Ahmet ÖZDEMİR |
|
Bir harf kâtipsiz olamadığına göre... |
Yaratılış, düşünen insanlığın en eski meselelerinden biri, belki de birincisidir. Kendini tabiattan ayrı ve bağımsız bir varlık olarak hisseden her insan, ilk iş olarak kendi aslını, insanlığın aslını düşünecek ve soracaktır. Bu konuda elde edeceği bilgi, kişiyi ister istemez, etrafını saran fizikî çevrenin, yani dünyanın, göklerin, ay, güneş ve yıldızların da aslını sormaya sevk edecektir. Eğer merak sahibi ise! Yaratılıştan amaç, Cenâb-ı Allah’ın yarattığı eserlerindeki san’atı görmek ve göstermek istemesidir. 1 Her gün gözümüz önünde nice kafileler gelip geçiyorlar. İşte o kafilelerden birisi de insanoğludur. İnsanoğlu, büyük bir kervan ve muazzam bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücut ve hayat çöllerinde misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve süslü bağlarına yönelip kafile kafile arkasında peş peşe yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini çeker. “Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar? Neden gelen durmuyor, giden dönmüyor? Buradaki vazifeleri nedir?” diye hallerini anlamak üzere yaratılış hikmeti, hikmet ilmini karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir konuşma başladı: Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?” Bu soruya, insanoğlu adına, diğer büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî (asm) çıkarak şöyle cevapta bulundu: “Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azim insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risâlet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelinin risâlet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azimüşşan elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”2 Günümüzde san'atlı bir eser yapılmadan önce planlanır. Bu işin kader safhasıdır. Kaderi tayin edilmiş bu eserin varlık âlemine çıkması için, plana uygun yapılması gerekir. Bu da işin kudret safhasını teşkil eder. Bunun için insan gücü, gerekli materyal ve mâlî imkânların olması gerekir. Kâinatın Yaratıcısı için bu safhalara ihtiyaç yoktur. Bütün bunlar “kâf-nûn” fabrikasında gerçekleşir. Yani “ol” deyince bir anda oluverir. Kâinatın ilk başlangıcını araştıran insan zihni orada kalmayıp, bunun tabiî sonucu olan bir başka soruya geçerek “Sonumuz ne olacak, nereye gidiyoruz?” diyecektir. Özetle doğumla başlayıp, ölümle noktalanan bir hayat kaderine tâbi insanoğlu başlangıcını ve sonunu hep sora gelmiştir: “Nereden geldik, neciyiz, nereye gidiyoruz, bu dünyadaki işimiz nedir?” Tarih boyunca bu sorulara cevap olacak görüşler ortaya atılmıştır. Tesadüfle başlatıp mutlak bir sonla tamamlayan, insanlığı yokluğa atan maddeci felsefî görüşler olduğu gibi, ruhun ezeliyetini kabul eden ruhçu, mâneviyatçı görüşler de olmuştur. Tarihin mezarlığında bu görüşlerin enkazlarını görmek mümkündür. Müsbet hareket edemeyenlerden müsbet sonuç elde edilir mi? Aslında dinler de insanlığın cevaplandırmakta zorlandığı bu sorulara cevap vermek için vardır. Kâinatta nizam ve intizam varsa tesadüf yoktur. Din tesâdüfî başlangıcı reddeder. Bir saat intizamıyla belki daha dakik ve hassas çalışan Güneş Sistemi’miz ve kâinat çok usta bir Yaratıcının elinden çıkmıştır, der. Varlıklar arasındaki itme ve çekme kuvvetleri şeklinde tezâhür eden irtibâtı; birbirine zıt ve şuursuz unsurların hayatın devamında ortaya koydukları işbirliği ve tamamlayıcılığı, kâinatın parçaları ve cüzleri arasındaki dakik ve hassas intizamı; bunların bir elden çıktığına, ustalarının çok mâhir ve kâdir olduğuna, yaratma işini irâde ve şuurla yaptığına delil kabul eder. Acaba şöyle düşünsek olur mu: “Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?” 3 Varlıklar âlemi, İslâm dininde Nur-u Muhammedî tâbir edilen bir ilk maddeden yaratılmıştır. Kadir olan Yaratıcı’nın “Ol!” emri ile bir anda, yaratılış ağacının çekirdeği durumundaki Nur-u Muhammedî’den ilk varlık filizi ortaya çıkmıştır. Bu filiz tıpkı bir ağaç gibi büyüyerek, sonunda insan meyvesini verecek mükemmelliğe erişmiştir. Peygamber Efendimiz (asm), yaratılışın bu tekâmül seyri içerisinde meyvelerin meyvesidir. En son, en mükemmel meyve, Fahr-i Kâinat’tır (asm). Yani Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz kâinat ağacının hem çekirdeği, hem de meyvesidir. İslâmiyet, yaratılışla ilgili konuların başlangıcı Hz. Muhammed’in (asm) nuru ile sonucu Hz. Muhammed’in (asm) zatı arasındaki safhaları ve halkaları anahatlarıyla aydınlatacak şekilde yapar, bâzı ipuçları verir, fezlekeler sunar, fakat ayrıntılara girmez. Ortaya konulan özetler ve sonuçlar, dünün müneccimleriyle bugünün astrolog ve faraziyecilerinin safsata ve fantaziyelerine kapılmayı önleyecek, sapla samanı karıştırmayacak açıklıkta ve zenginliktedir. İnsanın, cin ve şeytanın, dünyanın yaratılışından, semâ ve arşın yaratılışına kadar birçok meselede rivayet edilen hadisler vardır. Onlardan ikisine göz gezdirelim: 1. “Başlangıçta Allah vardı, O’ndan önce başka bir şey yoktu. O’nun Arş’ı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek her şeyi yazdı.”4 2. Ömer İbnu’l-Hattâb (r.a.) der ki: “(Bir gün) Resûlullah (a.s.m.) aramızdan doğrularak mahlûkatın ilk yaratılışından başlayarak (geçmiş olan ve gelecek olan bütün safhaları) cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı. Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu.”5 Bu rivayetlerde, yaratılışın başlangıcı ile ilgili bazı açıklamalar yer almaktadır. Bunlarda âlemin yaratılışının başlangıcı hakkında bazı özet bilgiler mevcut olmakla beraber, anlayışımızın kavrayamadığı bazı ifadeler de mevcuttur. Burada anladığımız temel fikirler şunlardır: * Hiçbir varlık yok iken Allah vardı. * Önce suyu ve su üzerinde Arş’ı yarattı * Sonra gökleri ve arzı yarattı. * Meydana gelecek yaratılış fiillerini kader kitabında önceden yazdı. Vukuat bu yazıya göre meydana gelmektedir, olayların hiçbirinde tesadüfe yer yoktur. * Resûlullah (asm), insanların merakı ve sorması üzerine başlangıç ve sonuçla ilgili açıklamalar yapmıştır. Şu halde hadislerden elde edilen bu özet bilgiler, mü’mini, eşyanın ve âlemin ve hattâ beşeriyetin başlangıcı konusunda insanlığın merakını bir kısım boş tahminlerle tatmine çalışan nazariye mâceracılarının ağına düşmekten kurtarmaya yeterlidir.6
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 916. 2- Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, s. 28-29. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 83. 4- Buhârî, Megâzî, 67, 74, Tirmizî, Menâkıb, 3946. 5- Buhârî, Bed’ul-Halk 1. 6- İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, 5: 328-330. 14.12.2009 E-Posta: [email protected] |