M. Latif SALİHOĞLU |
|
Lozan görüşmeleri neden kesildi? |
Birbiriyle savaşan taraflar, genellikle önce bir ateşkes antlaşması yapar, sonra da barış masasına otururlar. Aksi halde sular durulmaz ve taraflardan biri bitip tükeninceye kadar çatışma devam eder. Bu açıdan bakıldığında, Osmanlı hükümetinin Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki tutumu son derece dikkat çekicidir. 30 Ekim 1918'de düşman tarafla Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayan Osmanlı hükümeti, barış masasına ise Ağustos 1920'de Sevr'de (Fransa) oturdu. Ne var ki, bu her iki antlaşma da ölü doğdu ve hayata geçirilemedi. Anadolu ve Trakya'da şahlanan Harekât–ı Milliye Cephesi, bunların hiçbirini tanımadı. Bu azimli ve kararlı cephe, Misâk–ı Millî ile tarif edilen vatan topraklarından ecnebi kuvvetleri def edilinceye kadar mücadeleye devam edeceğini dünyaya duyurdu. Böylelikle, biri Ankara, diğeri İstanbul'da olmak üzere, ortaya iki başlı bir hükümet çıktı. İstanbul hükümeti düşmanla barışık olmayı tercih ederken, Anadolu hükümeti ise, ölüm–kalım mücadelesine devam etti. 1918 yılı Kasım ayında başlayan bu yeni mücadele, Ekim 1922’de Mudanya’da yapılan ateşkes antlaşmasına (mütareke) kadar aralıksız şekilde devam etti. Anadolu hükümetini İsmet, Fevzi ve Refet Paşaların temsil ettiği görüşmede, İtilâf cephesini İngiliz, Fransız, İtalyan ve bir başka gemide bekleşen Yunan delegasyonu temsil etti. Bu mütarekeden sonra, sıra barış görüşmelerine gelmişti. İtilâf devletleri, daha evvel San Remo'da anlaştıkları taslak çerçevesinde Lozan'da yapılacak barış görüşmelerine Ankara ve İstanbul hükümetlerini de dâvet ettiler. Osmanlı hükümeti temsilcisi ise, Türkiye'yi bundan böyle Ankara hükümetinin temsil edeceğini söyleyerek, konferanstan istinkâf etti. (Saltanat, 1 Kasım'da kaldırıldı.)
Rauf'un yerine İsmet
Ankara hükümeti, Lozan'a delegasyon göndermeye karar verdikten sonra, sıra gidecek heyetin seçilmesine geldi. Meclis'te M. Kemal'den sonra en popüler ve en yetkili konumda olan Rauf Orbay, Lozan'a gidecek heyetin başında olmak istediğini izhar etti. Ne var ki, M. Kemal, İsmet Paşayı tercih etti. İsmet, derhal Dışişleri Bakanlığına ve hemen ardından Lozan heyeti reisliğine terfi ettirildi. Lozan'a giden heyetin içinde, Sinop mebusu Dr. Rıza Nur da vardı. Dr. Nur'un Hatırat'ında anlattığına göre, İsmet Paşa, orada Türk heyetini dışlayarak, resmî heyette ismi bulunmayan Yahudi Hahambaşısı Haim Naum'la görüşüp anlaşarak gizli işler çevirmeye başladı. İşte, bu Yahudi kişi kast edilerek "Lozan'ın gizli mimarı Haim Naum'dur" denilmesinin sırrı buradan geliyor. Bu gizli görüşmeler esnasında, Misâk–ı Millî iğdiş edildiği gibi, yeni Türk rejiminin de "İslâma muarız" bir istikamette yürütülmesinde anlaşma sağlandı. Anlaşmaya göre, Türkiye'de din öldürülecek ve yeni yetişen nesil kendi isteğiyle Kur'ân'ı reddedecek bir eğitim müfredatı ile eğitilecekti. (Emirdağ Lâhikası, s. 277) İsmet Paşa, bu fikre sıcak baktı. Ancak, kesin bir karara varmaktan da çekindi. Ankara'ya gelip büyükleriyle danışmayı ve ondan sonra kesin bir karara varmayı düşündü. Bu durumda, Lozan Konferansının kesilmesi kaçınılmaz olmuştu. Kesilmenin asıl sebebi izah edilemeyeceğine göre, zahiren şöyle bir kılıf bulundu: Musul meselesiyle Kapitülasyonlar meselesinde anlaşma sağlanamadığı için, görüşmelere 4 Şubat 1923'te ara verildi. Oysa, daha sonra Lozan'da başlayan İkinci Konferanstaki görüşmelerden açıkça anlaşılıyor ki, Musul meselesi de, diğer gerekçeler de fos çıktı. * * * 20 Kasım 1922'de başlayan ilk Lozan görüşmeleri, göstermelik gerekçelerle 4 Şubat 1923'te aniden kesiliverdi. Ankara'ya dönen İsmet Paşa, Eskişehir'de M. Kemal ile trende buluştu. Başbaşa yaptıkları görüşmelerin tek şahidi, taze gelin Latife Hanımdı. Onlar da, düğün yapmış ve İzmir'den henüz yeni geliyorlardı. M. Kemal ile İsmet Paşanın Lozan'daki gizli mutabakat maddeleri hakkında ne görüşüp konuştukları, kuvvetli bir ihtimalle "Latife Hanımın Notları"nda kısmen de olsa yer almıştır. Ne var ki, bu notlar, Latife Hanımın "vasiyet"ine rağmen açıklanmadı. Açıklamak bir yana, daha da gizlendi. TTK'daki çelik kapılarla kapalı odalara hapsedildi. Hem, öyle bir gizlenme şekli ki, hiçkimsenin tek başına gidip de o notlara ulaşamayacak bir tedbirle saklandı. İnşaallah, kısmen veya tamamen imha etmemişlerdir.
Aynası iştir kişinin...
Meclis'teki gizli görüşmelerde ele alınan Lozan meselesi, şiddetli münakaşalara yol açtı. Münakaşa günlerce devam etti. Meclis, bu meselede iki gruba ayrıldı. Birinci grubu M. Kemal temsil ediyor, ikinci grubun başını ise Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey çekiyordu. Birinci gruptakiler, birtakım tavizler verilmesi pahasına Lozan'da bir nihaî anlaşmanın sağlanmasını hararetle savunurken, ikinci gruptakiler ise, özellikle İsmet Paşaya ateş püskürüyor ve Mehmetçiğin kanıyla meydanlarda kazanılan zaferin, masabaşında çok ucuza satıldığını haykırıyordu. Lozan muhalifi Ali Şükrü Bey, bir süre sonra ortadan kayboldu (27 Mart 1923). Birkaç gün sonra, cesedi bir bağevi yakınlarında toprağa gömülü halde bulundu. Katilin, Çankaya Köşkü muhafz komutanı Topal Osman olduğu anlaşıldı. Bu cinayetin hemen ardından (1 Nisan) yeni seçim kararı alındı. Yeni mebus listesine, Lozan muhalifi bir tek kişi alınmamaya itina gösterildi. Ardından, Lozan'a ikinci kez gidecek heyet tesbit edilerek yola çıkarıldı. İsviçre'nin Lozan kentindeki ikinci görüşmelere 23 Nisan'da başlandı. 24 Temmuz'da ise, son imzalar atıldı ve konferans sona erdirilmiş oldu. Ankara'da ise, yeni Meclis teşkil edildi ve Lozan'da imzalanan kararlar bu yeni Meclis'e tasdik ettirildi. (Karşı oy kullananlar, CHP'den ayrılarak TCF'yi kurdu. Sonra da, başlarına gelmeyen kalmadı.) Lozan'da verilen "Din öldürülecektir" sözünün gereği, 3 Mart 1924'ten itibaren yerine getirilmeye başlandı. Ezcümle: Hilâfet kaldırıldı, medreseler kapatıldı, Şer'îye Bakanlığına son verildi, yeni nesilleri dinden soğutacak Tevhid–i Tedrisat Kànunu o gün çıkarılarak tatbikat sahasına konuldu. 04.02.2010 E-Posta: [email protected] |