bir sıkı uygulanması gibi.. 2008-2009 eğitim döneminin bitiminde, (12 Eylül İhtilâlinin üniversitelerimize ayrı bir hediyesi olan) YÖK’ün meslek liselerindeki katsayı farkını kaldıracaklarını ve bu şekilde eğitimde fırsat eşitliği sağlanacağı yolundaki açıklamasını sevinçle karşılamıştık. Bu yıl meslek liselerine her zamankinden daha fazla öğrencinin başvurduğunu yine gazetelerden öğrendik. Zira meslekî eğitim almaları öğrencilerin üniversite eğitimi yapmalarında bir sınırlama getirmeyecekti. Sözgelimi meslek liselerinin elektronik bölümünden mezun olan bir genç, üniversitede gayreti ve bilgisi doğrultusunda istediği bölüme katsayı bariyerine takılmaksızın girebilecekti. Böylece daha kaliteli, daha vasıflı, daha bilinçli olarak gençler hayata atılacaktı! İstanbul Barosunun YÖK’ün kararını iptal için Danıştay’a başvurması ve Danıştayın aylar sonra iptal kararını tam da bayram öncesi açıklaması gazetemizin Cuma günkü manşetinde olduğu gibi “Gençleri kurban ettiler!” dedirtti… Aslında imam hatip liseliler için düzenlendiği her halinden belli olan katsayı engeli kararının devam etmesi bütün meslek liselileri mağdur etti! Bu uygulamanın “Eğitimde eşitlik” adına yapıldığı açıklaması ise aslında hiç de şaşırtmadı! Üstelik önceki kararıyla çelişmesine rağmen… Başından beri başörtüsü yasağı, katsayı problemi meselelerini çözeceğini söylerken meseleyi daha da içinden çıkılmaz duruma getiren hükümetin durumu da ayrı bir konu… Şimdi gelin de hukuk ve adalet kavramları üzerine düşünmeyin: Adaletsiz hukuk olur mu? Hukuk siyasîleşir mi? İlâhî adalet nedir? Mahkeme-i Kübra nasıl olur?...
Kara kaplI kİtap…
Fıkra bu ya… Derler ki Nasreddin Hoca’nın kadılığı da vardır. Yani vazifeli olduğu beldede insanların dâvâlarına şeriat ölçüleri dairesinde bakar, hak ve hukuklarını teslim eder. Hakimlik yapar… Adamın biri Nasreddin Hoca’nın makamına telâşla girer. Tarlasına giren bir ineğin mahsûle zarar verdiğini, ineğin sahibinden dâvâcı olduğunu anlatır. Hoca adamı dinler, hak verir. İnek sahibinin derhal cezalandırılması gerektiğini söylemeye davranacakken yanındakilerden biri o ineğin Nasreddin Hoca’ya ait olduğunu söyler. Hoca oturduğu yerden cübbesini şöyle bir savurur ve “Gelsin o zaman kara kaplı kitap” der. Alır kitabı eline. Hemen karar verebilecekken dâvâyı uzatır da uzatır… Anlayacağımız yargının siyasallaşması, son sözü söyleme makamında olanların kararlarını adaletin yerini bulması için değil de belli ideoloji ve menfaatler için vermesi belki de insanlık tarihi kadar eski bir meseledir… Âlim değil, ama arif olan insanımız Nasreddin Hoca’nın şahsında yargının adaletsiz karar verebileceği gerçeğini böyle mizahlaştırmıştır işte…
Kan İçen hükümdar…
Kimi zaman gülmek yapılan haksızlıklara karşı en etkili tesellilerden biridir.. Risâle-i Nur’larda Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği misallerden bir tanesi tam da bu gerçeğe işaret eder… Zamanın birinde ülkenin hükümdarı tedavisi bulunamayan dertlere düşer. Hekimlerden bir tanesi eşkalini verdiği çocuğun kanını içtiğinde iyileşeceğini söyler hükümdara. Hükümdar derhal aratır, buldurur çocuğu. Hakim çocuğa başına gelecekleri anlatıp kararı ilettiğinde çocukcağız gülmeye başlar. Sorarlar neden güldüğünü. “Benim hakkımı koruması gereken hükümdar kanımı içmeye karar vermiş. Beni koruması gereken babam da bu karara rıza göstermiş. Hakkımı müdafaa etmesi gereken hakim gelmiş bu kararı bana iletiyor. Ben gülmeyim de ne yapayım” cevabını vermiş. Pencerelerden seyretmek… Elinden gelen bütün gayreti gösterdikten sonra neticeyi Rabbimize havale etmek yani tevekkül etmek, kadere rıza göstermek, kederden emin olmanın en güvenli yolu. İbrahim Hakkı Hazretleri gibi “Hak şerleri hayreyler Zannetme ki gayreyler Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler” diye düşünüp Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “Pencerelerden seyredip, içlerine girmeyerek” ye’se, ümitsizliğe düşmeden gayretli çalışmalara devam… 29.11.2009 E-Posta: [email protected] |