Basından Seçmeler |
BİNGÖL’DE 33 ASKERİMİZİ KİM ÖLDÜRTMÜŞTÜ?
BİNGÖL’DE 33 askerimiz ne zaman öldürüldü? 25 Mayıs 1993’de... Hâlbuki Bingöl Emniyet Müdürlüğü 21 Mayıs tarihli “gizli” istihbarat raporu ile... Emniyet Genel Müdürlüğü’ne... ...Genelkurmay’a, Milli Güvenlik Kurulu’na, Başbakanlık’a, İçişleri’ne, Milli İstihbarat’a ve Jandarma’ya karayolunun kesileceğini bildirmişti. Ancak bu hiçbir işe yaramadı. Önceden öğrenildiği gibi PKK 25 Mayıs günü Bingöl-Elazığ yolunu kesti. Ve kente 20 kilometre mesafede korumasız 33 gencecik erimizi ve 5 vatandaşımızı kurşuna dizdi. *** Neden kimsenin kılını kıpırdatmadığını, o günlere geri dönerek anımsayalım... “PKK, tek taraflı ateşkes ilan etmiş. Güneydoğu’da olaylar durmuş. Öylesine bir sükûnet hâkim olmuş ki 24 Mayıs 1993’te Milli Güvenlik Kurulu bir bildiri yayınlamış ya da yayınlamak zorunda kalmış. ‘Güneydoğu Anadolu’da ve ülkemizin diğer köşelerinde huzur ve güvenin önemli şekilde korunduğu tespit edilmiştir. Alınmış olan güvenlik tedbirlerine ilaveten, Güneydoğu Anadolu’da iç barış ve istikrarın sürekliliği için toplumsal hoşgörüye uygun olarak, özellikle Olağanüstü Hal Bölgesi’nde terör örgütüne katılmış olup da, kan dökülmesi eylemlerine girmemiş kişilerin gelip teslim olmaları halinde, haklarında kovuşturma yapılmamasına ve diğer terör örgütü mensuplarının durumlarının da bu anlayış içinde ele alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasını hükümete bildirmeye karar vermiştir.’ Ertesi gün Bakanlar Kurulu’nun toplantısı var. Milli Güvenlik Kurulu’nda sivil yöneticilerle generallerin birlikte verdiği karar uyarınca ‘af’ konusu görüşülecek. Büyük bir ihtimalle silahlı çatışma sona erdirilecek. Türklerle Kürtler için yeni bir hayat başlayacak.” *** Ümit Fırat, Neşe Düzel’e anlatıyor: “25 Mayıs 1993... Bakanlar Kurulu ilk kez gerçek bir af için toplandı. O gün derin devlet PKK’ya sahte bilgi verip 33 erin öldürülmesini sağladı. 17 yıl geçti bir daha çözüme hiç bu kadar yaklaşılmadı.” Avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada Abdullah Öcalan da, o dönemde de söz konusu olan bir “PKK- Ergenekon” ilişkisinden söz ediyor: “Sonra ortaya çıktı ki PKK içindeki krizin aşılamamasının nedeni, bunların çözümün gelişmesini istemeyen güçlerle ilişki halinde olması, Ergenekon ve Veli Küçük’le bağlantılarıydı.” *** 33 gencecik çocuğumuz Malatya’da eğitimlerini bitirmiş... Erzurum’a sevk ediliyorlar... Yolları kesiliyor ve katlediliyorlar. On altı yıldır soruyorum: “Askerlerin can güvenlikleri sağlanmadan nasıl böyle korumasız bir halde yollara çıkarıldığı henüz anlaşılmış değil. Vatandaşını teröristlerden koruyamayan bir devlet ile askerini koruyamayan bir ordu imajı nasıl doğdu, herhalde bu araştırılacak... Bunu, sadece askeri yetkililerin söylediği gibi ‘yolun virajlı’ olmasına bağlayamayız herhalde.” Şunu da ekleyeyim, terhis olan askerlerin evlerine “uçakla” gönderilmesini isteyen karara rağmen 33 erin korumasız bir halde ve otobüsle Erzincan’a gönderilmesi emrediliyor. O “emri” acaba kim vermişti? 33 askerini koruyamayan ama üç kez darbe yapan bir ordumuz var. O sırada neler yaşayacağımızdan... 28 Şubat’tan... 27 Nisan e-muhtırasından haberdar değiliz... Hala sebebi anlaşılamayan Gabar’daki şehit düşen askerlerimizden... Dağlıca’dan, Aktütün’den de... *** Barış... Açılım... Bunlar ciddileşince katliamlar da ardından sökün ediyor... Ölümleri yüreğimizi dağlayan askerlerimizin, günahsız kızımızın cenazeleri... Yeni saldırı girişimleri... Tatsız bir döneme yeniden girmiş bulunuyoruz. *** Kürt Sorunu nasıl çözülür? Cevap çok net: 24 Mayıs 1993 tarihinde 33 askerimizi “derin” bir dayanışma içinde katlettirerek “barış”ı kurşunlayanları ortaya çıkararak. Ya da Tokat’taki “failleri” hemen vakit sektirmeden bularak... *** “Savaş lobisi” kanlı “cinayet ekonomisi” için ne yaparsa yapsın, başaramayacak. Bunu biliyoruz... Artık bir sonuca ulaşamayacağı açık bu eski plan daha fazla can almasın... Bingöl’ü çözseydik Tokat yaşanmayacaktı...Tokat’ı çözelim ki, yarın bir başka acı göz göre göre yürekleri dağlamasın...
Mehmet Altan / Star, 9.12.2009 |
10.12.2009 |
Tartışmalı silâh alımları soruşturulmalı
ERGENEKON Davası’nın tutuklu sanıklarından Ümit Sayın, önceki gün Silivri’de görülen duruşmada, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu dahil bazı komutanların, aktif görevdeyken, TSK içinde hükümeti devirmeye yönelik bir hücrenin varlığından kendisine söz ettiklerini söyledi. Sayın’ın kendisine aktarıldığı şekliyle varlığından bahsettiği TSK içindeki cuntacı yapılanma konusu, Ankara’da etkin çevrelerde neredeyse son dokuz yıldır konuşulan bir konu. Bana da yıllar önce böyle bir hücrenin varlığından bahsedilmişti. TSK içinde var olduğu iddiası epeydir konuşulan hücre yapılanmasının hazırladığından şüphelenilen darbe planlarının nasıl finanse edildiği konusu ise uzunca süredir ihmal edilmiş görünüyor. Ergenekon davalarına dayanak oluşturan iddialar arasında; askeri silahlı isyana teşvik, TSK’ya yakın bazı sivil toplum örgütlerinin düzenledikleri mitingler ve daha onlarca hükümeti devirmeye yönelik toplumsal hareketlerin organizasyonu bulunuyor. Bu hareketler nasıl finanse edildi, sorusu çok önemli. Binlerce silah ve mühimmat, Ergenekon sanıklarının ev ve işyerlerinde ele geçirilen krokiler üzerinden iz sürülerek, ya evlerde ya da toprak altında ele geçirildi. 2006 yılında Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaların TSK denetimindeki MKEK yapımı olduğunu bizzat Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıklamıştı. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün, var olduğu iddia edilen bu örgütün parasal kaynakları konusunda bir soruşturma başlattığını, geçen gün Yeni Şafak gazetesinden okuduk. Soruşturmanın detayını henüz bilmiyorum. Ancak Savcı Öz’ü hareket geçirdiği belirtilen soruşturmaya dayanak oluşturan girişimin, yaklaşık 3,5 yıl önce başlatıldığını biliyorum. Ergenekon soruşturmasının başlamasından önce Nisan 2006’da gerek Ankara Cumhuriyet Savcılığı gerekse Genelkurmay Başkanlığı’na yapılan suç duyurularına, silah alımlarının soruşturulması gerektiğine dair kapsamlı bir dosya da eklenmişti. Bu suç duyurularında, Ergenekon sanıklarından Ümit Sayın’ın önceki günkü ifadesinde, TSK içinde bir cunta yapılanmasından kendisini haberdar ettiklerini söylediği komutanların adları silah alımları bağlamında sıkça geçiyor. 2007 yılında Ergenekon soruşturmaları ve davalarının başlamasına paralel olarak, 2006 yılında yapılan suç duyurularının içeriklerinde değişiklik yapılarak, silah alımlarından darbe planları için kaynak aktarılıp aktarılmadığı üzerine yoğunlaşılmıştı. Nitekim geçen ay, 12 kasım günü, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuruda, değişiklik yapılan suç duyurusu dosyasının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi talep edildi. Yani silah alımlarından Ergenekon’a para aktarılıp aktarılmadığının soruşturulması isteniyor. Bu yasal girişime paralel olarak Maliye Bakanlığı müfettişlerinin de geçmişte yapılan bazı silah alımlarını denetlemek üzere harekete geçtikleri belirtiliyor. Geçmişte yapılan silah alımlarının birçoğu, zamanında kamuoyuna da yansıdığı üzere tartışmalı. Bunlar arasında, envanterdeki Amerikan M-60 tankları ile F-4 uçaklarının modernizasyonunun İsrail’e ihale ediliş biçimi ile Amerikan Boeing firmasından alınması kararlaştırılan erken uyarı ve kontrol uçakları AEW&C’ler üzerindeki şaibeler bulunuyor. AEW&C’lerin ihale sürecinde yolsuzluklar yapıldığı iddiasıyla konu MHP, ANAP, DSP koalisyon hükümeti döneminde Meclis’e getirilmiş ancak bu konu da diğer silah alımları için yapılan soruşturma girişimlerinin akıbetine uğrayıp, kapatılmıştı. Yıllarca savunma sanayii sektöründe üst düzey yönetici olarak çalışan güvenilir bir kaynağım, “Ergenekon soruşturması ve davaları başladığından bu yana, kötü giden bazı silah alımlarında darbe planlarına kaynak aktarımı yapıldı mı, sorusu zaman zaman aklıma geliyor,” diyerek, şüphelerini dile getiriyor. Bazı yasal değişikliklere karşın silah alımları denetlenemiyor. Milli Savunma Bakanlığı bütçesi üzerindeki Meclis tartışmaları denetim işlevi hiç görmüyor. Bakanlık bütçesi dışında savunmaya ayrılan kaynakların nasıl kullanıldığı da denetlenmiyor. Üstelik Sayıştay’ın, Temmuz 2008 tarihinde aldığı 5225/1 no’lu karara karşın, örneğin, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın silah alımlarına kaynak oluşturan fon gelirleri denetlenmiyor. Bilinen rakamlara göre üstelik bu fon gelirleri silah alımlarına önemli bir kaynağı oluşturmasına rağmen. Mevcut yasalar bile işletilerek yapılacak denetimler, silah alımlarının yapılış biçimi üzerindeki sis perdesini önemli ölçüde kaldırabilir. Ergenekon’a silah alımlarından kaynak aktarılıp aktarılmadığı da ortaya çıkabilir.
Lale Kemal/ Taraf, 9.12.2009 |
10.12.2009 |