Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Ahmet Mithat Efendiden tesettüre dair notlar |
Tanzimat döneminin önemli yazarlarından olan Ahmet Mithat Efendi (1844–1912) romanlarında, makalelerinde kadın ve aile konusunu sıkça işler. Batı medeniyetinde kadının yeri ile ilgili mukayeseler yaparak kadın problemini ele alır.
“Stockholm Müsteşrikler Kongresi”nden notlar 1888 yılında dâvetli olarak katıldığı “Stockholm Müsteşrikler Kongresi”nde Fransızca olarak sunduğu tebliğinde Batılıların şimdiye kadar Doğu’ya güzel bir tablo seyreder gibi baktıklarından, kadınları da, odalık adını taşıyan tablolarında olduğu gibi, Şark işi bir sedire uzanmış, saçları dağınık, yarı çıplak, incili terliklerinin biri ayağında, nargilesinin kehribar marpucu ağzında, sedef kakmalı eşyaları, şamdanlar, Arap cariyeleriyle tamamlanan bir dekor içinde tasvir ettiklerini anlattıktan sonra şunları söyler: “Bu hakikat olmayıp bir hayal, bir şiirdir. O kadar hayaldir ki, ondan mütevellit fikir ve itikat dahi mahz-ı hayal olur. Zira zannolunur ki bu vücut kendi hanesinin sahibesi, zevcinin zevcesi ve evlâdının validesi değil, belki yalnız hane sahibi erkeğin huzuzatına hizmetkâr bir eğlencesidir. Ne büyük hata!” Bundan sonra Osmanlının yetiştirdiği devlet adamlarından, âlim ve san'atkârlardan bahseden Ahmet Mithat, bunların yetişmelerinde en önemli faktörün anneleri olduğunu söyler: “Evlâdın en mühim muallim ve mürebbisi validesidir. Eğer Şark nisvânı, tablolarınızdaki gibi bir sınıf mahlûktan doğma evlâttan ibaret bulunsalardı Şark bunca fezâil-i maddiye ve maneviyesiyle bugünkü Avrupa gibi müdekkik bir Avrupa’nın nazar-ı tetebbu ve tetkikine şayeste görülür müydü?” diye sorar. Kadınların örtünmesi meselesi Şarkiyatçılar için cazip bir konudur. Stockholm’de soru yağmuruna tutulur. Sükûnet ve delillerle soruları cevaplandırır. Örtünmenin kadınların erkeklerle görüşmesine mâni olamayacağını, ancak bu muaşeretin, câiz görülebilecek hududunun tayin edilmesi gerektiğini söyler. “Peygamberin zamanında da kadınların örtünmeye riâyet şartıyla, kadı ve kumandanlarla, hatta diğer erkeklerle görüşmeleri, ticaret yapmaları dahi caizdi” der.
Batılı kadınlar Ahmet Mithat Efendi, Avrupalı kadının bir erkek gibi hür olduğunu ifade ederek, “Peki, Batılı kadın mutlu mudur?” sorusunu sorar. “Opera, tiyatro gibi eğlence yerlerinde, meslek hayatının her safhasında bulunan kadın, bu asrın mahsulü olan feminizme rağmen mutlu mudur, yoksa yeni problemlerle mi uğraşmaktadır?” Bir romanında bu soruya şöyle cevap verir: “Bari şu halleriyle bahtiyar olsalar! Hâlbuki bunlar ne kadar zengin olsalar, kendilerinden daha zengin olanların yapabildikleri isrâfâta muktedir olamadıkları için kendi kendilerini yiyip bitiriyorlar. Ne kadar süslü olsalar bütün kuyumcu dükkânlarını, tuhafiyeci mağazalarını üzerimize yüklenemedik diye tahassürlerinden helâk oluyorlar, hasetlerinden kıvranıyorlar…”
Hz. Meryem de mütesettirdi Batılı kadının hürriyeti bahasına “hayâ” duygusunu yitirdiğini ifade ederek kıyafetlerinden örnekler sunar. Kadınların kendilerini teşhir ettiklerini ve erkeklerin nazarlarını üzerlerine çekmek maksadını güttüklerini anlatır. Bununla beraber Batılı kadın hakkındaki bu görüşlerini umumîleştirmez. Avrupa âdâb-ı muâşeretinde asil ailelere mensup kadınları “muhafazakâr ev hanımı” tabirine lâyık görür. “Hazret-i Meryem mesture kadındı. Şimdi dahi Asya ve Afrika’da Hıristiyan kadınları mesturedir. Açık gezenler, onlar nezdinde dahi alafranga addolunur” der. Evet, işte Osmanlı aydınlarının önde gelen isimlerinden Ahmet Mithat Efendinin kadın, aile ve tesettür üzerine görüşleri.
Kaynakça: Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Prof. Dr. Orhan Okay, M.E. B. Yayınları. 13.12.2009 E-Posta: [email protected] |