Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Ameller niyetlere göredir. Kişi için ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır.
Câmiü's-Sağîr, No: 1 |
03.02.2010 |
Risâle-i Nur, bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek Risâle-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır. Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için işâret ettik, gitmedi. Mecbur oldum, Ceylan’a dedim: “Pencereyi aç; o ne diyecek?” Girdi, durdu, ta bu sabaha kadar... Sonra odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım, yarım dakikada döndüm, baktım, “Kuddüs, Kuddüs” zikrini yapan bir kuş odamda gördüm. Gülerek dedim: “Bu misafir niçin geldi?” Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım, yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim, o misafir kayboldu. Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: “Ben bu gece gördüm ki, Hafız Ali nin kardeşi yanımıza gelmiş.” Ben de dedim: “Hafız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek.” Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafız Mustafa geldi; hem Risâle-i Nur’un serbestiyetinin müjdesini, hem mahkemedeki kitaplarımı da kısmen getirdi; hem serçe kuşunun ve senin, hem kuddüs kuşunun tâbirini ispat etti—ki, tesadüf olmadığını ispat etti. Acaba, emsâlsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir sûrette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve masum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, Risâle-i Nur’un Hafız Mustafa gibi bir zâtın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevâfuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimâli var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın? Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kâinat ve hayvanât ile alâkadardır. Ben Risâle-i Nur’un bir şâkirdi olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kâr ve neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüz binler Risâle-i Nur şakirtleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin. Evet, dinin, şeriatın ve Kur’ân’ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammâlarını hâl ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risâle-i Nur eczâları, elbette küre-i arz ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.
Emirdağ Lâhikası, s. 43, (yeni tanzim, s. 94)
LÜGATÇE:
Kuddüs: Kusur, eksiklik ve noksanlıktan temiz olan, fazilet ve güzelliklerle övülen, noksanlığı gerektirecek şeylerden son derece münezzeh olan, izzet ve kibriya sahibi Allah. tevâfuk: Uygun gelme, uygunluk beşaret-i gaybiye: Gaybdan gelen müjde. takviye-i iman: İman takviyesi, inancın kuvvetlenmesi. tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli sır, bilmece. muammâ: Karışık, mânâsı zor anlaşılır şey. muannid: İnatçı, ayak direyen. ilzam: Susturma. haşr-i cismanî: Ruhla berabar bedenlerin ve vücutların haşri. mütemerrid: Dikbaşlılık eden, inatçı. eczâ: Cüz’ler, parçalar. küre-i arz: Dünya. küre-i havâiye: Hava küre, atmosfer. hakikat-i Kur’âniye: Kur’ân’a ait olan hakikat. |
03.02.2010 |
Allah'tan dile
“Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur Sûresi, 35)
Bütün âlem O’na bakar, O’ndan ister, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile. Var mı gidecek başka kapı, hani göster, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
Yalnız değilsin dünyada hiçbir zaman, Hem nur, hem kuvvettir içindeki iman, İnanırsan bulursun güven ve emân, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
Derdi, meşakkati sebepsiz sanma, Ömrünü boşa geçirip sakın yanma, Şeytanın vesvesesine inanıp kanma, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
Hizmetine verilmiş nebat ve hayvanat, Birlik ve uyum içinde çalışır mevcudat, O’ndan geldik, O’na doğrudur gidişât, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
Bu dünyada hem nimet, hem külfet var, İnsanoğlunda hem gaflet, hem ülfet var, İşlerin hâlli için hem vakit, hem mühlet var, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
İyi söz, aklın ve kalbin cilâsı, huzurudur, Tefekkür gönüllerin neşesi ve sürurudur, Bil ki, “Allah göklerin ve yerin nurudur”, Şimdi, ne dileyeceksen Allah’tan dile.
AHMET SANDAL |
03.02.2010 |