Mehmet KARA |
|
Şakaları bile soğuk! |
Geçtiğimiz yılın başlarında Gazze’ye kimyasal silâhlarla saldırıp yüzlerce kişiyi öldüren İsrail her zaman olduğu gibi pişkinliğini sürdürüyor. Birleşmiş Milletlerin yüzlerce kararına rağmen hiçbir kararı ”takmayan” İsrail’e hiçbir yaptırım da uygulanmıyor. Geçtiğimiz ay giden insanî yardım konvoyunu dahi sınırdan geçirmemek için ellerinden gelen bütün yolları denediler. Gerçi, insanlıktan nasibini almayanlardan insanî yardımı kabul etmelerini beklemek hayaldir, ancak insanlık hâlâ bu zulme kayıtsız ve sessiz. Son günlerde yaşanan “alçak koltuk skandalı” ile başlayan Türkiye-İsrail arasındaki gerginlik görünürde “özür dilenmesi” ile sona ermiş gibi gözükse de diplomatik teamüllere ve insanlık değerlerine uymayan krizin mimarı Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, bir televizyon kanalına verdiği demeçte pişkinliğini ortaya koydu. “Her şey bir şakayla başladı. Olay medyaya yansımamalıydı” demiş. Nasıl bir şakaysa… Böyle bir konuda şaka yapılmayacağını bilmeyen birisi o koltukta nasıl oturur? Bu ancak İsrail’e yakışır…
BAKIŞ AÇISI Neredeyse her hafta bir darbe planı ortaya çıkarken, ne ekonomiyi, ne özgürlükleri, ne başörtüsü yasağını konuşamaz olduk. Elbette akıllarına durgunluk veren, dehşet darbe planlarını konuşacağız. Ancak bunu konuşurken başka konuları da birlikte konuşabilmeliyiz. Darbe planlarının bir bir ifşa edilmesi demokrasimiz açısından önemli. Darbe planı tartışmalarıyla ilgili en ilginç yorumu Baykal yaptı. “Her hafta yeni bir senaryo; birileri yazıyor, birileri sahneye koyuyor. Millet olarak, ‘acaba bugün ne var’ diye bekliyoruz” diyen Baykal “Sanki Aşk-ı Memnu dizisi” diyerek garip bir yakıştırma yaptı. Baykal’ın bahsettiği dizi gayr-ı ahlâkî ilişkiler yüzünden son günlerde tartışılan bir dizi olunca dikkat çekiciydi. Onca dizi varken Baykal niye böyle bir benzetme yaptı, herkes gibi biz de merak ettik doğrusu… Bu benzetmeyle insanın meselelere nereden ve nasıl baktığını göstermesi açısından önemini ortaya koydu.
ZAMLAR FAZLAYSA GERİ ALALIM (!) Tek konuyu tartıştığımız için başka meseleleri konuşamadığımızı söylemiştik. Bunlardan birisi de ekonomik meseleler. Memurlara yapılan yüzde 2.5, asgarî ücrete yapılan 41 liralık artışın ardından zorunlu harcamalara gelen zamlar herkesin belini bükmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Meclis Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalarda ekonomi gündeme geldi, ancak bu da kamuoyuna yansımadığı için sadece tutanaklarda kaldı. Ama biz kamuoyuna yansımak adına tutanaklardan bir bölüm aktaralım: Alaattin Büyükkaya (AKP- İstanbul)- …Şimdi, biz, nominal rakamların büyüklüğüne hepimiz alıştık geçmişten. Şimdi rakamları küçük görünce diyoruz ki: “Ya, ne 60 lira, 80 lira? Ya böyle bir şey olur mu?” Ferit Mevlüt Aslanoğlu (CHP-Malatya) - Fazlaysa birazcık geri alalım. Mustafa Özyürek (CHP-İstanbul) - Geri alalım, fazla zam yapmışız. Alaattin Büyükkaya - Bizim geri almak gibi bir derdimiz yok. Kemal Kılıçdaroğlu - İyi de, Tekel işçilerininkini niye geri alıyorsunuz? Alaattin Büyükkaya- Zam yapmış mıyız? Yapmışız. Hüseyin Yıldız (MHP-Antalya) - Bir de çay simit hesabı yapsanız maaşlarla. Alaattin Büyükkaya - Evet, 2010’daki, şu andaki enflasyon, TÜFE artışını da dikkate alırsak ki, en düşük emekli aylığı yüzde 24,2 artmış olacak. Oktay Vural (MHP-İzmir) - Hangi enflasyon! Pinpon topundaki enflasyon! Akif Akkuş (MHP-Mersin) - Emekli maaşı 362 lira, 362! Beytullah Asil (MHP-Eskişehir) - Benzine yaptığın zammı da bir söyle Alaattin Bey. Akif Akkuş- 362 liraya insan nasıl geçinecek? Karşılıklı konuşmalar bu minval üzerine sürüp gidiyor. Milletin vekillerinin iktidara mensup bir milletvekiline milletin sormak isteyip de soramadıkları sorular ve aldıkları cevaplar böyle… Cevapların geçim sıkıntısı çeken insanları tatmin etmediği kesin…
UCUBE Mİ, GARABET Mİ? İbretlik derken, Meclis Adalet Komisyonunda yaşanan ibretlik bir olayı da dikkatinize sunmak istiyorum. Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören 2007’deki anayasa değişikliğinin ardından seçimlerin nasıl yapılacağına ilişkin hazırlanan kanun tasarısı Meclis Anayasa Komisyonu’nda görüşürken, “yarı başkanlık, diktatörlük, ucube ve garabet” tartışmaları yaşandı. CHP ve MHP, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin yanlış olacağını savundu. Yeni sisteme MHP’li vekiller “ucube” dedi, CHP’li vekiller ise, “garabet” dediler. Hatta MHP’li Behiç Çelik, cumhurbaşkanını halkın seçmeninin “dikta rejimine” götüreceğini dahi söyledi. Milletin seçtiğine böyle yakıştırmalar garip bir tartışma değil mi? 31.01.2010 E-Posta: [email protected] |