Cevher İLHAN |
|
“Açılım”ın asıl çıkmazı… |
“Değişim” sloganıyla ve “Türkiye partisi olacakları” iddiasıyla kamuoyuna karşı kapatılan DTP’nin yanlışlarını tekrarlamayacağı vaadinde bulunan BDP’nin olağanüstü kongresinde olup bitenler, “etnisite”ye dayalı siyasetin çıkmazını bir defa daha ortaya koyuyor. Ve bu “çıkmaz”, ne yazık ki “demokratik açılımı” da çıkmaza sokuyor; Türkiye’nin önündeki en büyük handikap oluyor. Ne var ki asıl “çıkmaz”, artık olağan hale gelen bildik ritüellerin ötesinde yarım saat içinde seçilen partinin yeni eşbaşkanlarının konuşmalarından ortaya çıkıyor. Yeni dönemde daha katı, sertleşme ve restleşme mesajları verilerek, demokratikleşme sabote ediliyor… Öncelikle yeni Başkan Demirtaş’ın “askerlik”le ilgili ajitasyonu ile Eşbaşkan Kışanak’ın, “çözümün tek adresi olarak Öcalan ve PKK’nın muhatap alınması” ısrarı, BDP’nin de DTP’nin izinde olduğunun ve PKK'nın sözcülüğüne soyunduğunun açık göstergesi oluyor…
“BDP’NİN PKK’NİN ARABULUCUSU” YAPILMASI… “Solda birlik” çağrısında bulunan Kışanak’ın, “Kürt sorunun çözümünü Öcalan’ın muhatap alınması”na endeksleyip Öcalan’ın misyonunu “PKK üzerindeki etkili gücü” yorumu, bu partinin de Öcalan’ın tefrikalı “yol haritası”nı esas aldığını açığa çıkarıyor. BDP’nin de “terörün bitmesi”nin ve “anaların ağlamaması”nın tek yolunu “Öcalan’ın önerdiği çözüm”de gördüğünü gösteriyor. Bütün bunlara ilâveten, sorunun demokratikleşme ve sivilleşmenin ötesinde yeniden kışkırtmalarla tahrike vardırılması, söz konusu “demokratik talepleri” yaralıyor. Demirtaş’ın, “Çatışma ve savaşın yeniden başlama ihtimalinin giderek yükseldiği bu dönemde” ifâdesi, ne yazık ki yine gerginliklere ve karşılıklı öfke ve infiâle kapı açıyor. Bu açıdan, işadamlarından öğretmenlere, âilelerden sanatçılara kadar bütün Kürt vatandaşları “Kürtçeye” sahip çıkmaya davet eden BDP yöneticilerinin, “sivil itaatsizlik” ve “demokratik hakları” aşıp işi yeniden tehdide vardırmaları, haklarındaki şüpheleri arttırıyor; problemi daha da zora sokuyor. Çıkmaz, kongre arifesinde Öcalan’ın İmralı’dan avukatları aracılığıyla, “PKK der ki ‘ben devletle sorunlarımı silâhla çözüyorum’, dağda-kırsalda bir yapılanması var; ama BDP ‘Meclis’te, yasal zeminlerde çözmek istiyoruz’ diyebilir” cümlesinin ardından, “BDP, PKK’nin arabulucusu olur” tâlimatından türüyor…
“DEVEKUŞU SİYASETİ”YLE TEHDİT! Devekuşu” siyasetiyle, önce “BDP’nin PKK ile bağı yok” deyip, peşinden de “resmî ve siyasî sözcüsü” direktifini vermesi, bu partiyi de yeri geldiğinde “deve”, yeri geldiğinde “kuş” haline çeviriyor… Bir yandan “BDP, PKK’nın sözcüsü değildir” derken, diğer yandan BDP’ye, “PKK’yı terörist ilân etmek benim işim değildir’ demeli” uyarısında bulunup “açılım’da süreç gelişirse BDP aracılığı üstlenebilir” telkiniyle “arabuluculuk görevi”yle DTP gibi BDP’yi de “PKK’nın siyasî kanadı” haline getirmesi, daha baştan kördüğüme yol açıyor. Anlaşılan o ki 30 bin insanın katlinden sorumlu Marksist terör örgütü başı, iç ve dış bağlantılı bir “proje”yi yürütüyor. Kafasına “etnisiteyi siyasallaşma” stratejisini koymuş; âdeta bir “özgürlük savaşçısı” gibi kendini “Kürtlerin temsilcisi” olarak lanse edip uluslararası arenada kabullendirme peşinde. Bu “proje”yle hem kendisinden emir alan “yasadışı silâhlı bir örgüt” dediği PKK’yı tasfiye ettirmeyip elinin altında “terörle tehdit aracı” olarak tutuyor. Hem BDP’yi sözkonusu emellerinde istimal ediyor. Böylece içte “terör sopası”nı gösterirken, dış dünyaya karşı “siyasallaşma” maskesini takıyor. Kamuoyu “demokratik talepler”le şaşırtılıp ırkî ayırım üzerine bina edilen iftirak fitnesi, “demokrasi ve özgürlükler” paravanında sunuluyor… Bunun içindir ki BDP de DTP gibi, “terörü durdurmada etkin olmadığı, tek yetkili İmralı’nın ve terör örgütünün mutlaka muhatap alınması gerektiği, aksi halde terörün artacağı” tehdidini tekrarlıyor. Ve bu durum, “açılım koordinatörü” İçişleri Bakanı’nın , “açılım”ın ana amacı olarak gösterdiği demokratikleşmeyi engelleyen etkenlerin başında geliyor. Tefrikayı programının başına koyan, terör örgütünün arabulucusu etnik ve unsuriyetçi siyasetle “açılım” ve demokratikleşmenin olmayacağı bir defa daha ayân-beyân ortaya çıkıyor. “Açılım”ın asıl çıkmazı bu… 03.02.2010 E-Posta: [email protected] |