Umut YAVUZ |
|
Avrupa’nın refleksleri tabiî karşılanmalıdır |
İsviçre’deki minare yasağı referandumu, tıpkı Danimarka’da yayınlanan Hz. Muhammed (asm) karikatürleri gibi büyük tepki topladı. Gerek Avrupalılar, gerekse dünyanın geri kalan kesimindeki sağduyulu insanlar, ister Müslüman olsun, ister olmasın, bu çağdışı yasağa gereken tepkiyi gösterdiler. Ancak tepkiler kadar, Avrupa’nın sağ görüşlü kesimlerinden de ciddî anlamda destek mesajları da geldi. Hatta bu tip yasakların başka ülkelere de sıçrama ihtimali ortaya çıktı. Esasında ne minare yasağı, ne de buna verilen destekler şaşırtıcıdır. Zira bilhassa son 50 yıl içinde Avrupa’da ciddî mânâda bir medeniyet krizi yaşanmakta. Sözkonusu kriz Avrupa’nın yıllar yılı Haçlı bayrağı altında mücadele ettiği İslâm’a hiç bir kılıç tehditi olmadan ve top sesi duyulmadan teslim oluşundan kaynaklanıyor. Evet, Avrupa en büyük korkusuyla yüzleşiyor. İslâmiyet’in kendi topraklarında hükümferma olması ihtimalinin hayali bile Avrupalıların uykularını kaçırmaya yetiyor. Avrupalının bu korkusu, pek tabiî ki İslâmiyet’i doğru bilmemesinden ve yeterince tanımamasından kaynaklanıyor. Ancak böylesi bir kültür buluşmasında, minare yasağı, başörtüsü problemi, karikatür krizi gibi krizlerin vuku bulması bizce gayet tabiîidir. Evet Avrupa’nın İslâmiyet’in engellenemez yayılışına ciddî anlamda teslim olacağı sadece bir öngörü veya temenni olmaktan çok uzaktadır. Zira artık yapılan araştırmalarda bu gerçeği bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. 2009 yılının Ekim ayında İngilizler tarafından gerçekleştirilen bir araştırma bunun en somut delillerinden biri. Avrupa’nın dini ve sosyal geleceğiyle ilgili yapısı hakkında incelemeler yapan İngiliz Telegraph gazetesinin araştırmasına göre, İngiltere, İspanya ve Hollanda kısa sürede çok daha yüksek oranlarda Müslüman nüfusa sahip olacak. Araştırmaya göre, 2008’de, AB ülkelerinin toplam nüfusunun yüzde beşi Müslüman iken, Müslüman ülkelerden Avrupa’ya artan göç ve Avrupalıların düşük doğum oranlarının, 2050’ye kadar bu oranın yüzde 20 olacağını göstermekte. Daha başka kaynaklardan toplanan veriler de, İngiltere, İspanya ve Hollanda’nın kısa bir zaman içerisinde çok daha fazla Müslüman nüfusa ev sahipliği yapacağının işaretlerini veriyor. Sözkonusu gazete araştırmayı duyurduğu makalesinde bundan böyle Avrupalıların İslâm dini ve Müslümanlara karşı daha saygılı olması gerektiğini de belirtmeden geçemiyor. Konuyla alâkalı bir başka araştırma da Amerikalılar tarafından gerçekleştirilmiş. Bu seferki Ağustos ayında yayınlandı. Araştırmaya göre, dünyadaki Müslüman nüfusu 1,57 milyar. Pew Din ve Kamu Hayatı Forumu adlı kuruluş tarafından yapılan ve kuruluş yetkililerince “şimdiye kadar din üzerine yapılmış en kapsamlı araştırma” olarak nitelenen araştırmanın sonuçları, dünyada her 4 kişiden 1’inin Müslüman olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarına göre ise, Avrupa kıt'asının toplam nüfusunun 5’te birini Müslümanlar oluşturuyor. Avrupa’da yaşayan Müslüman nüfusu 38 milyon olarak gösteren araştırmada, 4 milyon Müslümanın yaşadığı Almanya’daki Müslüman nüfusun neredeyse Kuzey ve Güney Amerikada yaşayan 4,6 milyon Müslüman nüfusa eşit olduğuna dikkati çekiliyor. Araştırma sonuçları, Fransa’da yaşayan Müslümanların sayısının Almanya’dakilerden daha az olduğunu, buna karşın bu ülkedeki Müslüman nüfusun ülkenin genel nüfusa oranının Almanya’dakinden daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bütün bunlar bir yana Müslümanların yüksek doğum oranları da bu araştırmalarda elde edilen sonuçların daha ivmeli bir şekilde yükseleceğine işaret ediyor. Şimdi olaya bu açılardan bakıldığında, İslâmiyet ile yüzleşmek zorunda kalan Avrupa’da bazen krize dönüşen tepkiler ve refleksler olması garip karşılanmamalıdır. Benzer bir durumun bizim başımıza geldiğini düşünelim. Yani Hıristiyan nüfusun İslâm coğrafyalarında bu denli artışını hayal edelim. Her ne kadar Müslüman toplumlar daha hoşgörülü olsalar da, böylesi bir durumda illa ki, arada bir ciddî ve sert refleksler ve tepkiler gerçekleşecektir. Demek istediğimiz o ki, bu kültür geçişi ve karşılaşması tamamlanana kadar ve Avrupa İslâmiyet’i bünyesine kabul edecek ergenliğe ulaşana ve tam anlamıyla teslim olana kadar böylesi reflekslerle karşılaşabiliriz. Ama uzun ömürlü ve yaygın olmayacaktır. Zira İslâmiyet güneşi hiçbir güç tarafından söndürülemedi ve söndürülemeyecektir. Koca kıt'alar, tek bir silâh patlamadan ve kılıç sallanmadan fethedilecektir. Zira esas fethedilen kıt'alar değil, kalplerdir... En büyük fetih de budur... 13.12.2009 E-Posta: [email protected] |