Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Demokrasiye pusu |
MGK tarafından açılımın koordinatörlüğü ile görevlendirilen İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Açılım bitti diyenlere inat, geri adım atmayacağız. Tüm provokatif eylemlere rağmen bu işi kararlılıkla sürdüreceğiz” dediği saatlerde gerçekleşen Tokat saldırısı, bu “kararlılık” mesajına da açıkça meydan okuyan yeni ve çok ağır bir provokasyon niteliğinde. DTP’lilerce İmralı’daki “kötü cezaevi şartları” bahanesiyle başlatılan protesto eylemlerinin yer yer teröre dönüştüğü, bir ay önce İstanbul’daki molotof kokteyli saldırısında ağır yaralanan üniversite adayı Serap’ın ve Diyarbakır’daki gösterilerde üniversiteli Aydın’ın vefat ettiği, DTP adına “dağa çıkma” tehditlerinin savrulduğu ve Anayasa Mahkemesinin de parti hakkındaki kapatma dâvâsını karara bağlamaya hazırlandığı puslu ve kasvetli bir ortamda kurulan ve 7 askerimizin şehadetiyle sonuçlanan bu menfur pusu, havayı iyice bulandırdı ve sinirleri gerdi. DTP eylemlerinde yine taş atan çocukların öne çıkarılması üzerine, açılım kapsamında gündeme getirdiği ilk ve tek somut girişimi, yani bu çocuklara uygulanan yargılama prosedürlerini düzeltip, yasada öngörülen cezaları azaltmayı öngören düzenlemenin Mecliste görüşülmesini erteleyen hükümetin, Tokat saldırısı sonrasında açılımı tamamen rafa kaldırması sürpriz olmaz. Zaten aylardır konuşulduğu halde bir türlü icraata dökülemeyen bir açılımı askıya almak çok kolay. Zira her fırsatta tekrarlanan “Kararlıyız, sonuna kadar götüreceğiz” söylemlerine rağmen, “fiilen askıda” olan bir süreç söz konusu... Tokat saldırısı, tetikleyeceği tepkilerle, hükümetin konuyu doğru dürüst anlatıp da ikna edemediği kitlelerdeki “açılım alerjisi”ni daha ileri boyutlara taşıyabilir. Dahası, iktidar partisinin kendi içinde beliren çatlakları dahi büyütebilir. Bu saldırının, dikkatle üzerinde durulup irdelenmesi ve aydınlatılması gereken cihetleri var. Güneydoğu eksenli olarak devam edip Kürt nüfusun yoğun olduğu bazı şehirlere de sıçrayan ve kent terörü şeklinde büyük şehirleri de zaman zaman vuran terör saldırılarının, bu kez Tokat gibi bir yerde ortaya çıkmasının izahı ne? Dört buçuk yıl önce bir konferans için Tokat’a gittiğimizde şehrin tarihî kalesinden etrafı temâşâ ederken, mihmandarlarımız, epeyce ilerideki ormanlık ve dağlık alanda, geçen sene Hollanda’da ölen Dursun Karataş’ın başını çektiği DHKP/C örgütüne ait bir kamp bulunduğuna dair duyumlara sahip olduklarını anlatmışlardı. Tokat kalesinden gözlenebilen bir menzilde böyle bir oluşumun varlığını ve buna nasıl müsaade edildiğini garipseyip zihnimizin bir köşesine kaydetmiştik. Ve zaman zaman aynı bölgeden, söz konusu örgütle irtibatlandırılan birtakım terör saldırısı haberlerinin gelmesi, bu duyumları doğrular nitelikteydi. Nitekim son pusu da bu zincirin yeni bir halkası olarak gerçekleşti. Olayla ilgili olarak, bu saldırının adı geçen örgüte ihale edildiği, ama perde gerisindeki tezgâhın ve mekanizmanın aynı olduğu yorumları yapılıyor. Yani kritik dönemlerde, zaman ayarlı ve provokasyon amaçlı terör saldırılarını planlayıp değişik mevkilerde farklı örgütlere icra ettiren derin bir mekanizma hâlâ iş başında ve de aktif. Bilindiği gibi, Ergenekon yapılanması bu örgütlenmenin adresi olarak gösteriliyor ve PKK başta olmak üzere, bilumum terör örgütleriyle çetelerin bu çatı altında iş gördükleri belirtiliyor. Soruşturma ve dâvâ sürecinde ortaya çıkan bazı işaret ve ipuçları bu değerlendirmeyi teyid eder nitelikte. Ancak şu sorular cevap bekliyor: Operasyon kapsamında yargılananların ne kadarı bu yapılanma ile ilişkili? Ve bu dâvâlar devam ediyorken ve son olarak üç eski kuvvet komutanı, haklarındaki darbe iddialarıyla ilgili ifade vermişken, terördeki son tırmanışın izahı ne? Ve hükümet, zaten tavsattığı açılımı bütün bütün boşlayıp klâsik “terörle mücadele” yöntemlerine teslim olursa, işin sonu nereye varır? 09.12.2009 E-Posta: [email protected] |