Mehmet KARA |
|
Sağduyu, sağduyu, sağduyu… |
Son günlerde bazı illerde yaşanan gösteriler kaygı verici boyutlara geldi. Adeta gizli bir el Türkiye’nin geleceğini karartmaya çalışıyor. Artık provokasyon (kışkırtma) olduğu gün gibi ortaya çıkan olaylar karşısında herkesin dikkatli olması gerekiyor. Terörist başı Öcalan’ın İmralı cezaevindeki yeni koğuşunun küçültülmesi bahane edilerek başlatılan daha sonra DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra artan gerilim, “Yine ne oluyor? Birileri bir şey mi tezgâhlıyor? Türkiye nereye gidiyor, ya da nereye götürülüyor?” sorularını akla getiriyor, Tokat Reşadiye’de yedi askerimizin şehit edilmesi, peşinden Dolapdere’de göstericilere kurusıkı tabanca doğrultulması, hele hele bu silâhı doğrultanın “para verdiler sıktım” demesi tüyleri diken diken ediyor. Esas provokasyon kokan hadise ise Muş’un Bulanık ilçesindeki olay. “Korkulan oldu” dedirten olay, provokasyon ihtimalini doruğa çıkarttı. İlçede birileri çıkıyor, işyeri sahiplerine “kepenklerini kapatın” diyor. Kapatmayan dükkânların camları kırılıyor, ateşe veriliyor. Dükkânını kapatmayan birinin işyerine molotof kokteyli atılıyor. Buna sinirlenen işyeri sahibi eline kalaşnikof gibi güvenlik güçlerinde bulunun bir silâhla göstericilerin üzerine ateş ediyor. Neticede 2 kişi ölüyor, 7 kişi yaralanıyor. Bu olaydan sonra ateş eden kişi tutuklandı, ailesi bölgeden uzaklaştırıldı, ancak bu olayın arkasında onlarca soru cevapsız kaldı. İlk önce akla gelen saldırganın korucu olduğuydu. Muş Valisi korucu olmadığını söyledi. Peki bu silâhı her isteyen alabiliyor mu? Bu gösterileri kim tetikliyor? Emirler nereden geliyor? Sorular, sorular… * * * Bu olayların ardından hemen birilerinin aklına olağanüstü hal geldi. Oysa OHAL bölge için hiçbir katkı sağlamamış, sorunları bitirememiş, demokrasiyi zorlar hale gelmişti. OHAL 1987 yılında 13 ilde başlamış, uygulamaya 2002 yılında son verilmişti. Bu tarihten sonra zaman zaman OHAL uygulamasının yeniden başlaması gündeme getirilmiştir. 2006 yılında bu uygulama gündeme getirildiğinde Başbakan Tayyip Erdoğan, “Böyle bir şeyi duymamış olayım, demokrasi mücadelesi verenler böyle bir şeyi akıllarına bile getirmez. Birileri istiyor diye olağanüstü hal ilân edemeyiz” demişti. Adalet Bakanlığı döneminde “Demokratik hak ve özgürlüklerden geriye gidiş olmaz” diyen Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, şimdi de bu tartışmalar karşısında güvence veriyor. “Türkiye’yi bu alanda geriye götürmek isteyenler ve bundan fayda umanlar olabilir. Ama bunlar başarılı olamayacaktır” diyor. Söylendiği gibi OHAL, demokrasiden geriye gidiş olur. Hem de birilerinin ekmeğine yağ sürülmüş olur. Özgürlük güvenliğin alternatifi olamaz. Demokrasiden ve özgürlüklerden taviz verilmeden de güvenlik sağlanır. * * * Bu aşamada ilk akla gelen böyle tedbirler değil, demokrasi içinde kalınarak soruna çözüm bulunmasıdır. Çünkü oyun içinde oyun görülüyor. Herkesin bu aşamada dikkatli olması gerekiyor. Başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, siyasî parti başkanları, güvenlik güçleri, sivil toplum örgütleri, toplumun bütün kesimleri üzerine düşen görevleri “demokrasi içinde kalarak” yapmalı. Öte yandan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tabanlarına “izinsiz gösterilere katılmayın, dikkatli olun” talimatlarını vermesi tebrik edilmesi gereken bir davranış. Ancak son günlerde liderlerin aralarındaki kavgalara da son vermeleri gerekir. Artık bu konuşmaların gerginliği arttırdığını görmezden gelinemez. Bir görevde kapatılan DTP’li milletvekillerine düşüyor. Eğer çözüme katkı sağlamak istiyorlarsa meselelerin çözüm yerinin Meclis olduğunu görmeli, çözümü Meclis’te aramaları gerekir. Diğer taraftan da bölgede cereyan eden olaylar karşısında vatandaşlarını teskin edici beyanlarda bulunmaları da artık elzem hale gelmiştir. Olayları kışkırtıcı değil, yatıştırıcı eylem ve söylem geliştirmeliler. Unutmamak gerekir ki, çözümsüzlük Türkiye’nin ve milletin aleyhine oluyor. Yazımızın sonunda “Hoşgörü şehri” olarak bilinen Antakya’dan bir sivil toplum örgütünün başkanının sözünü hatırlatalım. Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu Hatay İl Başkanı Metin Yılmaz, son günlerde oluşturulmak istenen “kaos ortamı”na dikkat çekerken, “Bu ülke Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Hıristiyanıyla, Musevisiyle hepimize yeter. Biz Hatay’da üç semavî dinin mensuplarıyla kardeşçe hoşgörü içinde yaşıyoruz. Cami ile kilisemizin duvarı bile omuz omuza. Hiçbir şekilde provokasyona gelmiyoruz. Kaos kışkırtıcılarının ekmeğine yağ sürmeyelim. Lütfen sağduyulu olalım ve bu oyuna gelmeyelim…” İşte mesele bu. Her zaman meczuplar, provokatörler çıkabilir. Bunlar karşısında dikkatli ve uyanık olunursa ve meselelerin çözümü demokrasi zemininde aranırsa sorunlar kendiliğinden hallolur. 18.12.2009 E-Posta: [email protected] |