10 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Bayram namazı Tiran Meydanında kılındı

Havaalanından başşehir Tiran’a doğru ilerliyoruz. Minarelerden sonra yolun iki yanındaki tarlaların, içlerindeki harman yığınları, tek katlı beyaz boyalı evler, yanlarında ekilmiş küçük bahçeler de hiç yabancı gelmedi.

Arnavutluk programı sırasında ALSAR Vakfı Başkanı Mendi Gurra kardeşimiz mihmandarımız olacak. Vakfa doğru giderken yolda gördüğümüz son model otomobiller, özellikle de Mercedesler dikkat çekiyordu. Aşağı yukarı 3 bin dolarlık bir millî gelirin olduğu ülkede, oldukça lüks sayılacak arabaların çokluğu garibimize gitti. Sonradan öğrendik ki, hemen her evden 1 ya da 2 kişi Arnavutluk dışında çalışıyor ve aileye fazlasıyla katkıda bulunuyormuş. Diğer bir sebebi de gösterişe düşkünlükleri olduğu söylendi. İnsanın evi ve doğru dürüst bir işi yokken son model arabayla gezmesi başka nasıl açıklanırdı ki? Bir de bu kadar çok araba olması tabiî olarak “lavazh” olarak isimlendirilen oto yıkamacıları sayısını arttırmış.

ALSAR VAKFI’NA VARIŞ

Vakıf’ta Mehdi kardeşimiz o güleç yüzü ve gür sesiyle bizi karşıladı. O, Türkiye’de okumuş ve tekrar memleketine dönerek, oradaki Müslümanlara hizmet için elinden gelen gayreti esirgemeyen biri. Vakıf hakkında kısa bir bilgi aldıktan sonra, yemek ve yerleşme işlerini tamamladık. Yemekte Arnavutluk’un özel bir toprak kâsede ve özel bir et yemeğiyle midemizi şenlendirirken önümüze getirilen şişe suyundaki resim dikkatimizi çekti. Suyun markası da “Tepelen” idi. Hatırıma Tepedelenli Ali Paşa’yı getirdi. Arnavut arkadaşlara sorunca yanılmadığımızı anladık.

BAYRAMIN 1. GÜNÜ

VE BAYRAM NAMAZI

ALSAR vakfında Mehdi kardeşimiz bizi kalacağımız yere yerleştirmeden önce, Kurban Bayramının 1. gününün programını konuştuk. Program şöyleydi: Sabah ve bayram namazları Tiran Parlamento meydanındaki Ethem Bey Camii yanında kılınacak. Ardından İHH’nın Arnavutluk için gönderdiği kurbanlıkların kesimi ve dağıtımı takip edilecekti.

Bayramın birinci günü sabah 6 civarında otelimizden Ethem Bey Camiine yürüyerek gitmek üzere yola çıktık. Zira mesafe kısaydı. Küçük ve serin avlusu, beton yapıların arasında biraz aykırı duran Ethem Bey Camii, 18. yüzyıldan kalma bir Osmanlı anıtı adeta. Mini minnacık kubbesiyle, camiden çok bir konak gibi görünüyor.

Meydana gelince Ethem Bey Camiinin önünde İHH’nın hediyesi olan yüzlerce hasırın serili olduğunu gördük. Hava soğuk ve sabahın çiği vardı. Mihmandarımız sabah ve bayram namazının bu meydanda kılınacağı bilgisini vermişti. Bu arada, meydanı biraz tarif edeyim; başşehir Tiran’da bütün yollar buraya çıkıyor. İstanbul Taksim meydanını ve oradaki küçük camii hemen herkes bilir. İşte Taksim’in 3-4 katı büyüklüğünde bir alan düşünün. Bu alanda serili hasırlara Arnavut Müslümanlar yavaş yavaş geliyordu. Sabah namazında fazla kişi yoktu gerçi. Ancak bayram namazı yaklaştıkça kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç safları sıklaştırıyordu. Oldukça renkli görüntüler ortaya çıkıyordu. Erkek ve kadınlar yan yana saf tuttular. Kadınların bir kısmı tesettür noktasında eksikti. Ancak Müslümanların, bu şekilde bir araya gelip, uhrevî havayı teneffüs ediyor olmalarından herkes memnundu. Zira soğuğa rağmen gülen yüzler, tebessüm eden gözler, hal ve tavırlar bu hoşnutluğu açığa çıkarıyordu.

SÜLEYMAN BEY

Ethem Bey Camiinin hemen yanı başında saat kulesi bulunuyor. Ancak restore halinde olduğu için tam anlamıyla mimarisini göremiyoruz. Osmanlı mirasının zamanla silindiği ya da çok çok azaldığı Tiran’da, daha önce 25 dolayında cami varken, şu an 6 tanesinin faaliyette olduğunu öğreniyoruz.

Tiran, 17. yüzyılın başlarında bölge valisi Süleyman Bey tarafından kurulmuş. Adına yaptırılan heykel ve meydan, Ethem Bey Camiine yüzünüzü döndüğünüzde solda ve 100 metre kadar yukarıda kalıyor. Süleyman Bey’in heykelinin olduğu alanda yapılan tahribatlar ve satılan vakıf arazisi var. Buna daha sonra ayrıca değineceğim.

Bağdat’ta ölen Süleyman Bey’in yüreği orada bir mezara gömülmüş, gövdesiyse burada, kendi adını taşıyan türbeye. 1922’de Tiran’a gelen Fransız yazar Roger onun, “Caminin yanındaki türbesinde, resimlerle süslü bir kubbenin altında, oğullarıyla birlikte yattığını" söylüyor. Ne yazık ki, ne camiden, ne de türbeden bir iz kalmamış. Şehrin alanlarından sökülen Enver Hoca, Stalin ve Lenin heykelleri gibi, onlar da yıkılıp gitmişler. Yalnızca cami ve türbe değil, Osmanlı Kalesiyle Müslüman mezarlığı da yok olmuş, dervişlerin gece gündüz sema yaptıkları Halveti Tekkesi de. Aslında yakında Halveti Tekkesi duruyor. Ancak o da—nasıl olmuşsa!—Dünya Bektaşilerinin merkezi yapılmış.

İSKENDER BEY

Birbirini dikey kesen ağaçlı sokakları, tek tük caddelerle ırmak boyunu var Tiran’ın. Bütün yolların birleştiği meydanın tam orta yerinde, kaya görünümündeki beyaz taşlardan oluşan bir kaide üzerinde yükseliyor; İskender Bey’in heykeli. Başına boynuz biçiminde bir tolga geçirmiş, önünde dümdüz uzayıp giden caddeye bakıyor. Mağrur bir savaşçı olarak gözüküyor. Aslında, o, Osmanlı’nın Edirne Sarayında yetişen bir devşirme. İskender Bey, nam-ı diğer Georges Kastriote (1405-1468), Arnavutların millî kahramanı. Ancak Osmanlı’ya karşı savaşmış bir kahraman. Gerçekte resmî olarak “üretilmiş” bir kahraman. Arnavutluk’un tek millî simgesi. Doğduğu yer, Akçahisar (Kruja). Fatih’in fethettiği yerlerden biri. Orada adına, Arnavutluk tarihini de anlatan bir müze inşa edilmiş. Müzede Osmanlı’ya karşı yaptığı savaşlardan enstantaneleri görmek mümkün.

BAYRAM NAMAZI SONRASI

TÜRKİYE’Yİ HATIRLATTI

Araya Süleyman Bey, İskender Bey girince namazımız yarım kaldı! Sabah namazı ile bayram namazı arasında Kur’ân-ı Kerim ve ilâhiler okundu —Arnavutça tabiî ki, ama ilâhî olduğu besteden anlaşılıyordu. Hatta bir tanesi sordum sarı çiçeğe idi. Dinî konuşmalar yapıldı. Duâlar edildi.

Namaz sonrası bayramlaşmalar Türkiye’yi hatırlattı. Babalarının ve büyüklerinin ellerini öpen ve harçlıkları havada kapan, dedesi ve babasının elini tutup namazdan çıkan, annesiyle gelmiş bebek arabasındaki oturan çocuklar o kadar hoş görüntüler oluşturuyordu ki gönlümüz genişledi. Bayram namazında 6 bin kişinin üzerinde katılması da ayrıca Müslümanları çok sevindirdi. Kalabalığın her geçen sene arttığı ifade edilirken, görünen o ki, meydan da artık dar gelecek gibi gözüküyordu. Bu yüzden İHH’nın daha fazla hasır göndermesi gerekecek! Artan cemaatle ilgili durumu Ethem Bey Camii müezzini Lütfü Hoca da tasdik etti. Haliyle o da durumdan fazlasıyla memnundu.

OSMANLI’YA İSYAN EDİNCE ÖLDÜRÜLDÜ

Tepedelenlİ Ali Paşa 1744 yılında bugünkü Arnavutluk’un Tepelen (Arnavutça: Tepelena) kasabasında doğdu. Zengin ve nüfuzlu bir ailenin çocuğu olmasına rağmen 1758 yılında babasının öldürülmesinden sonra ailesi nüfuzunu büyük ölçüde kaybetmişti. 1768 yılında zengin bir paşanın kızıyla evlendi ve Osmanlı Devleti hizmetinde hızla yükselmeye başladı. 1788 yılında Yanya valiliğine getirildi. Bu dönemde bölgedeki Rumlar Filiki Eterya Derneği gibi dernekler kurarak Osmanlı Devletinden bağımsızlıklarını kazanmak üzere çalışmalara başlamışlardı. Tepedelenli Ali Paşa bu bağımsızlık hareketlerini bastırmak için sert tedbirler aldı. Fakat Osmanlı Devletinin o dönemdeki zayıflığından yararlanarak Arnavutluk ile Yunanistan arasındaki Epir bölgesinde nüfuz bölgesini genişletti. Osmanlı Devleti’nden yarı-bağımsız bir şekilde davranmaya başladı. Osmanlı Devleti Tepedelenli Ali Paşa’nın gitgide artan gücünden rahatsız olmuştu. Paşa, başka sorunlarla bir süre sonra isyan başlattı. Bu isyanı bastırmak üzere II. Mahmut sadrazam Hurşit Ahmet Paşa’yı Tepedelenli Ali Paşa’nın üzerine gönderdi. Hurşit Ahmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa’nın işgal ettiği yerleri geri alarak Tepedelenli Ali Paşa’nın oğullarıyla birlikte ordusunu yendi. 24 Ocak 1822’de de Tepedelenli Ali Paşa öldürüldü. YARIN: MÜSLÜMAN KÖYLERE KURBAN DAĞITIMI

10.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (09.12.2009) - Besmelenin kerameti

  (04.12.2009) - Rİsâle-İ Nurlara bütün dünya muhtaç

  (03.12.2009) - BABNİRLİ MELE (MOLLA) ABDULLAH: Bediüzzaman’ın temas ettiği nükteleri hiçbir tefsirde görmedim

  (02.12.2009) - Bediüzzaman, Allah’ın ülkemize bahşettiği mümtaz bir şahsiyettir

  (23.11.2009) - VEHBİ HORASANLI - İran Notları

  (16.11.2009) - Yoksulluğun sebebi bencillik ve israftır

  (15.11.2009) - YOKSULLUK, İŞSİZLİK VE TEFECİLİK

  (04.11.2009) - İslâm öncesi dönem öne çıkartılıyor

  (03.11.2009) - Nil-i Mübarek Mısır’a hayat katıyor

  (02.11.2009) - Bediüzzaman, birlik için çalıştı

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl