Sami CEBECİ |
|
Musîbetlerin dili |
Şu imtihan dünyasında hayat hiçbir zaman monoton ve tek düze devam etmez. Yüce Yaratıcı, bin bir esmâsının nihayetsiz tecellilerine mazhar etmek için insanı çeşitli hallere mâruz bırakır. Böylece hayat terakkî ve tekâmül eder ve aynı zamanda imtihandan geçer. Cenâb-ı Hak, kulları için daima hayır ve iyilik ister. Şer ve kötülükler hep insanın nefsinden gelir ve nefsinin kusurları sebebiyledir. “Bütün iyilik ve güzellikler Allah’tan, fenâlıklar insanın nefsindendir” meâlindeki âyet bu hakikate işâret eder. “Allah, benim hakkımda hayırlı şeyler tercih etmedi. Onun için kaderim kötü” diyerek Allah’a sû-i zan etmek, sû-i zanların en kötüsüdür. İnsan önce Allah’a hüsn-ü zan etmelidir. Sonra diğer insanlara, aleyhte deliller olmadığı sürece, hüsn-ü zan içinde bulunmak durumundadır. Hadis-i kudsîde “Ben, kulumun bana hüsn-ü zannı üzereyim” buyrulmuş. Rabbimizin bu îkazı çerçevesinde, O'na olan hüsn-ü zannımız bâkî kalmalıdır. Ancak, gerçekleri hakkıyla bilemeyen ve perdenin arkasını göremeyen nice insanlar, başlarına gelen olayların hikmetini anlayamadıklarından, inancı olsa bile Allah’a sû-i zan eder ve âciz insanlara Allah’ı şikâyet eder. Fecr Sûresi’nin 15 ve 16. âyetlerinde insanın bu zaafı nazara verilir. “Ne zaman Rabbi onu imtihan etmek için kendisine nimetler verse ve ikramda bulunsa, insan ‘Rabbim beni üstün kıldı’ der. Ne zaman rızkını daraltarak imtihan etse, bu defa da ‘Rabbim bana hor baktı’ der.” Her birimiz hayatımız boyunca teker teker imtihan olunduğumuz gibi, dahil olduğumuz topluluklar içinde de gruplar halinde imtihan ediliyoruz. Mühim olan, imtihandan geçirildiğimizi bir an bile hatırdan çıkarmayarak, bu hayat imtihanını başarıyla verebilmektir. Bunun en temel unsuru ise, ihlâs-ı hakîkî ve Allah’a tamamen teslim olmaktır. “Allahım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar da olsa nefsimin eline bırakma” diye duâ eden Sevgili Peygamberimiz (asm) gibi duâ etmek ve nefsimize asla güvenmemektir. Hastalıklar gibi başa gelen musîbetler de birer imtihan vesilesidir. Allah (cc) onlarla kullarını dener. Hem bir cihette musîbetler İlâhî bir îkazdır. Zararlı yoldan insanı döndürme vesilesidir. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Mer’ayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun, lisân-ı haliyle, ‘Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim’ diye kendisi döner, sürü de döner. Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin. Kaderden sana atılan bir musîbet taşına mâruz kaldığın zaman, ‘Biz muhakkak Allah’ın kullarıyız ve yine O'na döneceğiz’ söyle ve merci-i hakikîye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 102) Musîbet taşlarını böyle birer ihtar-ı Rahmânî olarak görmek mü’min olmanın gereğidir. İnsana verilen sabır kuvveti ibâdet, mâsiyet ve musîbetlere karşı kullanılmak için verilmiştir. İbâdete devamda sabır, günahlara girmemekte sabır gösterilmesi lâzım geldiği gibi, musîbetlere dayanma hususunda da sabır en büyük güç kaynağıdır. Ancak sabır, musîbetin ilk darbesinde gösterilmelidir. İlk anda feryat ve figan ettikten ve olay soğuduktan sonra sabrediyorum demek doğru bir sabır anlayışı değildir. Pazartesi günü bir olay başımdan geçti. Normal yolumda arabayla giderken, sol tarafta bulunan bir araçla aramızda dar bir mesafe vardı. Hızla gelen başka bir araç aramızdan geçmek istedi. Kurtaramayacağını anlayarak birden önüme kırdı. Âni bir refleksle direksiyonu sağa çevirdim. Kıl payı kurtulmuştum. Fakat, hâkimiyet kaybolduğu için gidip sür'atle kaldırıma çarptım. O adam ise, gözden kayboldu gitti. Cant eğrilmiş, bağlı olduğu tabla da tamamen bozulmuştu. Lâstiği değiştirirken de kapılar otomatik kapanınca dışarıda kalmıştım. İşte burada sabrımı ölçtüm. Musîbetin yüzüne karşı güldüm. “Bunda da bir hayır vardır. Allah daha büyüğünden korusun” dedim. Bir hayli zaman kaybından sonra yedek anahtarla kapıyı açıp yavaş yavaş tamirciye gittim. Allah herkesin rızkını tayin etmişti. Her şey de normale dönmüştü. Risâle-i Nur’un kazandırdığı tahkîkî iman, tevekkül, başa gelene rıza ve sabır anlayışı hayatın her hâlini göze güzel gösteriyordu. Bundan dolayı Allah’a ne kadar şükretsek yine azdır. 09.12.2009 E-Posta: [email protected] |