13 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Sultan Fatih, Akçahisar ve İşkodra’ya mührünü basmış

Balkanlarda Osmanlı’dan en son kopan toprak parçası Arnavutluk’tur. 500 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır.

Arnavutluk’un İslâm olması, Osmanlı fetihleri ile başlamıştır. Arnavut Müslümanlar, İtalyanlar tarafından, “Turchi” olarak adlandırılıyorlar. Osmanlı Devleti, bu toprakları 1417 yılında fethetmiş ve Hasan Rıza Paşa’nın şehit edilmesiyle 1913’te terk etmek zorunda kalmış. Avrupa’daki ilk Müslüman devlet olarak 1913 yılında tarih sahnesindeki yerini alan Arnavutluk, bütün sıkıntılara rağmen bugüne kadar, her şeye rağmen, Avrupa’nın en büyük Müslüman kavimlerinden birinin yaşadığı topraklar olma özelliğini muhafaza etmektedir.

İSKENDER BEY’E RAĞMEN, AKÇAHİSAR, BİR

OSMANLI ŞEHRİ

Akçahisar aslında Kruja olarak isimlendiriliyor. Ancak ben Akçahisar’ı tercih ediyorum. Oraya yaklaştıkça biraz İznik ve Orhangazi’yi hatırlatıyor. Akçahisar, Fatih tarafından fethedilmiş. Şehrin ortasındaki cami yüreğimizin hızlı hızlı çarpmasına sebep oluyor. Fatih Camii (1478) Akçahisar Kalesi'nde inşa edilmiştir. Ancak, kale içindeki Fatih’in yaptırdığı bu cami ve külliyesi ihya edilmeyi bekliyor. Hemen yanıbaşında ise yükselen bir yapı mevcut. Bu, sözde Arnavut millî kahramanı, İskender Bey adına yapılmış müzenin kulesi. İskender Akçahisar’da doğmuş. Bu yüzden de özellikle burada ön plana çıkartılıyor. Müzeyi girip geziyor. Duvarlara çalışılmış savaş sahnesi figürlerini görünce ağzımız açık kalıyor. Çünkü figürler resmen Osmanlıyı ve Türkleri kötüleyen cinsten. Türkler korkak ve halinden bezmiş resimlenmişken, İskender Bey ve ordusu birer gurur abidesi olarak çizilmiş.

Müzenin kulesine çıktığımızda ise, etrafa hakim bir noktada olduğumuzu görüyoruz. Kale, boş yere buraya yapılmamış.

MÜSLÜMANLARA BASKI

Altı asırlık İslâm tarihinden sonra Arnavut Müslümanları üzerindeki baskı ve Hıristiyanlaştırma politikası her zaman devam etmiş. Ülkenin kritik noktalarında Hıristiyanlar bulunuyor. Basın da onların ellerinde. Bu üstünlükleri bugün de fiilî olarak devam ediyor. Bu sebeple Müslüman Arnavutlar, politik ve kültürel açıdan Katolik ve Ortodoks istilâsı ile karşı karşıyalar. Meselâ, bir kısım insanın Arnavut olduğuna inandığı Arnavutluk’un başşehri Tiran varlığını Osmanlı’ya borçlu. Osmanlı egemenliği sırasında İşkodra vilayetinin Draç Sancağı’nda bir kaza merkezi olan Tiran, 17. yüzyıla kadar küçük bir köymüş. İşkodra Valisi Süleyman Paşa zamanında buranın bir şehir olmasına karar vermiş. Paşa, şehre iki cami ve külliye yaptırmış. Sonradan Tiran şehri gelişmiş. Ne yazık ki, savaş sırasında yıkılan bu külliye onarılmamış. Yeri de satılmış ve bu gün Müslümanlar tarafından “Cehennem binası” olarak adlandırılan bina yapılıyor. Bu konuyu ayrıca belgeleriyle ayrı bir haber konusu olarak yapacağımdan kısa geçiyorum.

ARNAVUT HALKININ TÜRKİYE’YE BAKIŞI

Arnavutluk kimliğini oluşturamamış bir ülke durumunda. Geçmişteki bağlarıyla Batı Dünyası arasında kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Hıristiyan Arnavutlar ve komünist rejimden kalan bürokratlar Osmanlı’yı ve Türkiye’yi kötü gösterme çabası içinde. Fakat Arnavutluk halkının belli bir kesiminde tarihten gelen bağları sebebiyle Türklere karşı sevgi dolu bir bakış açısı var. Türkiye’yi en azından bir ağabey olarak görüyor ya da görmek istiyorlar. Fakat bu noktada Türkiye’nin büyük ihmallerinin olduğunu söyleyebiliriz. Komünist rejim döneminden kalma ders kitaplarında Osmanlı’yı zorba ve işgalci olarak gösteren metinler hâlâ çocuklara okutuluyor. Türkiye’nin bu konuda ricaları olsa da hâlâ uygulamaya geçilmemiş. Arnavut kardeşlerimiz Türkiye’den gelen devlet büyüklerine karşı saygı duruşunda bulunuyorlarmış. Meselâ Başbakan Erdoğan geldiğinde herkes elini sıkmak istemiş. Diğer ülke liderleri pek umurlarında olmuyormuş. ABD eski Başkanı Bush hariç. Zira Amerika'yı özgürlüğün kalesi olarak görüyorlarmış.

Netice-i kelâm, Arnavutlar Enver Hoca diktatörlüğünden kurtulmuşlar, ama şimdi de kapitalist sistemin acımasız dişlileri arasına girmeye başlamışlar. Ancak her şeye rağmen Arnavutluk Müslüman bir memleket.

Tarih kitaplarında Osmanlı kötüleniyor

OSMANLI ve Türklerle ilgili olumsuz propaganda çok yoğun. Yunanistan kitaplarda kendisiyle ilgili olumsuz ibareleri değiştirtmiş. Türklerle alâkalı olanlar duruyor ve Türkler hâlâ işgalci olarak gösteriliyor. Enver Hoca döneminde yazılan resmî tarihte Osmanlılar ve İslâm kültürünün Arnavutluk üzerindeki olumsuz etkileri dile getirilmiş; hatta Osmanlı idaresi altındaki yıllar “karanlık bir dönem” olarak nitelendirilmiş. Öyle ki, 1991 yılına kadar devam eden komünist rejim zamanında çok sayıda imam sürülmüş, hapsedilmiş hatta şehit edilmiş. Dinî kitaplar yasaklanarak yok edilirken, mescitler yıkılmış. İskender Bey, Pjeter Bogdani gibi birçoğunun Arnavut kökenli olduğu kuşkulu isimler millî kahraman, mit haline getirilmiş. Buna karşılık Tepedelenli Ali Paşa, Kuzey Arnavutluk’un Bushati Paşaları ve Balkanlardaki Arnavut tarihinde çok önemli figür oluşturan diğer kişiler, aslında Müslüman kahramanlar oldukları anlaşıldıktan sonra, komünist rejim ve takipçileri tarafından kötülenmeye ve unutturulmaya çalışılmış. Notlarımızın ilk bölümünde Tepedelenli Ali Paşa’ya ait memba suyunun olduğundan bahsetmiştik. Yani o hâlâ varlığını sürdürüyor.

İskender Bey ve Rahibe Teresa putları!

ARNAVUT kardeşlerimizden birinin yaptığı espri, birilerinin Arnavut Müslümanları getirmek istedikleri noktayı; tarihini, kimliğini ve hatta ruhunu değiştirmek istediğini açıkça ortaya koyuyordu. Espri ile karışık gerçek şu: 1900’lerin başlarında Arnavutları Osmanlı’dan, Müslümanlardan koparmak için İskender Bey putunu getirdiler. Yakın zamana kadar İskender putu yalnız başınaydı. Onu evlendirmek için 2. bir put gerekti. Onu da Rahibe Teresa olarak buldular. Onun da putlarını her yere diktiler. Sonuçta iki put evlendi ve İskender Bey yal-nızlıktan kurtuldu. Ayrıca Rahibe Teresa, Arnavut millî kimliğinin temsilcisi olarak şiddetli bir şekilde destekleniyor. Eğitim ve Kültür Bakanları, Teresa’yı anmak için Arnavut öğrencileri ayin için zorluyorlar. Bu ayinler Vatikan ve İtalyan elçiliğince destekleniyor. Katolik propaganda çerçevesinde, ülkenin her köşesine Rahibe Teresa’nın adının verilmesi için Arnavut politikacılar zorlanıyorlar. Arnavutluk’un tek havaalanı “Katolik Azize Rahibe Teresa” adını taşıyor. Tiran’ın en büyük bulvarının adı “Rahibe Teresa Bulvarı”, en büyük hastanesinin adı “Rahibe Teresa Hastanesi”. İskender Bey’e Akçahisar bölümünde değineceğiz.

İŞKODRA’DA TARİH KATLİÂMI

İŞKODRA, Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1479 tarihinde, Osmanlı topraklarına katılıyor. 19. asırda vilayet merkezi olan İşkodra Balkan Savaşı sırasında Osmanlıların elinden çıkıyor. 1913 yılında şehir Arnavutluk devletine bırakılıyor. İşkodra Osmanlı’nın bölgede en son terk ettiği yer olma özelliğine de sahip. İşkodra’nın en önemli tarihî eseri İşkodra Kalesi (Rozafa) içindeki Sultan Fatih Camii. O da yıkılmak üzere olan bir harabe halinde. “Bu mimarî eserin ilk hali bir kiliseydi” denilerek cami tekrar kiliseye çevrilmeye çalışılmış. Halkın buna tepki göstermesi üzerine bu girişim başarılı olamamış. Her yerde olduğu gibi burada da Osmanlı’dan kalan bütün mimarî eserlere topyekûn saldırılar olmuş ve oluyor. Komünist yönetim şehirdeki bir tek cami dışında bütün tarihî camileri yıkarak burada da bir tarih katliâmı yapmış.

Tiran-İşkodra arası 1,5 saat. Arnavutluk’un en yüksek dağları, Alp Dağları buradan görülüyor. 100 bin nüfuslu bir şehir burası. İşkodra Gölü Balkanlar’ın en büyük gölü. Bu gölün yarısı Arnavutluk’a yarısı Sırbistan-Karadağ’a ait. Osmanlı çekilirken Arnavutluk’un birkaç iliyle birlikte bu gölün de yarısı o tarafta kalmış. Kale İşkodra’ya hakim bir tepe üzerine kurulmuş. Manzara o kadar muhteşem ki… Fethedilmesi de zor olan bu kale Fatih’e fazla direnememiş. İçindeki kiliseden camiye çevrilen Fatih Sultan Mehmet Camii harap durumda. Drina nehri, Makedonya’da Ohri Gölü’nde doğuyor ve sonrasında Kosova’yı geçiyor. Kosova’dan sonra Arnavutluk topraklarına giriyor. Ve burada da Buna Nehri'yle karışıyor. İşte kaleden bu iki nehrin tam kesiştiği noktayı görüyoruz. Bu noktadan sonra da nehir Buna olarak devam ediyor ve 40 km sonrasında da Adriyatik Denizi'ne dökülüyor. İşkodra Kalesi'nin dibinde tarihî Kurşunlu Camii ise sular altında kalmak üzere. Müslümanların imkânları olmadığı için ve biraz da ilgisizlikten tarih sahnesinden silinmek üzere. Unutmadan İşkodra’da Hüdayi Vakfı'nın güzel bir camii ve arkasında erkek imam-hatip okulu ve yurdu var. Biraz ilerisinde ise kız imam hatip okulu ve yurdu bulunuyor.

ÇARŞIDA KENDİMİZİ TÜRKİYE’DE GİBİ

HİSSETTİK

KALE ve müzeyi gezdiğimiz sırada yöresel bir tatlı olan “etli tatlı”dan yiyelim dedik, ama ekibimizin çoğunu ağır geldi, yiyemedik. İyi ki az porsiyon söylemişiz. Siz de giderseniz tadı belki damak lezzetinize göredir. Her neyse bu tatlı konusu araya girdi. Kaleden çıkarak çarşıya doğru iniyoruz. Yeni mallardan çok antika diyebileceğimiz eşyalar satılıyor. Kilimler tavanlara asılmış. Bir de çok tanıdık bir tezgâh görüyoruz; bir kilim tezgâhı. Fotoğraflamadan olmaz tabiî. Basıyoruz deklanşöre! Kısacası çarşı mükemmel bir dizaynda. Çarşıdan çıkarken sağ tarafımızda bir fırın görünce hemen içeriye süzülüyoruz. Fırıncı amcayla tanıştığımızda adının Şaban olduğunu anlıyoruz. Şaban Amca tam bir Osmanlı. Bir şekilde anlaşıyor, “Selamün Aleyküm” deyip, ekmeklerinden satın alıp yanından ayrılıyoruz. Biraz da aceleyle çıkıyoruz İşkodra’ya doğru…

ADRİYATİK KIYISINDAKİ DURRES

ÜLKENİN ilk beş büyük şehri arasında yer alıyor. Adriyatik kıyısında bulunan bir liman şehri. Hava açık olduğu zaman İtalya’nın ışıkları dahi gözükebiliyor. Biz uğradığımızda görme şansımız olmadı. Burada bulunan ilginç eserlerden biri, bir cami. Camiyi, İtalya’nın faşist diktatörü Mussolini, Arnavutlara şirin gözükmek adına, 1938 yılında yaptırmış. Çeşitli zamanlarda tamirattan geçerek günümüze kadar gelmiş.

TÜRKLER ÇAY İÇER, PEKİ, YA ARNAVUTLAR?

Arnavutlar kahve içer. Arnavutluk’un neresinde olursa olsun. Türk insanına karşı Osmanlı’dan kalan sevgi ve hoşgörü var. Türklerde çay neyse Arnavutlarda kahve o. Zaten kafeler de her zaman dolu. Ve kahve istediğinizde size Türk kahvesi ikram ediliyor. Hem de has Türk kahvesi. Bizim bildiğimiz çayı Arnavutlar içmiyorlar. Çay onlara göre sadece hasta olunduğunda içiliyor. Bu yüzden gittiğimiz hiçbir kafede demleme çay bulamadık. Lipton sallama çay ile idare ettik.

TELEFERİKLE DJATİ TEPESİNE ÇIKTIK

BaşŞEHİR Tiran’ın yeni yerleşim bölgesi olan bir belediye. Konut alanları oraya doğru kaymış. Çok katlı yeni yapılar yükseliyor. Adhmeria ve İhsan vakfından Claduia ve Kroba ile Djati dağına teleferikle çıkıyoruz. Yolculuk 35 dk kadar sürüyor. Tiran’a hakim bir tepe burası. Arnavutluk’ta tv kulelerinin bulunduğu 3 yerden biri. Tepede döner bir kuleye sahip otel var. Kendi etrafında dönüşünü 1 saat 20 dk. da tamamlıyor. İtalyan usûlü Trecelli (üç sütle yapılan anlamında) tatlısı eşliğinde ayrılmadan önce son bir kez Tiran’ı kuşbakışı olarak seyrediyoruz.

SON

13.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (11.12.2009) - İslâmın güzellİklerini dinlemeye açıklar

  (10.12.2009) - Bayram namazı Tiran Meydanında kılındı

  (09.12.2009) - Besmelenin kerameti

  (04.12.2009) - Rİsâle-İ Nurlara bütün dünya muhtaç

  (03.12.2009) - BABNİRLİ MELE (MOLLA) ABDULLAH: Bediüzzaman’ın temas ettiği nükteleri hiçbir tefsirde görmedim

  (02.12.2009) - Bediüzzaman, Allah’ın ülkemize bahşettiği mümtaz bir şahsiyettir

  (23.11.2009) - VEHBİ HORASANLI - İran Notları

  (16.11.2009) - Yoksulluğun sebebi bencillik ve israftır

  (15.11.2009) - YOKSULLUK, İŞSİZLİK VE TEFECİLİK

  (04.11.2009) - İslâm öncesi dönem öne çıkartılıyor

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl