Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Darbelerin faturası millete |
Bediüzzaman’ın “Harb-i umumiyi gören ihtiyardır” sözünden hareketle ben de zaman zaman bazı dostlarıma “Türkiye’deki askerî darbeleri yaşayan ve bazı şeyleri dert edinen her insan genç de olsa ihtiyardır” diyorum. Darbelerin o acı günlerini yaşamayan bazı genç arkadaşlar veya o günleri yaşadığı halde hiçbir şeyi dert edinmeyen bazı nemelâzımcı, lâkayt insanlar, benim bu “Türkiye’deki ihtilâllerin o baskıcı, keyfî zorbalıklarını gören ve yaşayan her insan genç de olsa ihtiyardır” sözüme şüphe ile bakıyorlar, inanmak istemiyorlar. Ama “Yaşayan bilir” kaziyesince askerî darbelerin çirkin yüzünü, bu ülkeye ve ülke insanına ödettiği maddî ve manevî bedelini o günleri yaşayan insanlar bilir. Daha doğrusu ülkesini seven, ülke insanının dertlerini dert edinen duyarlı insanlar bilir. Hürriyetin, hak ve hukukun kadr-ü kıymetinin farkında olan insanlar askerî darbelerin çirkinliğini görebilir. Yoksa iman ve inancın bir gereği olan hak, hukuk ve hürriyetin gerekliliğinin ve değerinin farkında olmayan insanlar nezdinde ihtilâllerin, darbelerin hiç de yadırganacak bir yönü yoktur. Altmış darbesiyle birlikte Türkiye’deki hemen bütün darbeleri görmüş ve çoğu zaman da mağduru olmuş birisi olarak diyorum ki, Yüce Allah bir daha bu millete, bu ülkeye ihtilâlleri yaşatmasın, darbeci müstebitlere de o fırsatı bir daha vermesin. Bütün askerî darbeler kötüdür, çirkindir... Kesinlikle askerî darbelerin iyisi olmaz, olamaz... Ama bazı darbeler çok daha yıkıcı, çok daha tahripkârdır. Bazı darbelerin yaptığı kötülükler, ektiği nifak tohumları, sebep olduğu maddî ve mânevî yıkımların tamiri ve tedavisi adeta imkânsızdır. Sözgelimi altmış ihtilâlinin katlettiği o üç güzide demokrasi şehidini geri getirmek mümkün mü? Ve yine o demokrat hükümetin millet hayrına başlattığı kalkınma hamleleriyle ulaştığı refah seviyesinin darbe ile sekteye uğratılmasıyla meydana gelen zararı-ziyanı telâfi edebildik mi? Yine 12 Eylül darbesinin yaptığı tahribâtı, bilerek oluşturduğu kaos ortamını, meydana getirdiği nifak tohumlarını aradan geçen bunca zamana rağmen temizleyebildik mi? Güya inkıtaya dûçâr kalmış ilke ve inkılapları tekrar ihyâ etmek için darbe yapan cuntacılar, emellerine ermek için her yola, her desiseye başvurmaktan geri durmadılar. Müslüman halk nezdinde kabul görmek için meydanlarda dinî argümanları kullanarak, âyetli hadisli konuşmalar yaparak, Kemalizmi dinî değerlerle süsleyerek millete empoze etmeye çalıştılar. Ve bu çabalarında da çok acıdır ki muvaffak oldular. Bu aldatıcı projelerine saf Anadolu halkını inandırdılar ki, hazırladıkları ve bugün her kesimin şikâyetçi olduğu darbe anayasasının yüzde doksan iki kabul oyu almasını sağladılar. Darbecilerin bu sinsi planlarının farkına varan, onların gizli niyetlerini deşifre ederek bu yolda millete öncülük eden ve bu uğurda yapılan bütün tehdit ve şantajlara aldırmadan tavizsiz bir şekilde doğru bildiklerini her zeminde haykırmaktan geri durmayan, yalnız ve yalnız Yeni Asya câmiası oldu o zor günlerde. Bu uğurda çok büyük sıkıntılara maruz bırakıldı Yeni Asya ekolü. Bir taraftan darbecilerin baskı ve şantajlarına direnirken, diğer taraftan da dahilde meydana getirilen sun’î nifak ve ihtilâflarla zaafa uğratılmaya çalışıldı. Bu konuyu elbette durduk yere gündeme getirmedik. Ülkemizin maalesef bir askerî ihtilâller ve darbeler ülkesi olması, halen millet olarak yaşamakta olduğumuz bir çok sıkıntının asıl kaynağının, gerçek sebebinin, iki de bir yapılan darbeler olduğunu ve maalesef bir çok insanın bunun farkına varmadığını derhatır etmektir. 07.02.2010 E-Posta: [email protected] |