Aile-Sağlık |
Korku...
İnsanı korkutan nedir? Ya korkularını korkutan! Onu kaygılandıran, yorgun düşüncelerin kucağında, Rahatsız uykular bahşeden, Mutluyken kaybedeceğinden, Üzgünken hiç bitmeyeceğinden korkutan...
Korkularımız! Ne kadar da çoklar, ne kadar da ısrarcılar aslında... Yok saydıkça biriken, görmedikçe çoğalan,
İçimizdeki gizemli gölgelerdir onlar, Bazen bize bile yabancı, bazen reddedilecek kadar korkutucu... Bazen bir sır kadar yasak, bazen de söylenecek kadar aşikâr...
Doğduğunda korkar insan ve öldüğünde, Ama yaşarken korkmak istemez, Emin olmak ister geleceğinden, yaşayacaklarından Ve hayatın getirdiklerinden.... Kaderin bütün sürprizlerine rağmen, Belirsizlikler korkutur insanı, kaygılandırır...
Her şey yolunda giderken, Derinlere atar korkularını... Bilinçaltının dipsiz kuyularına gömer onları, Fark ederse, tanışırsa, gerçekleşeceğinden, elinden kayacağından korkar. İnsan en çok da kaybetmekten korkar.. Bazen öyle korkutucudur ki bu duygu, Kaybetmeden kaybettirir insana, elindekileri ve sevdiğini. Panikle fazla sıkarsın avuçlarında sevgiyi, nefes alamaz olur, Sevgi ise bir tutam korku kadar, bir avuç da özgürlük de ister, Yaşayabilmek için... Bazen geleceğin gelmemiş arzuları, bazen de geçmişin geçmeyen acıları korkutur insanı... Yaşadıklarından çok, yaşamadıkların, Bildiklerinden çok bilmediklerin, Sevdiklerinden çok sevmediklerin korkutur. Her bitiş kadar, her başlangıçta korkutur. Ve bitiremediklerin Bütün ağırlığıyla taşıdıklarına rağmen bitiremediklerin, Sırtındaki izlere, kalbindeki yüklere rağmen.... Korku; bizimle doğar, bizimle yaşar hayatı, Hoşlanmadığımız bir yol arkadaşı gibi, Sürekli araya mesafeler koysak da varlığını hep hissettirir bize, Hayatı daha doğru ve mutlu yaşamak için, Ne onun kollarına bırakmalı insan kendini, ne de yokmuş gibi davranmalı. Hissettiklerini ciddiye almalı fakat, fazla da samimiyet kurmamalı....
BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist |
03.02.2010 |
Çocuklara yönelik şiddet gündem olmalı TÜRKİYE Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya, Türkiye’de kayıp bin 600 çocuktan bin 100’ünü kız çocuklarının oluşturmasının, ‘’kız çocuklarının bu sömürünün ağırlıklı kurbanları olduğunu gösterdiğini’’ bildirdi. Merkez Yönetim Kurulu adına yaptığı açıklamada Kaya, çocuklara yönelen şiddetin, ülke gündeminin en önemli konularından biri olduğunu belirtti. Kaya, çocuğa yönelik şiddetin, yetiştirme yurtlarında ihmal ve istismar, sokakta yaşamak zorunda bırakılma, kâğıt mendil satarak, cam silerek dilenmeye zorlanma, ticarî ve cinsel sömürünün nesnesi olma, fabrikalarda riskli işlerde karın tokluğuna çalıştırılma, eğitim olanaklarından yoksun bırakılma, organ ticaretine konu olma, anne babalarının bilgisi dahilinde çocuk yaşta zorla evlendirilme, töre gereği intihara sürüklenme, siyasî eylemci olarak değerlendirilme, birçok ülkede asker olmaya zorlanma gibi çeşitli şekillerde olabildiğini ifade etti. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan Türkiye’deki kayıp çocuk sayısı ile ilgili çalışma sonucuna ilişkin Kaya, şu değerlendirmelerde bulundu: ‘’Bin 100’ünü kız çocukların oluşturduğu bin 600’ün üzerinde kayıp çocuğun olması özellikle kız çocuklarının bu sömürünün ağırlıklı kurbanları olduğunu gösteriyor. Öyle ki resmî makamlar bu sayıların yalnızca ihbar edilenler olduğunun altını özellikle çiziyor. Ayrıca 18 yaşından küçük çocuklar için yapılan kayıp başvurusunda il bazında İstanbul birinci sırada yer alıyor. Kayıp başvurularında son yıllarda Doğu ve Güneydoğu illerindeki artış da dikkat çekici olarak vurgulanıyor.
TÜRKİYE’DE 200 BİN ÇOCUK SOKAKTA YAŞIYOR
TÜRKİYE'DE ‘’200 bin çocuğun sokakta yaşamını sürdürmeye çalıştığını’’ ifade eden Kaya, ‘’15 milyon 70 bin ailenin 3 milyon 600 bini yoksulluk sınırındadır. 15 yaş altındaki yüzde 27,7’si, 5,6 milyon çocuk gıda ve gıda dışı yoksulluk içinde yaşamaktadır. Özetle, ülkemizde dört çocuktan biri yoksuldur’’ açıklamasında bulundu. Kaya, yoksul çocukların çoğunluğunun, büyük şehirlerde ve köylerde yaşadığını; kırsalda yaşayan çocukların yüzde 40,6’sının doğdukları andan itibaren yoksullukla karşı karşıya kaldığını vurguladı. ‘’Türkiye’de her beş çocuktan biri, yüzde 76,9’u tarım kesiminde olmak üzere iş güvenliği olmaksızın çalışmaktadır. 2008 verilerine göre ülkemizde 770 bin çocuk işçi olarak çalışmakta’’ diyen Kaya, bu deneyimlerin çocukların ciddî ve kalıcı ruhsal sorunlar yaşamasına, kişilik gelişimlerinin bozulmasına yol açtığına dikkati çekti. Kaya, ticarî cinsel sömürünün, çocuğun ruhsal, duygusal hayatı üzerinde kalıcı, derin ve hayat boyu sürecek izler bırakacağını vurguladı. |
03.02.2010 |
Obezler şeker hastalığına daha yatkın SELÇUK Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, obezlerin şeker hastalığına yakalanma riskinin, sağlıklı insanlara göre daha fazla olduğunu bildirdi. Doç. Dr. Atabek, obezitenin, fiziksel ve ruhsal sorunlara sebep olan, vücutta aşırı yağ depolanmasıyla ortaya çıkan enerji metabolizması bozukluğu olduğunu söyledi. Çocukluk çağı obezitesinin oluşmasında değişik faktörlerin rol oynadığını, çocukluk çağı obezitesi olanların yüzde 80’ninin erişkin dönemde de bez kaldığını belirten Doç. Dr. Atabek, şöyle dedi: ‘’Obezitenin, ortaya çıkmadan veya başlangıç döneminde önlenmesi gerekiyor. Çocukluk çağında obezite, özellikle ruhsal ve fiziksel problemlere yol açan bir enerji metabolizması bozukluğudur. Çocukluk çağındaki obezitenin en büyük nedenleri ise beslenme bozukluğu ve hareketsiz yaşam tarzıdır.’’
OBEZLERİN ŞEKERE YAKALANMA RİSKİ YÜKSEK
OBEZİTENİN kısa ve uzun vadede birçok hastalığa sebep olduğunu, çok ciddî sorunlara yol açan bu durumun hayat kalitesini ve süresini de olumsuz etkilediğini bildiren Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, şunları kaydetti: ‘’Obezlerin sağlıklı insanlara göre şeker hastalığına yakalanma riski daha fazladır. Bazı obez çocuklarda ergenlik dönemi öncesinde bile şeker metabolizması bozuklukları, yüksek kan basıncı, şeker hastalığı hatta damar sertliği belirtileri ortaya çıkabiliyor. Yapılan çalışmalarda, 3-8 yaş arası obez çocuklarda bile erken damar bozukluklarının ortaya çıktığı ve damar sertliğinin başladığı görülmüştür. |
03.02.2010 |
Doktorların da tanımadığı hastalık: Çölyak TAHIL tüketimine bağlı bir ince bağırsak hastalığı olan, Türkiye’de her 100 kişide bir görülmesine rağmen teşhis konulamayan Çölyak hastası sayısının yaklaşık 500 bin olduğu bildirildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Ege Çölyakla Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Sema Aydoğdu, Antalya’daki hekimleri Çölyak hastalığı konusunda bilgilendirdi. Prof. Dr. Aydoğdu, buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahıllarda bulunan ‘’gluten’’ adlı proteinin ince bağırsakta oluşturduğu hastalığın, tahıl ağırlıklı beslenen beyaz ırkta daha sık görüldüğünü bildirdi. Çölyak hastalığının, kuzeyi hariç Afrika ile Asya’nın pirinç ağırlıklı beslenen bölgelerinde daha az görüldüğünü belirten Aydoğdu, ancak küreselleşmeyle birlikte hastalığın dünyanın tamamına yayılmaya başladığına dikkati çekti. En önemli belirtisi ishal olan hastalığın görülme sıklığının ABD’de 133’te 1, dünya genelinde 100 kişi veya 150 kişide 1 olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sema Aydoğdu, Çölyak konusundaki en önemli sorunun, bu hastalığın yaygın olmasına rağmen yeterince teşhis konulamaması olduğuna işaret etti. Hastalığın dünyada olduğu gibi Türkiye’de de vatandaşlardan öte hekimler tarafından dahi yeterince bilinmediğinden yakınan Prof. Dr. Aydoğdu, şunları söyledi: “Türkiye’de en az 500 bin Çölyak hastası olması gerekirken, biz 5 bin hasta bulabiliyoruz. Peki gerisi nerede? 495 bin hasta nerede? Onlar içimizde. Onlar bulunamıyorsa bunun sorumlusu biz hekimleriz. Hatta son rakamlara göre nüfusumuz 72 milyon. Hastalığın görülme sıklığına da 100 kişide 1 diyecek olursak, 700 bin hastayı bulmak bizim görevimiz. Bu kişiler tanı alamıyor. Bütün hayatlarını ezik, kırık, dökük geçiriyorlar. ‘Aman o hemen hastalanır. Aman o her şeyi yiyemez, hemen bağırsakları bozulur’ denilen insanlar. Hatta tanı alamayıp ölen insanlar da var bu 500 bin rakamının içinde. Bu hastalara tanı konulabilmesi için biz hekimlere çok ciddî görev düşüyor.’’ |
MÜŞERREF AKSOY 03.02.2010 |