Cevher İLHAN |
|
DTP’nin kapatılması ve “unsura mahsus siyasî kulüpler” (3) |
Geçen asrın başlarında Prens Sabahattin Bey’in, Osmanlı’nın idâmesi için Avrupa’daki akımlardan etkilenerek önerdiği “adem-i merkeziyet” fikrine karşı “cihet’ül vahdetimiz (birlik yönümüz-bağımız) olan usûl-ü merkeziyenin (merkezî sistemin) tahkimi”yle ancak millî birlik ve muhabbetin sağlanacağını kaydeden Bediüzzaman, bütünlük ve dayanışma içinde muhtelif unsurları medenileşmede bir seviyeyi getireceğini belirtir. Demokratik hak ve hürriyetlerle “etnik siyaset” arasındaki ciddî farkı belirler. Her kavmin kültürünün, örfünün devamlılığının gereği olan millî âdetlerinin, geleneklerinin ve kendine has lisânının, irfanının, edebiyatının, fikrî istidat ve kabiliyetinin gelişmesini teminin, devletin vazifesi olduğunu, bununla ancak “makine-i terakkiyat-ı medeniyetin (medenî gelişim ve ilerleme motorunun) buharı” hükmündeki gelişme yolundaki müsbet yarışın olabileceğini anlatır. Aksi halde, “adem-i merkeziyetin (merkezden ayrı yönetimin)” ve “onun ammizâdesi unsura mahsus siyasî kulüpler”in ırkî iftiraklar üzerine milleti tefrika fitnesi felâketine atacağını haber verir. Bu kulüplerin, antidemokratik baskıcı yöntem ve tahakkümle zedelenen, etnik ayrılık ve mezhebe dayalı ayırımcılığın şiddetiyle birdenbire merkezkaç kuvvetine dönüşeceği tehlikesini nazara verir. Sözkonusu partilerin sözde temsil ettiği ırkı ve mezhebi milletten uzaklaştırıp koparacağını uyarır.
ETNİK SİYASET, AYRILIK FİTNESİNİ UYANDIRIR… “Demokratikleşme” perdesinde mevcut merkezden nefretin de tahrikiyle ırkî ve mezhebî idârelerin yetkilerinin arttırılmasının, ittihadın aleyhine istismarıyla vahşetin galeyânına sığmayacağını ifâde eder. “Adem-i merkeziyet”le tanımlanan “federatif sistem”le ülkenin eyâletlere taksiminin, Osmanlılığı ve meşrûtiyeti, bugünkü anlamıyla demokratik hürriyetçi dokuyu birden feverân ile yırtacak bir “muhtariyete (özerkliğe)”, ardından “istiklâliyete (bağımsız ayrı devlete, ayrılığa)”, sonra “tavâif-u mülûk” tâbiriyle küçük devletçiklere bölüp parçalamaya sebebiyet vereceğine dikkat çeker. Bediüzzaman’a göre, demokratikleşme zâfiyetiyle bölgeler arasındaki eşitsizliğin ve üstün gelme meyliyle etnik siyasetin ortaya çıkaracağı kavga ve kargaşa, demokrasi ve hürriyetin verdiği büyük iyiliğe darbe vurur, hiçe indirir. Bunun içindir ki, milletin millî birlik karakterine arız olup engelleyen demokrasi dışı dikta yöntemi ve istibdat zehrinin, iftirak meyli marazının izâlesi gerekirken, bu ayrılık ve kopuşun, “gayr-ı mahlut siyasî kulüpler” olarak nitelendirdiği tek ırkın bulunduğu partileşmenin siyasete sirayetinin, siyaseti zehirleyeceğini izâh eder. Demokrasi ve özgürlüklerin en büyük güzelliği, millî birlik ve bütünlük iken, böyle bir iftirakın büyük günâhıyla son verip bitirmenin, “onüç asır evvel ölüm olan asâbiyet-i cahîliyeyi (cehâletten türeyen ırkçılığı) diriltmek ve fitneyi uyandırmak olduğunu” ikaz eder. Yine bunun içindir ki evvelemirde “ırka ve mezhebe mahsus siyasî partiler”e menfezler, kapılar açmanın “ecnebinin politikası”na âlet olunarak, “frenk illeti”yle milleti birbirine bağlayan inanç birliği bağlarının koparılmasına, “din kardeşliği”nin devre dışı bırakılmasına sebebiyet vereceği beyânında bulunur. DTP’nin akıbetine ve “unsura mahsus siyasî kulüpler”in haklarını korumak iddiasıyla ortaya çıktıkları unsur olmak üzere, milletin hak ve hürriyetlerine, birlik ve bütünlüğüne, barış ve kalkınmasına verdiği zararlara, etnik partilerin çıkmazına bir de gözle bakılmalı… 17.12.2009 E-Posta: [email protected] |