Vehbi HORASANLI |
|
Dubai Emirliğinin çöküşü ve sebepleri |
Bayramdan önce yaklaşık 60 milyar dolar civarında olan borcunu ödeyemeyeceğini söyleyen Dubai Emirliği yeni bir finansal krizin ilk sinyalini verdi. Emirliğin sahibi olduğu Dubai World Şirketi borçlarının ertelenmesini isteyince ABD, Asya ve Avrupa borsaları, kayıplar vermiş bir çok ülke ticarî yönden riskli bir duruma düşmüştü. Kriz şimdilik durulmuş gibi görünse de bu ülkeye borç vermiş özellikle İngiltere gibi ülkelerin geleceği kararmış durumda. Gelecek konusunda iktisatçılar birbirinden farklı açıklamalar yapadursunlar olaya farklı bir noktadan yaklaşılması gerektiğine inanıyorum. Evet, belki de hiç değinilmeyen bu iflâsın sebepleri üzerinde bir parça durmak istiyorum. Neden böyle bir kriz patlak verdi? Sorunun cevabını yüz yıl öncesinden Bediüzzaman veriyor. Münâzarât isimli eserinde Osmanlı Devletinin ve hassaten Müslümanların neden zenginlikten fakirliğe düştüğünü izah ederken “Biz, gayritabiî (tabiî olmayan, olağandışı) ve tembelliğe müsait ve gururu okşayan imaret maişetine el atıp belâmızı bulduk” demiştir. Peki nedir bu imaret maişeti? İmaret; kelime karşılığı olarak mamur etme anlamına gelir. Saraylar, köşkler inşa etmek, insanların gıpta ile bakacağı lüks evler yapmak imaret kavramının içindedir. İmaret maişeti ise geçimini imaret işi yaparak sağlamak anlamına gelmektedir. Bediüzzaman’a göre “... imarete giren yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir” Aksi takdirde maişet ve menfaat için girdiği takdirde bir nev'î çingenelik ederler. Tarihimizi dikkatli bir şekilde inceleyecek olursak Osmanlı Devletinin ekonomik çöküşünün en önemli sebebinin insanların, san'at, ziraat ve ticaret gibi faaliyetlerden geri kalması olduğunu görürüz. “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyuran Peygamberimizi (a.s.m) dinlemeyip memuriyet ve imaret bataklığına düştük. Öyle saraylar ve köşkler yapıldı ki israftan başka hiçbir menfaati olmayan dipsiz kuyuya daldık. Halbuki Avrupa devletleri, Portekizli kaşiflerin yardımı ile önemli deniz geçitlerini bulmuş ticaret yaparak kısa zamanda ekonomik olarak bizi geçmişlerdi. Müslümanlar Nebevî bir ikaz olmasına rağmen ticaretin ne derece önemli olduğunu hâlâ öğrenememişlerdir. San'at ve ziraat konusunda da yerimizde sayıyoruz. Bilim adamları genetiği ile oynayarak bire on hatta yirmi ürün alıyorken bizler dışarıdan tahıl ürünleri ithal etmek zorunda kalıyoruz. Kısaca bilim ve teknoloji konusunda Müslümana yakışır bir şekilde hareket edemiyoruz. Buna mukabil özellikle memuriyet konusunda herkesten önce davranmak geçimimizi memuriyetten sağlamak gibi çılgınca bir geleneğimiz var. Kime sorsan “ah bir devlete kapağı atabilsem” telâşı var. Ticaretle uğraşanlara kız vermeyen, ama “Memur olsun da ne olursa olsun” diyen babalarımız var. İmaret ve memuriyet konusu birbirinden ayrı gibi görünse de özellikle maişet yani geçim derdi ile birlikte düşünülmesi ve ele alınması gereklidir. Yöneticiler, devlet adamları ve öğretmenler, Bediüzzaman’ın 100 yıl öncesinden vermiş olduğu mesajlara dikkat etmelidir. Dubai’deki Arap kardeşlerimiz onu yeterince tanımadığı için bir derece mazur sayılabilir, lâkin yazmış olduğu eserler ile ülkemize çok büyük değerler kazandırmış olan Bediüzzaman’ı dinlememek bizleri mes’ul edecektir. Peki, imaret ve memuriyet hiç yapılmamalı mıdır? Elbette bunlara da ihtiyaç vardır, lâkin geçim ve menfaat maksadıyla olmamak şartıyla. Yani vatanımıza milletimize dinî, ahlâkî, sosyal ve teknoloji alanında katkı yapmak isteyenlere kimse karşı çıkmıyor. Hamiyet sahibi insanlara zaten bu yakışır. Üç evlâdından bir tanesini “memur olsun vatanına hizmet etsin” diyerek feda etmek normaldir ve anlaşılabilir. Fakat “zengin olsun, geçimini sağlasın” düşüncesi, acizlik ve bir nev'î dilenciliktir. Allah’a çok şükür iş adamlarımız bu gerçeği görmüş dünyanın en ücra köşelerine giderek ticaret yapıyorlar. Gemi ile yapmış olduğum yolculuklarda dünyanın bir ucunda ticaret yapan kardeşlerimi gördüm. Ticaret vesilesi ile dinî hizmetlerde de bulunuyorlar. Zaten sanılanın aksine dinimiz kılıç ile değil tüccarlarımız sayesinde dünyaya yayılmıştır. Savaşları sadece düşman saldırılarını def etmek gayesi ile yapmışız. İşte Dubai örneği bütün insanlara ve özellikle de iş adamlarına örnek olmalıdır. Saraylar ve lüks binalar yaparak sefahate atılacaklarına fabrikalar, deniz ticaret filoları kurarak hem kendilerine hemde vatanlarına faydalı olabilirler. Kaldı ki “komşusu açken tok olan bizden değildir” buyuran Peygamberimizle (a.s.m) karşı karşıya kalma tehlikesi vardır. Binlerce hatta milyonlarca insan modern sömürgecilerin zulmüne maruz kalmakta, yokluk ve sıkıntılarla boğuşmakta iken lüks saraylarda israf bataklığına düşmek, onun şefaatinden mahrum kalmaya bir sebeptir. Allah korusun... 05.12.2009 E-Posta: [email protected] |