Yasemin YAŞAR |
|
Hırs ve azim |
İnsanda binlerce hissiyât mevcuttur. Bu hisler, kullanım ölçüsü ve niyete göre âlî bir ahlâk veya süflî ahlâkı netice verir. Mecraları değiştirilen hisler, terbiye edilebilen hisler, hiç dirilmemesi gereken ve dirildiği zaman öldürülmesi gereken hisler, şeytan ve nefsin desiselerine mahal olan hisler gibi türlü türlü his imtihanları vardır. Risâle-i Nur satırlarında 9. Mektub’da, Hücumat-ı Sitte Risâlesi’nde bu hislerin nasıl terbiye edileceğinin, mecralarının nasıl değiştirileceğinin, insanın zayıf damarları hükmünde olan hislerin şeytan tarafından nasıl kullanıldığının örnekleri verilir. Bu imtihanda, temel düşünce bu hislerin sadece fani dünyaya sarf edilmek için verilmediğini anlamaktır. Bu hislerden birisi de hırstır. Hırs gibi süflî ahlâka menşe olan hissin nasıl âlî ahlâka dönüşebileceği dersleri verilir. Öncelikle aralarında çok ince bir fark olan azim ve hırs kavramlarını biraz açıklamak gerekecektir. Azim, ısrarla istemek, niyet, sabır, irade ve aceleci olmamak anlamlarını içerir. Genelde hayırlı ve faydalı işleri gerçekleştirmek veya zarar verecek şeylere karşı mukavemeti korumak konusunda gösterilen kararlılıktır. Azimli insanın bir amacı vardır. Ve bu amacı doğrultusunda acele etmeden, sabırla ve kanaatle engelleri aşmak ve ne olursa olsun devam etmek anlamındadır. Azmin altında yatan âlî his kanaattir. Hırs ise, bir şeyi mutlaka elde etmek ve bu uğurda aşırı derecede çalışıp, yorulmak ve temelinde eneye dayanan bir anlayışla, her şeyi kendi yapabileceği anlayışındadır. Mânen gözü kör, kulağı sağır eden bu düşüncenin altında yatan his ise, tama’dır, yani açgözlülük. Tama’ ise, dünya lezzetlerini, haram helâl demeden arama hissidir. Hırslı olan insanlar, nefsinin isteklerini mutlaklaştıran yani olmazsa olmaz hâle getiren insandır. Bu yüzden her türlü sefahetin, maddî ve manevî mahrumiyetlerin sebebidir. Çünkü hırs düşüncesinin altında ciddî bir itikadî kayma söz konusudur. Hırslı insan dünyaya aşk derecesinde bağlıdır. Peygamber Efendimiz (asm), “Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır” buyurmuştur. Hiç ölmeyecekmiş gibi bir arzu, ölümü düşünmemek, makam-mevki sevgisi hırslı insanların özellikleridir. Hırslı insan kanaatsiz olduğu için hep mutsuzdur. Bu da kişiliğini zedeler. Öfke, kin ve kıskançlık gibi mânevî hastalıkların doğmasına sebep olur. Azimli insan da çok çalışır, ama düşüncelerinin diplerinde helâl düşüncesi ve kanaat vardır. Hırslı insan da çok çalışır, ama ölümüne, hatta en mukaddes şeylerini dahi rüşvet vermeye hazır bir psikolojide çalışır. Azimli insan neticeyi elde edemediği zaman, öyle çok da üzülmez. Çünkü dünya-ahiret dengesini kurmuştur. “Ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.” (Mesnevî-i Nûriye.) Hırslı insan, istediği neticeye ulaşamadığı için şikâyet eder. Öfke ve sinir nöbetlerine girer. Bu hâl onun çalışma enerjisini tüketir. Böylelikle bir süre sonra, çalışmayı da bırakır. İfrat hâl, tefrite dönüşür. Bu da, “Hırs sebeb-i hasarettir” hadis-i şerifindeki ihtarın tahakkukudur. Azimli insan başkalarını düşünür ve diğergamdır. Hırslı insan ise, nefisperesttir ve nefsi için her şeyi feda eder. Hırsın temelinde yatan psikoloji ise, kişinin hem Yaratıcısına hem de kendine olan güven kaybıdır. Çünkü âyine-i Samed olan imanın mahallî olan kalp, rızıkla meşgul olup, hırslandığı ölçüde, nefis güçlenir ve insanı paniğe sevk eder. Çok şeyler istemek kulluğu unutturur. Her şeye boyun eğme gibi bir neticeyi doğurur. Bu ise, insanın izzet ve şerefine yakışmayan ve inancını zedeleyen bir durumdur. İnsana hem dünya, hem ahireti kazandırmaya vesile olan bu hisler, nefsin ve dünyanın hesabına kullanımı neticesinde insan hem dünyasını, hem de ahiretini kaybeder. Mevcut bulunan bu hisleri öldürmenin, yok etmenin mümkün olmadığı aşikârdır. O halde yapılması gereken, bu hislerin mecralarını değiştirmek, hafiflerini dünya işlerinde, hakikîlerini ahiret işlerini kazanmada kullanmak gerekir. Bu da insanı, kâmil bir noktaya taşıyacak ve âlî bir ahlâkı netice verecektir. 06.12.2009 E-Posta: [email protected] |