M. Latif SALİHOĞLU |
|
12 Eylül meddahları, bir adım geri dursun |
Son bir–iki sene içinde, askerî cuntaya ait yaklaşık bir düzine kadar "darbe eylem planı" deşifre edildi. İyi de oldu. Muhtemelen Amerikan ve İngiliz istihbaratının yardımıyla ve Avrupalı sosyalistler kanalıyla Türk medyasındaki yine sosyalist (ya da sosyal demokrat) kesime servis edilen bu ihanet planlarının çoğu eski tarihli (7–8 yıl öncesine ait) olup bayat bilgileri ihtiva ediyor. Olsun, yine de son derece önemli ve dikkat çekici bilgilerdir bunlar. Asla küçümsenmemeli. Bu sayede, duyarlı bir kamuoyu oluşuyor. Bugüne kadar cunta faaliyetleri, darbelerin mahiyeti ve darbecilerin içyüzünü hakkıyla tanıyamamış olan halkımızın gözü açılıyor, neyin ne olduğunu daha iyi anlamaya, öğrenmeye başlıyor. Özellikle son askerî ihtilâlden (1980) sonra dünyaya gelen yeni jenerasyonun demokrasi ve darbeler hakkında bilgisi artıyor, daha şuurlu, daha duyarlı bir hale geliyor. Hasıl olan bilgi ve duyarlılık, insanlarımıza şunu söyletmeye başladı: Vay canına! Demek ki, her darbe öncesinde böyle ihanet planları yapılmış. Kaos ortamı oluşturulmuş. Provokatif eylemler sahneye konulmuş. Kan döktürülmüş, kardeş kavgası körüklenmiş, aynı silâhla zıt taraflar vurulmuş... Mevcut hükümete karşı nefret hissi tahrik edilen halk, aynı zamanda ümitsizliğe düşürülmüş. Nihayetinde halk, bir askerî harekâtın artık kaçınılmaz olduğu beklentisi içine sokulmuş ve düğmeye öylece basılmış. Cuntacılar, böylelikle kurtarıcı diye alkışlatılmış... Yani, kelimenin tam anlamıyla kumpas, mizansen, yanıltmaca, kandırmaca hali... Gelişmelere bu açıdan bakınca, yani halkın uyanışı ve bilinçlenmesi noktasında bakınca, haliyle memnuniyetimiz artıyor. Ne var ki, madalyonun bir de öbür yüzü var. Onu da görüp tarif etmeden olmaz. * * * Madalyonun diğer yüzünde ise, bize buruk bir sevinç yaşatan, dolayısıyla derinden derine bizi düşünmeye sevk eden tuhaf mı tuhaf bazı gelişmelere şahit oluyoruz. Meselâ, daha düne kadar darbe şakşakçılığı yaptığı halde, bugün ortalığa çıkıp demokrasi mücahidi kesiliverenlerin pişkin halleri. Meselâ, 12 Eylülcüler gibi zalimane bir cunta harekâtının meddahlığını yaptığı halde, sanki bunda hiç günahı yokmuş gibi bugün kalkıp demokrasi havarisi kesiliverenlerin tuhaf mı tuhaf davranışları. (NOT: Yapılan darbenin, mazideki Mohaç, Niğbolu ve Malazgirt'te kazanılan zaferlerden aşağı olmadığı, hatta İstiklâl Harbinden bile üstün olduğu iddiasına dair yazı için bakınız: Hürsöz, 18 Mart 1982) Keza, 7 Kasım 1982'de referanduma sunulan darbe anayasasını var gücüyle savunarak "Evet" için çalıştığı, hatta 1987'de bile darbecilerin keyfi tasarrufu olan "siyasî yasakların" savunuculuğunu yaparak, Özal ile birlikte bağıra çağıra siyasî hürriyete karşı "Hayır" bayrağını taşıyanların, bizim gibi hürriyetin bedelini ödeyen ve bu meyanda rüştünü ispat edenlere, şimdi çıkıp demokrasi dersi vermeye tevessül edenlerin pişkin halleri. (NOT: Yeni Asya'nın defalarca kapatılma pahasına karşı gelip reddettiği darbe anayasası (1982), baskı altında yapılan referandumda yüzde 90 oranında kabul gördü. 1987'deki "siyasî haklar"la ilgili referandumda ise, evet ile hayır oyları birbirine çok yakın (yüzde 50) oranlarda çıktı. * * * Bugün itibariyle, hemen bütün grup ve cemaatlerin hürriyet ve demokrasiden yana, cunta ve diktaya karşı bir tavır sergilemesi, elbette ki sevinilecek ve hayra alâmet görülecek bir manzara arz ediyor. Rahatsız edici tuhaf görüntü ise şudur: "Sadık okuyucu" olmadığı her halinden belli olan kimseler tarafından bize yöneltilen birtakım "ders verici" mahiyette, yahut "akıl öğretici" tonda bazı mesajlar var. Bu mesajlarda, meselâ şu tarz sözler yer alıyor: "Siz, gazetenizde Ergenekonculara, Balyozculara, ihanet planlarına imza atan cuntacılara karşı çok yumuşak davranıyorsunuz. Yeterince sert davranmıyorsunuz. Böyle hürriyetçilik, böyle demokratlık olur mu?" Vesaire... Daha ne diyelim böylelerine... Kırk yıllık tavizsiz istikrar çizgisi meydanda dururken, böylelerine kalkıp ne diyebilirsiniz ki... Hani "Dinime dahleden, bari Müselman olsa." Yanlış anlaşılmasın. Biz herkesten, hatta çocuktan bile hürriyet ve demokrasi dersini almaya, dinlemeye açığız. Ancak, hürriyet ve demokrasi karnesi kırıklarla dolu, hem her defasında sınıfta kalmış olanların, tutup bize darbeciler, cuntacılar meselesinde ders vermeye kalkışması, son derece komik kaçıyor. Beyler! Şayet, 12 Eylül Darbesine alkış tuttuysanız, ardından darbecilerin anayasasına evet dediyseniz, lütfen şimdi bir adım geri durun. Evvelâ, işlediğiniz o büyük günahtan dolayı, şöyle iyicene bir tevbe istiğfar edin. Hatadan, kusurdan arının; sonra gelip bizimle demokrasi meydanında aşık atmaya çalışın. Evet beyler! Aradan yıllar geçtiği halde, yine de 12 Eylül Darbecilerinin keyfi tasarrufunu hoş gördüyseniz, cuntacıların iktidardan silâh zoruyla devirmiş olduğu demokratlar için "İyi oldu. Oh olsun!" dediyseniz, dahası 1987'de yapılan "Siyasî yasaklar kalksın mı?" referandumunda "Hayır" tercihinde bulunduysanız, lütfen bir adım geri durunuz. İleri çıkıp hadden aşarak, bize demokrasi dersi vermeye çalışmayınız. İyisi mi, gelin, hep birlikte yıllar önceki arşivlere bakalım ve darbecilere, cuntacılara karşı nasıl durulur, nasıl direnilir, nasıl mukabele edilir görelim, bilelim. Özellikle 1971 Muhtırası ve 1980 Darbesi karşısında kimin ne dediğini, kimin nasıl bir tavır takındığını, darbe anayasasının halka dayatıldığı günlerde kimin nasıl bir duruş sergilediğine bakıp görelim ki, zamanın kimi haklı çıkardığını, gelişmelerin kimin dâvâsını tasdik ettiğini hakkıyla öğrenmiş olalım. Hakkıyla öğrenmiş olalım ki, şimdi de ölçülü, dengeli hareket edelim ve hakperestçe konuşalım. Evet, bundan 7–8 sene evvelki darbe ihtimalini ve bu ihtimalin delilleri olan "darbe günlüklerini, kaos planlarını" eleştirelim, hatta yerden yere vuralım, mesul kişilerin adâletin pençesine teslim edilmeleri için ne gerekirse yapalım... Ama, bunu yaparken, bir yandan da tatbik sahasına konmuş ve kanlı darbelerle neticelenmiş olan cunta faaliyetlerini ve o faaliyetler karşısındaki tavrımızı da unutmadan; yani, geçmişteki darbelerle hesaplaşmayı da, kendi yaptıklarımızla yüzleşmeyi de ihmal etmeden hareket edelim ki, samimiyetimiz ortaya çıksın, dürüstlüğümüz tescil edilsin. Aksi halde, söz ve davranışlarımız inandırıcı olmaz. Hülâsa: Yakın tarihte yaptıklarıyla dürüstçe yüzleşenler, şimdi bir adım öne çıkıp rahatça konuşabilir. Onları saygıyla dinlemeye hazırız. Bunu beceremeyenler, yaptığı hatanın üzerine yatmayı tercih edenler, lütfen bir adım geride dursun; hürriyet ve demokrasi mücadelesinde rüştünü ispat etmiş olanları takip ederek adımını atsın. Tâ ki, hem bir hakkı teslim etme faziletini göstersin, hem de yeni hatalara, gizli tuzaklara düşme tehlikesinden kurtulabilsin. 03.02.2010 E-Posta: [email protected] |