H. İbrahim CAN |
|
BM Genel Sekreterinin Kıbrıs ziyareti |
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ziyaret etmesi, hem de görüşmenin Cumhurbaşkanlığı köşkünde gerçekleşmesi, Rum kesimini hayli rahatsız etti. Kalabalık bir vatandaş grubunun karşıladığı Genel Sekreter, daha sonra yapılan görüşme sonrasında çözüm için liderlerden söz aldığını açıkladı. Bu ziyaretin hemen öncesinde tamamlanan görüşme turunda da önemli ilerlemeler kaydedildiği belirtiliyordu. Ancak Rum tarafının resmî açıklamaları durumu farklı yansıtıyor. Rum lideri Hıristofyas’ın BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesine gönderdiği ve resmî internet sitelerinde de yayınladığı mektupta, Türk tarafının uzlaşmaz bir tutum takındığından şikâyet ediliyor ve barışa ulaşamamanın sebebi Türklerdir deniliyor. Güya Türk kesimi “Türkiye ve Türk kesimi lehine tek taraflı bir hakemlik” olarak nitelenen Annan Planının sunduğundan bile fazlasını istiyordu. İşte buna örnekler: - Annan Planında rotasyonlu başkanlıkta 2:1 oranı önerilirken, şimdiki Türk talebi 3:2 idi. - Bakanlar Kurulunda Annan Planı 6:3 oranını öngörürken, şimdi 7:5 oranı talep ediliyordu. - Planda yalnızca senatoda özel çoğunluk aranırken, şimdi Türk tarafı mecliste de özel çoğunluk aranmasını istiyordu. - Annan Planında dış politika kararlarının federe devletler tarafından diğer tarafa danışılarak alınmasının öngörülmesine karşın, şimdi Türkler bu tür kararların onların onayı ile alınmasını istiyordu. Bunun gibi bir çok konuda Türk tarafı uzlaşmaya yaklaşmıyordu. Bunun için de yukarıda görüldüğü gibi kabul ettikleri Annan Planına bile aykırı taleplerde bulunuyordu. Sanki Rum kesimi bu planı onaylamış ya da şimdi bu talepleri kabul ediyormuş gibi… Peki Hıristofyas bu şikâyete neden gerek duyuyordu? Bunun tek sebebi; müzakerelerde kaydedildiği belirtilen ilerlemelere rağmen Rum kesiminin uzlaşma niyetinde olmaması. Aslında adadaki bu müzakereler Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerine benziyor. İkisinde de bir müzakereden çok, “uyum” adı altında tamamen teslim olma talep ediliyor. AB ile müzakere değil, AB’nin bütün müktesebatının iç hukuka adapte edilip uygulamaya konulması bekleniyor. Kıbrıs’ta da Rumlar kendi istedikleri hususların tamamen Türk kesimince kabulünü bekliyor. Nasıl olsa AB üyesi oldular ve Birliğin bütün hakları ve imkânlarından yararlanabiliyor. Aslında Türk kesimini almak bu kaynakları paylaşmak anlamına gelecek. Öyleyse bir yandan uluslar arası topluma, ‘bakın uzlaşmak istiyoruz, müzakereleri sürdürüyoruz’ derken, öbür yandan mümkün olduğu kadar ayak diremek istiyorlar. Genel Sekreterin adaya yaptığı ziyaret, Birleşmiş Milletler’in bu konuya verdiği önemi gösteriyor. Umarız Avrupa Birliği de Birleşmiş Milletler’den daha fazla etkin olabileceği bu alanda, Rum kesimine karşı tavrını koyar ve Birlik hukukunun verdiği zorlayıcı etkiyi kullanır. Böylece Kıbrıs halkı da bir an önce, tecrit edilmiş bir nüfus olmaktan çıkıp, barış ve huzur içinde Avrupa Birliği’nin nimetlerinden yararlanır. Bu uzlaşmada tek vazgeçilmez şart ise; Türkiye’nin garantörlük haklarının güvenceye alınması olmalıdır. 03.02.2010 E-Posta: [email protected] |